Dur! Düşün! Sus! Tekrar Düşün!

Dur! Düşün! Sus! Tekrar Düşün!

İletigönderen Uğur KAFADAR » Prş Ara 09, 2010 16:12

Resim

Arkadaşlar,

Bugünlerde şu üstteki gibi paylaşımların Facebook’ ta dolaştığına şahit olmaktayım. Ne üzücüdür ki dikkatli bakıldığında öldürülmüş savaş madurlarının dizilmiş ve katledilmiş hallerinin fotoğrafı çekilmiştir. Bununla kalınmamış: “Bizden bir gider, sizden beş. Bizimkine şehit derler sizinkine leş!” gibi Türk gençliğini gaza getirici bir cümle yazılmış, altına da: “TÜRKSEN BEĞEN PAYLAŞ” şeklinde hiç de Türklüğe yakışmayacak bir dayatma ile sunulmuş, gençlik bunu “Türk olmak adına” düşünmeden paylaşılmaya itilmiştir.

Elinizi vicdanınıza koyarak şunları cevaplar mısınız, lütfen?

1) Gençlik yeteri kadar katliam görmedi mi? Irak’ ta, Filistinde, Kuveyt’ de, Bosna’ da yeteri kadar leş yada şehit görmedi mi?

2) Şimdi oluşturulmak istenilen bu İsrail düşmanlığı, biz Türklerin mi işine yarayacak yoksa o şerefsiz, ahlaksız, insanlıktan nasibini almamış, yıllar öncesinden gelmiş ve ne olduğu belli bile olmayan, bazı mercilerdeki insanların keyiflerine göre değiştirilmiş 10 emire tapan, allahsız İsraillilerin mi işine yarayacak?

3) Türklük demek, ölülerin sergilendiği hain fotoğrafları sağda solda düşünmeden paylaşıp, sonra da bu eylemi ilk başlatan zalim insanların planları yürüsün diye, bahsi geçen paylaşım eylemini diğer Türk arkadaşlarına zorla dayamak mı demek?

4) Hangi Türk atası ölmüş çocukların hain fotoğraflarından yararlanıp bir halkı körü körüne savaşa sürüklemeyi planlayacak kadar sağ duyusuz ve aceleci olmuştur? Unutmayın ki öyle olsaydık şimdi Avrupa’ da yıl 2010 iken hıristiyanlık değil, zorla tepeden indirilmiş ve tacavüzler, idamlar, kazığa oturtmalarla dayatılarak kabul ettirilmiş bir müslümanlık olurdu. Ama biz hiç bir zaman karanlık çağ insanları gibi zalim olmadığımız için; özgürlüklerimizi ve bir başkasının özgürlüklerini korkuyla beslemedik.

Özetle: İnsanlar ölüyor arkadaşlar! Bizler, Türklüğü bu sahnenin neresine koyacağız da, paylaşılan bu acemice planın neresini beğenecek mişiz? Utanarak dile getiriyorum ki; Beğenene de, paylaşana da diyecek sözüm sert olur. Türkleri bir barbarmış gibi gösterip, bizi barbar görmekten nemalanacak hain, karanlık mercilerin bu tür oyunlarına gelmeyelim, arkadaşlar. Türkler zekidir, ayıktır ve kukla değildir. Bir anlık gaz ile insanların aklına hiç olmayacak katliam manzaraları* sokmayalım. Aksi durumda gerçekten de fotoğraflarda yatan evlatlarımız, bizler, bizleri büyütüp adam eden ailemiz olacaktır. Tüm Türk Gençliği olarak, aşırı uyanık ve sağ duyulu olmalıyız. Lütfen bunu unutmayalım.

Saygılarımla ve Samimiyetle,

Ukfdr.
Kullanıcı küçük betizi
Uğur KAFADAR
Üye
Üye
 
İletiler: 2
Kayıt: Çrş Ara 08, 2010 23:14

Re: Dur! Düşün! Sus! Tekrar Düşün!

İletigönderen Ram » Cum Ara 10, 2010 2:36

Yalnızca gençler olsa zaman iyi bir ilaç olabilirdi. Ancak bilgisizlik silâhını elinde bulunduran her yönlendirici kurum, kuruluş, örgüt veya birey, bu silâhı çekinmeden ve uzun süredir kullanmaktadır. Hastalık o kadar yayılmış ki, yaş tanımıyor. Bu yayılan türlü hastalıklardan bir tanesinin belirtisi de yukarıdaki örnektir.

İlgili örnekte birbiriyle çelişen ve hatta tamamen birbirine karşıt görünenler, hastalıklı birey için oldukça tutarlıdır. Kiminin -âdeta dededen toruna bırakılagelen bir kalıt gibi- ailevi yönlendirmeyle savunduğu, kiminin çevresinden gördükleriyle benimsediği öğretiler ve bu öğretilerin savuncularının onların bu hastalıklı durumlarından beslendikleri gerçeği kısır bir döngü yaratmıştır.

Kimileri Urumçi'ye ağlarken, kimileri de Filistin'e ağlıyor. Kimileri Çeçenistan diye kıvranırken, kimileri Turan diye haykırıyor. Bunları daha da belirtmek ve betimlemek için de türlü biçemler geliştiriyorlar, türlü simgeler kullanıyorlar. Onlarca değil, birbiriyle bağlantılı yüzlerce örnek sunulabilir. Bunlar kendi kendine olmuyor elbette. Kaldı ki günümüzde genel ağ, bu tür yayılmaların ve hatta -aşağılarcasına- ancak küçücük bir çocuğun saflığıyla inanabileceği zırvaları, yalanları, gülünçlükleri görülmemiş bir hızda yaymak için biçilmemiş kaftan; son dönemde bunu kullanıyorlar. Görülmemiş bir yenginin kuklacıları baş köşede, görülmemiş büyüklükte bir yalan çığını yuvarlayadururken, bu çığın en altında kalanlar doğal olarak bu duruma düşüyor.

Bilgisizlik silâhı, adına karşıt olarak bilgi yayar. Doğru veya gerçek olmayan bu bilgiler birike birike belleklerde hamlaşır, bu temeldir. Genellikle bundan kurtulmak zordur. Bireyin olağan üstü durumlarla karşılaşması belki kurtuluş için bir tetikleyici görev üstlenebilir. Ancak bunun tersi olma olasılığı, -sözdeşi- bireyin daha da kötüleşmesi -diğerine oranla- çok daha güçlüdür. Diğer bir kurtuluş yolu da toplum olarak olağan üstü durumlarla karşı karşıya kalmaktır. Ne ki, bilgi hamlıktan çıkıp olgunlaşmışsa, çelikten duvarlar sıra sıra birer engel olarak dizilir ve -bilgisizlik silâhının yaydığı doğru veya gerçek olmayan bilgilerin bütünleşip olgunlaşmasıyla ortaya çıkan- beynin özümsediği hastalığı savunurak direnir.

En öndeki duvar, en sağlam olanıdır. Yıkılması zordur ve yıkılsa dahi diğerleri arkasından domino taşı gibi düşmeyecektir. Çünkü çepeçevrelemiştir. Ancak ilk duvarın yıkılması giriş için de yol açar:

Resim

Yapılması gereken kara habisi yok etmektir. Özekteki bu urun tamamını yok etmeden kesin sağaltım olanaksızdır. Yine de açılacak her giriş, uru dışarıya sızdıracaktır. Bu da hastalığın etkisini düşürerek bireyin doğru-yanlış ayrımını yapma yetisini diriltecektir.

Ne kadar büyük ve yayılmış bir oluşum olursa olsun, devletin yönlendirici etkisi ve gücünde olamayacağından, bir oluşum aracılığıyla bireyler veya küçük küçük kümelerle ilgilenmek ve başarılı olmak, toplum düzeyinde somut sonuçlar doğurmaz. Öyle ki, silâhı ateşleyenlerce hastalığı bu yolla yaymak kolayken ve uzun sürede oldukça somut sonuçlar alınabilirken, bu yolla hastalığı onarmak olanaksızdır. Kaldı ki bu yola başvuracak bir oluşum da yoktur; olsa dahi kullanılması gereken kimi yöntemler birtakım ilkeleri zedeleyebilir; bu da, savaşıma, öyle veya böyle zarar verir.

Şu koşullarda kurtuluş, olabildiğince doğru bilgiyle beslenmiş bireylerin bir yolunu bulup bir araya gelmesi ve verecekleri savaşımla devlet yönetimine erişerek öze döndürme onarımını başlatmasıyla gerçekleştirilebilinir görülmektedir.

Savaşanlar arasında yengiye, savaşımı daha kutsal olanlar ulaşacaktır.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!


Şu dizine dön: Sizin Makaleleriniz

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x