DÜŞMAN HUKUKU
Çoktandır Türkiye’de bir ‘düşman hukuku’ terimi kullanılmakta.
Yani artık ‘hukuksuzluk’ değil ama ‘düşman hukuku’ deniyor.
Öncelikle ‘düşman’ın bir ‘hukuk’u olabilir mi diye sormamız gerekiyor.
Yani Aristo mantığına göre bile ‘düşman düşmandır’ değil mi ama?
Bu ‘düşmanlık’ı, ‘hukuk’ dolayımından geçirerek yumuşatmak da ne demek oluyor?
Türkiye’de, sözde FETÖ döneminde bol keseden ‘hukuksuzluk’lar uygulanmış ama, sonradan bunun bir hukuksuzluk olduğu anlaşılmış ve onu uygulayanlar ya hapishanelere tıkılmış ya da kaçabilenler de yurt dışına kaçmışlardı.
Ve bunlar nasıl adlandırılmıştı; ‘terörist’.
O zaman başta İstanbul Başsavcısı olmak üzere, onun emir ve denetiminde olan savcılar ile ilgili mahkeme yargıçlarını ‘terörist’ olarak nitelemek haklı bir saptama olmayacak mıdır?
Dahası, acaba ‘terörist’ mi yoksa ‘düşman’ mı diye nitelendirmek daha doğru olacaktır?
‘Terör’ kavramını ele alan yazılarımda, terörün bir ‘haklı gerekçesi’ olabilir diye yazmıştım.
Yani ‘terörist’, kendi görüş ve amaçlarını yaşama geçirmek için ‘son çare’ olarak terörizme başvurmaktadır.
Yoksa ‘terörist’ olarak doğulmaz.
Ama ‘düşman’ olarak pek âlâ doğulabilir.
Kaldı ki ‘Düşmanlık’ kuşaklar boyu sürdürülüyor olabilir.
Nitekim Yahudi/Filistin düşmanlığının tarihi binlerce yıla dayanmaktadır.
Şimdilerde İsrail’in Filistinlilere ‘terör’ uygulamasının temelinde işte bu ‘tarihsel düşmanlık’ yatmaktadır.
Tıpkı Dr Recep ile yoldaşı Golanlı Ahmet’in ‘terörizm’lerinin temelinde yatan ‘terihsel düşmanlık’ gibi.
Ve CHP Genel Başkanı “Savaş ilan edilen taraf ne yapıyorsa unu yapacağız” diyerek bu ‘düşman’ın açtığı ‘savaş’ı nihayet kabul ettiğini bildirmiştir.
Peki ama, neredeyse on yıldan fazla bir süredir bu islamo-faşist iktidarın bir ‘iç savaş’ çıkaracağını söyleyip yazarken, buna dudak bükenler şimdi ne diyeceklerdir?
Örneğin Memduh Bayraktaroğlu gibi ‘ekonomist, siyaset bilimci ve liberal-demokrat-sosyalist’ler ile Levent Gültekin gibi kanaat önderleri, CHP’nin sertleşmesinin doğru olmayacağını söylemektedirler.
Deniyor ki, sertleşme, Dr Recep’in ‘Saddamlaşma’sına yol açar.
Oysa ne Saddam, ne Kaddafi, ne Esad, ne Hüsnü Mübarek ve hatta ne de Çavuşesku Dr Recep’in eline su dökemezler.
Çünkü onların ‘terörizm’lerinin temelinde bir ‘tarihsel düşmanlık’ yoktu.
Onların terörizmleri, herbirinin kendine özgü konjonktürel bir dönemin ürünü olarak ortaya çıkmışlardı.
Tıpkı Türkiye’deki Devlet Bahçeligillerin terörizmi gibi.
Ancak Dr Recepgillerin terörizmi ‘tarihsel bir düşmanlık’a dayanmaktadır.
Dolayısıyla, ona ‘geri adım attırmak’ ya da ‘adam olması’ konusunda değişeceğini beklemek boş bir beklenti olacaktır.
Kaldı ki, kendileri ‘kanlı mı olacak kansız mı’ diyen bir gelenekten gelmektedirler.
Ve adım adım ‘kanlı’ olması için olanca güçleriyle çalışmaktadırlar.
Evet bunlar kan dökeceklerdir.
Yarasa gibi ‘kan emdikleri’ yetmemiş olacak ki, şimdi de kan içmek için sabırsızlanmaktadırlar.
Ve içeceklerdir.
On yıldan fazla bir süredir bunun böyle sonuçlanacağını yazıp duruyordum.
Çünkü onların ciğerlerini biliyordum.
‘Hukuk’ -mukuk ise sadece ve yalnızca kanlı kılıçlarının kılıfını oluşturmaktadır.
Yani ‘düşman hukuku’ demek, asıl düşmanlık aracı olan kılıcı bırakıp kınına bakmak demek olmaktadır.
Ve bu yazı, ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ eden değil ama, tersine ‘bir avuç halk düşmanını tanıtma’ya çalışan bir yazı olarak değerlendirilmelidir diyeceğim.
Çünkü ‘düşman’ tanınmadan ne ‘hukuku’ anlaşılabilir; ne ‘siyaseti’ ve ne de ‘idaresi’ anlaşılabilir.
Bundan tam seksenbeş yıl önce şair ne demişti;
“Bursa’da havlucu Recep’e/ Karabük fabrikasında tevsiyeci Hasan’a düşman/ Fakir köylü Hatçe kadına/ sana düşman, bana düşman/ düşünen insana düşman/vatan ki bu insanların evidir/ sevgilim, onlar vatana düşman...”