Parçalanan Sudan 9 Temmuz 2011 günü Güney Sudan Bağımsızlığını ilan etti ve bu kararı başta Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir olmak üzere bütün dünya tarafından anında kabul ediliverdi. Böylece Doğu Timur'dan sonra Güney Sudan'da da resmi dini Hıristiyanlık olan ikinci bir devlet kurulmuş oldu. Referandumdan önce Sudan Devlet Başkanı El Beşir, Güneylilerin alacakları referandum kararını saygıyla karşılayacaklarını beyan etti ve bağımsızlık törenlerine de bizzat katıldı.
Böylece Büyük Ortadoğu Projesinin ilk semeresi İslam Dünyasından 600 kilometrekarelik bir alanın sökülüp yerine İngiliz patentli bir devletin kurulmasıyla sağlanmış oldu. Sırada Darfur görünüyor.Güney Sudan'ın kurumsallaşması Kuzey Sudan'ın lojistik yardımlarıyla sağlandıktan sonra sırada bekleyen "Domino"projesi hayata geçirilecektir.Referandum'a dair beyanatı sebebiyle El Beşir'e uygulanan ambargonun kaldırılması için ABD Kongresi harekete geçse de, Darfur krizi çözümlenmeden El Beşir lehine olumlu bir sonuç çıkmayacaktır. Sudan Devlet Başkanı Ö. El Beşir,güneydeki ayrılıkçı teröristlerle mücadele için harcanacak paranın ülke kalkınmasına sarf edileceğine izin verileceğini zannetmekle yanılmaktadır.
Güney Sudan'ın 2005 anlaşmasından bu yana gayri resmi olarak kurulduğunu varsayan batılı ülkeler ekonomik alanda yavaş yavaş toparlanan Sudan'ı küçültmek için bu kere Darfur Gailesini İslam Dünyasının da başına bela ettiler.
1960 Askeri darbesinden ilham alan Kaddafi'nin aksine, 12 Eylül Darbesini iyice inceledikten sonra 1989 senesinde askeri darbe ile idareyi ele geçiren Ömer El Beşir'e karşı Ortadoğu'da dalga dalga yayılan demokrasi taleplerinin şimdilik Sudan'da olmamasının arkasında bu ülkeyi üçe parçalama ve BOP'u benimsetme planları var.
Batı Blokunun Sudan'ı parçalarken Güney Sudan'ı bu derece acele tanımasının sebebi geniş topraklara sahip Sudan'ın özellikle Uzakdoğu ülkeleriyle (Çin ve Kore) sağladığı ekonomik işbirliğinden yararlanarak altın - petrol gibi yer altı kaynaklarını teknolojiye çevirme neticesinde bölgesinin güçlü bir ülkesi olabilme ihtimallerini zayıflatma düşünceleri yatmaktadır.
Sudan'ın Kızıldeniz kıyılarına paralel dağlarında krom ve demir madenlerinin yanı sıra yılda yaklaşık 75 ton üretilen zengin altın yatakları bulunmaktadır.
1960 'da ülkemizde Başbakan, Dışişleri Bakanı, Maliye Bakanı ve 2 Paşayı idam, 235 general ve yaklaşık 5500 subay ve astsubayı emekliye ayıran darbenin Merkez Bankasındaki 76 ton külçe altın için yapıldığı düşünüldüğünde Sudan'ın ürettiği altın miktarını az görmemek lazım.Bu zengin altın rezervlerini Sudanlılar başlangıçta Türklerle beraber işletmek istemişlerdi. Türkiye bu fırsatı maalesef 90'lı tarihlerde Fransa'ya kaptırmıştır. Buna rağmen, temelleri Merhum Özal'ın Sudan'a açmış olduğu 40 milyon dolarlık Eximbank kredilerine dayanan ve Hükümetimizin de Afrika'ya açılma politikaları çerçevesinde gelişme kaydeden Sudan'daki Türk yatırımları bugün 200'e yakın firmaya ulaşmıştır. Hartum'a yapılan yeni havaalanını Türkler inşa etmiştir. Türkiye belki de fırsatını kaçırdığı "altın"ın gramının 60 dolara yaklaşmasından sonra fark etmiştir.
Güney Sudan (GS) Cumhuriyetinin kuruluş hikayesi de ilginçtir. İngilizlerin 60 yıllık hakimiyetleri sırasında giriş-çıkışları izne tabi, özerk bir bölge olarak ilan edilmiştir GS. Bu arada misyonerler tarafından sıkı bir Hıristiyanlaştırma kampanyası bu bölgede başlatılarak animist bölge halkı Hıristiyanlaştırılmıştır. İletişim ve ulaşım imkanlarının sınırlı olduğu, İngilizlerin hakimiyetleri döneminde Güneylilerin Kuzeylilerle kaynaşmaları engellenmiştir. İngilizler altyapısını hazırladıkları bu "kaynaşamama" zayıf noktası üzerinden misyonerlik faaliyetlerine yoğunlaşmışlar ve ektikleri bütün ayrılık tohumları herhangi bir inkıraza uğramadan filizlenmeye başlamıştır. Yapılan neşriyatta Güneylilerle Hartum Yönetimi arasında devamlı olarak ülkedeki yönetim olumsuzlukları öne çıkarılmış, Merkezi İdare ile Güneyliler arasında gerilimi arttıran konular sürekli işlenmiştir. GS Cumhuriyeti, özellikle Amerika'daki fundamentalist kiliselerin destek ve himayesinde kurulmuştur. İsrail'in de bu bölgeye ilgisiz kalmadığı bir vakıadır.
GS bağımsızlığının lideri John Garang yetim ve yoksul bir aileye mensuptur. Dindardır. Tanzanya ve Mozambik gibi Afrika ülkelerinde ABD'nin misyoner Hıristiyan klüpleri tarafından kariyer sahibi kılınmıştır.Uganda Devlet Başkanı Y.Musenevi ile yakınlığı ABD'de aynı kulübe mensup olmalarından kaynaklanmaktadır. Kendisine tabi olanlar kilisenin elemanlarıdır. Garang, ABD'de doktorasını yaptıktan sonra GS'daki ayrılık hareketi SPLA'ya üye olmuş keza, Albay rütbesindeyken ABD'ye eğitim için gönderilmiş, Pentagondan eksikliklerini gidererek popülaritesini arttırmış ve daha önce gizli olarak üyesi olduğu ayrılıkçı hareketin başına askeri üniformasını çıkarıp geçmiştir.Yıllar sonra merkezi hükümette Cumhurbaşkanı Yardımcılığı görevi de alan Garang'ın, devlet protokolünde taşıdığı ikinci adam sıfatıyla hükümetinden ve Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir'den habersiz olarak akıl hocası Uganda Cbşk. Y. Musanevi ile yaptığı gizli görüşmeden sonra uçakla Güney Sudan'a dönerken bindiği uçak 30.7.2005 tarihinde Uganda sınırlarına yakın bir yerde infilak etmiş ve hayatını bu kazada kaybetmiştir. Bu olay ayrılığı iyice tetiklemiştir.
Garang'ın Cbşk.Yrd.lığı mevkiinde iken ayrılık için gayret etmesi, iradesiyle hareket etmediğini ve bu kazanın da Sudan Hükümeti tarafından yapılmadığını akıllara getirmektedir. Zira Garang'ın Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak hayatta olması Güneyin ayrılığı önünde bir engel olarak duracaktı. Güney Sudan'ın bu olaydan sonra fiilen Kuzeyden kopması bu iddiayı güçlendrimektedir. Keza bu görüşmeler, Garang'ın emperyalizmin bir maşası olduğunu da teyit etmektedir. Zira Garang yıllar önce kendisini bütün Sudan'a hak ve demokrasi getireceğini açıklayan beyanatlar vermekte idi. Bütün Sudan'da geçerli iradeye sahipken ayrılıktan yana tavır takınması kendi iradesiyle karar vermediğini göstermektedir.
John Garang da ırkçılık kavramlarından yararlanarak ayrılığı körükledi. "Sudan"ın (Siyahlar Ülkesi) anlamına geldiğini, oysa Güneylilerin daha çok siyah deriye sahip olduklarını ve dolayısıyla Sudan'a bu ırkın hakim olması gerektiği dayanaksız tezini savunuyordu. Bu felsefeyi Güney Sudan halkı arasında da misyonerler kiliselerde inceden inceye işlemişlerdir.
Güneyde terör olaylarının günden güne artması ekonomik yönden Hartum Hükümetinin adeta kanını emer. Hartum'un bütün kaynakları asilerle mücadele için askeri harcamalara sarf edilir. Kronikleşmiş "Ezemet al Cenub" (Güney Meselesi) zengin petrol kaynaklarına sahip Sudan'ı mecalsiz bırakır. Komşu ülke Uganda kanalıyla isyancılara yardım edilir. Nihayetinde Hartum Hükümeti isyancılarla baş edemez ve 2005 tarihinde referanduma gidilir. Referandumda tanınmış kanaat önderi Hasan El Turabi de ayrılıktan yana oy kullanacağını açıklar. Turabi'nin bu tutumu bağımsızlığını kazanma günlerindeki Hindistan'ın üçe bölünmesini akıllara getirmektedir. Zira parçalamada izlenen metod aynı koordinatları taşımaktadır.
(Hindistan, Pakistan, Bengladeş = Kuzey Sudan, Güney Sudan, Batı Sudan (Darfur).Güney Sudan'ı alelacele tanımamızın gerisindeki mantığı anlamak da mümkün değil. Tanıma birkaç gün sonra olabilirdi. Bu ülkenin yarın İsrail'in ileri karakolu olmayacağını kim garanti edebilir?
"Dünya ile birlikte hareket etme" politikaları hariciyecilerimizin eleştirilerden kurtulmak için zaman zaman başvurdukları bir savunma refleksidir. Ayrıca her gün Afrika'da da popülaritesi yükselen Türkiye'nin sahip olduğu ul. konjonktür Güney Sudan'ın acele değil de zamana yayılarak (step by step) tanınmasını gerektiriyordu. Hasan El Turabi'nin ayrılıktan yana tavır sergilemesi veya petrol yatırımları için elimizi çabuk tutmamız gerektiği gibi düşünceler tanıma kararının erken alınmasının sebeplerindendir. Belki de eleştiriler alan suya sabuna dokunmayan "bekle gör" dış politikalarımızın aldığı eleştiriler sebebiyle bu "karakuşi" karar alınmış olabilir. Bağımsızlık törenlerinde bir Bakan yerine Kampala Büyükelçiliğimiz kâtibi bizi temsil edebilirdi (Hartum değil). Benzer durumlarda bütün dünya ile birlikte hareket etme politikaları İmparatorluk varisi ülkemiz için takip edilmesi gereken bir dış siyaset değildir. (Kıbrıs'ta olduğu gibi). Kaldı ki Güney Sudanın bağımsızlığı için sağlanan konsensüs nedense Filistin'in bağımsızlığı için sağlanamamaktadır.
Bu arada, Güney Sudan'daki petrol yataklarını kimlerin işleteceğini de ilave edelim. ABD'nin Petrol Devi Chevron Corporation Oil arasında eskiden bu yana süregelen imzalanmış bir anlaşma var. Güney Sudan'a atanacak ABD Büyükelçisinin ilk işi bu anlaşmayı yenilemek yönünde teklif getirmek olacak ve Sudan'da Çin'in ekonomik üstünlüğüne karşı ABD de siyasi olmanın yanı sıra ekonomik olarak da bölgede varlık gösterecektir. GS'da bu anlaşmaya itiraz edecek iradeyi beklemek biraz fazla iyimserlik olur.İngilizlerin Musul ve Kerkük'ü de bir referandum oyunuyla elimizden çıkardıkları düşünüldüğünde Referandumların uluslararası gözlemciler denetiminde dahi olsa formaliteden öte inandırıcılığının olmadığı bir vakıadır.
Bir İslam Ülkesi olan Sudan parçalanmakla maalesef İslam binasından bir tuğla daha eksildi. Özellikle Darfur'da izlediği politikalar sebebiyle dünyadan izole edilmiş olan Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir'in meşruiyetini dünyaya kabul ettirmek için soğukkanlılıkla ülkesinin en verimli yeraltı zenginliklerine sahip Güney bölgesini altın kase içinde Cuba'ya gelen protokole sunması, bağımsızlık törenlerine bizzat katılması, Darfur'un da ayrılacağı sinyallerini tetikleyecek ve El Beşir'e de hiçbir meşruiyet kazandırmayacaktır. Nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan Darfur konusunda İslam Dünyasının aynı hataya düşmemesi ve o bölgede olup bitenlerle özellikle İslam İşbirliği Teşkilatı (eski adı İKO)'nun yakından ilgilenmesi beklenmektedir. Zira,
Libya'da kurulacak ABD ve AB destekli yeni idare Darfur'un da Sudan'dan ayrılmasını tetikleyecektir.Güney Sudan'ın bağımsız bir devlet olmasında alınacak ibretler var. Güney Sudan İngilizlerin 100 yıl önceki hakimiyetinde iken o bölgede petrol varlığı keşfedilmiş ve burada peyk bir devlet kurulması için gerekli zeminin oluşmasının temelleri ta o zamanlarda atılmıştı. Sudan Hükümetinden, bağımsızlığını kazandığı 1956 senesinden sonra devlet erkânı GS'ı ziyaret etmemiş ve o bölgeye ciddi yatırımlar yapılmamıştı. Siyasiler Güneyi askeri bir çatışma bölgesi olarak gördü. Buna rağmen GS'a yapılan yatırımlar ve hizmetler Güneylileri tatmin etmedi.
Özellikle bağımsız olurlarsa yer altı zenginliklerinin kendilerine ait olacağı tezine inandırıldılar. Yaklaşık 5 milyon nüfuslu Güney Sudan'ın karşı karşıya olduğu yüzlerce meselesinin dış yardımlarla giderilip giderilmeyeceğini zaman gösterecektir. Güney Sudan'ın petrol kaynakları ABD'nin Chewron Oil Şirketi olmak üzere diğer doğal kaynakları ve petrol ürünleri yabancı şirketlere peşkeş çekilecek ve sefalet aynen devam edecektir.Osman Şahin 22/09/2011
- İm (Kod): Tümünü seç
http://www.dunyabulteni.net/?aType=yazarHaber&ArticleID=16687
Dipçe: Güney Sudan,İsrail'in yeni üssü mü?Güney Sudan düzenlenen kutlamalarla bağımsızlığını ilan ederek dünyanın 194. ülkesi oldu.
Ahram Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Sudan Masası Başkanı Hani Raslan, İsrail’in kurulduğu yıldan itibaren Güney Sudan’daki ayrılıkçı hareketlerle işbirliği içinde bulunduğunu ve sonunda hedefine ulaştığını vurguluyor.
Mısırlı şair Faruk Cüveyda ise,
“Sudan’ın parçalanması, Arap dünyasının 1948 yılında İsrail’in kurulmasından sonraki karşılaştığı en büyük depremdir.” ifadelerini dile getiriyor. Güney Sudan’ın kaybedilmesinde uluslararası güçler kadar Arap ülkelerinin de sorumlu olduğunu vurgulayan Cüveyda bundan sonra da “Darfur da gider mi, Beja da gider mi? Sudan varlığını nasıl koruyacak?” gibi soruları sormaya başlayacaklarını ifade ediyor.
El Mısrıyyun gazetesi yazarı Nacah Şuşa Ayrılık seçeneğinin Güney halkının seçeneği olmadığını vurgulamak boşuna olmayacaktır. Bu sadece paralı elitlerin seçeneğidir. Burada cahillik ve ümmilik hâkim ve pek çok grubun ne ayrılıkla ne de birleşmeyle ilgilendiği yok. Buna ek olarak Güneylilerin %18’i Müslümanlardan oluşuyor. ifadelerini kullandı.
Şuruk gazetesindeki analizinde Asyut Üniversitesi profesörlerinden Dr. Halid Abdulkadir de
İsrail’in Sudan’ın parçalanmasını sağlamak için yıllardır bölgede faaliyet gösterdiğini anlatıyor. Bu şekilde Mısır’ın en zayıf tarafından yakalandığını söyleyen Abdülkadir, güneyin kopmasıyla artık Nil’in, hiçbir zaman eskisi gibi istikrarlı olarak Akdeniz’e akamayacağını da ifade ediyor. Bu ifadeler ise akıllara Mısır’da Hüsnü Mübarek’in devrilmesi ve yönetimin değişmesi ile Mısır’da nüfuzunu önemli ölçüde kaybeden İsrail’in bölgede yeni bir üs kazandığı yorumlarına sebep oluyor.Tarihi bir göz atalım: İngiltere 1946’da Sudan’ın kuzeyinin Mısır’ın bir parçası olarak kalmamasına çalıştı ve bu uğurda Sudan’ın geniş ve büyük bir devlet olarak bırakılmasına mecbur kaldı. Bu, Sudan’ın Mısır topraklarının ayrılmaz bir parçası olarak kalması için Mısır’ın yaptığı baskılara karşı koymak içindi. İngiltere Kuzey’in Mısır’a dâhil olmayacağından emin olmuş olsaydı Sudan’ı kuzey ve güney olarak kendi ayırırdı.
Sömürgeci, o vakit kuzeyi güneyden ayıracak etkenleri güçlendirmek, aynı ülkenin evlatları arasındaki düşmanlığı beslemek, iki taraf arasında güvensizlik ortamı oluşturmak için komplolar ve tuzaklar kurmak ve Hıristiyan örgütlerin etkinleştirilmesiyle eş zamanlı olarak Arapçanın yaygınlaşmasını engellemek için dini, kabilevi ve etnik anlaşmazlıkları kullanarak kirli siyasetine yön verdi.Bunun sonucunda da kuzeydeki Arap-İslam kimliğine karşılık Güney’de putperest ve Hıristiyan bir kimlik oluştu. Bu da nihayetinde 1955 ayaklanmasından bu yana savaşların sürmesine sebep oldu.
Ocak ayında yapılan referandumda halkın büyük çoğunluğunun kuzeyden ayrılmayı kabul ettiği Güney Sudan, yapılan kutlamalarla bağımsızlığını ilan etti.Düzenlenen resmi bağımsızlık kutlamalarına Kuzey Sudan devlet başkanı Ömer El Beşir ile BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon’un yanı sıra çok sayıda devlet başkanı, başbakan ve uluslararası kurum temsilcileri katıldı.
Birçok kentte halk sabaha kadar kutlamlara yaparken resmi kutlama, Juba kentinin Gümrük Meydanı’nda yapılan resmi kutlama, saat 00′da başladı.
Sabah saatlerinde Güney Sudan Parlamento başkanı James Wani Igga tarafından okunan bağımsızlık bildirimi ile ülkenin bağımsızlığı ilan edilirken, Sudan eski bayrağı indirilerek yerine Güney Sudan bayrağı göndere çekildi.
Ocak ayında yapılan referandum, 2005 yılında merkezi hükümetle Güney Sudan’daki isyancılar arasında imzalanan barış anlaşmasının bir parçasıydı. Sudan’da 20 yılı aşkın süren ve yaklaşık iki milyon kişinin hayatına mal olan çatışma, 2005 yılında imzalanan anlaşmayla son bulmuştu.
fbkg.orgTörenlerde dikkat çeken bayrakGüney Sudan'ın bağımsızlık töreninde yer alan İsrail bayrakları da dikkatlerden kaçmadı.
Yeni devletlerini kutlayan bazı Sudanlılar'ın ellerindeki İsrail bayrakları, İsrail karşıtlığıyla bilinen Kuzey Sudan'ı kızdırmak için yapılmış bir hareket olarak değerlendiriliyor. Bununla beraber, İsrail kurulduğu 1948'den beri Güney Sudanlıları her anlamda destekliyor. 1955-1972 arasındaki ilk Güney Sudan savaşında İsrail, Güneyli isyancıların moral ve silah desteği vermiş, uluslararası manevralarda da yardımcı olmuştu. 1967'deki Altı Gün Savaşı'nın ardından İsrail'e ilk tebrik mektubunu Güney Sudan'ı kontrol eden General Joseph Lagu göndermişti. Güney Sudan'ın bugünkü yöneticileri arasında da geçmişte Kuzey ile yaşanan çatışmalarda görev almış ve İsrail tarafından eğitilmiş çok sayıda isim yer alıyor. Nitekim Güney Sudan'ın, bağımsızlığını tanıyan ilk ülkelerden biri de İsrail.
milligazete.com