Düşmanlarımızın Hedefi Herkesten Önce Subaylardır
Şırnak Uludere’de, bindikleri helikopterin düşmesi sonucu 13 subayımızın şehit düştüğünü büyük bir üzüntü içinde, kahrolarak öğrendim. Bu elim olayın sebebi henüz tam netleşmiş değil. Her ne olursa olsun, bu olay; ordumuzun son 10 yıldır başına gelenler de eklenince, bana Mustafa Kemal Paşa’nın 31 Temmuz 1920 tarihinde Afyonkarahisar Kolordu Dairesi’nde subaylara hitaben yaptığı o müthiş konuşmayı hatırlattı. Aşağıda sunuyorum.
* * *
Subaylar!...
İngilizler ve yardımcıları milletimizin bağımsızlığını imhaya karar vermiştir. Milletler bağımsızlıklarını hiç kimsenin lütuf ve bağışına borçlu değildir. Hiç kimse kimseye, hiçbir millet diğer millete özgürlük ve bağımsızlık vermez. Milletlerde doğal olarak ve yaratılıştan mevcut olan bu hak, milletlerce kuvvetle, mücadele ile saklı bulundurulur. Kuvveti olmayan, dolayısıyla mücadele edemeyen bir millet, mahkûm ve tutsak durumundadır. Böyle bir milletin bağımsızlığı gasp edilir.
Dünyada hayat için, insanca yaşamak için bağımsızlık lazımdır. Bağımsız olmak için kuvvet sahibi olmak ve bunun için varlığını ispat etmek gerekir.
Kuvvet ordudur.
İngilizler, milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için, pek doğal olarak önce onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler. Mütareke koşullarının uygulanması ile silâhlarımızı, cephanelerimizi, bütün savunma araçlarımızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra, kumandanlarımıza ve subaylarımıza saldırmaya, taarruza başladılar. Askerlik onurunu yok etmeye gayret ettiler. Ordumuzu tamamen lağvederek, milleti, bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından yoksun bırakmaya teşebbüs ettiler.
Bir taraftan da savunmasız, ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de onuruna, her türlü haklarına ve mukaddesatına taarruzla milleti alçaklığa, boyun eğmeye alıştırmak planını takip ettiler ve ediyorlar. Herhalde ordu, düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu.
Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lâzımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engel ve zorluk kalmaz. Bu hakikat karşısında ve içinde bulunduğumuz duruma göre subaylarımıza düşen görevin mahiyeti, önemi ve değeri kendiliğinden meydana çıkar.
Milletimiz, özgür ve bağımsız yaşamak gereğine tam bir iman ile kani olmuş ve buna kesin azimle karar vermiştir. Dolayısıyla kuvvetin, ordunun vücudu için lâzım olduğunu söylediğim kaynak mevcuttur, o kaynak milletin vicdanî imanıdır. Ordu ise, arkadaşlar, ancak subaylar sayesinde vücut bulur. Bilinen bir askerî gerçek, felsefî gerçektir: “ordunun ruhu subaylardadır”. O halde ancak subaylarımızdır ki, düşmanlarımız tarafından yıkılmak istenilen ordumuzu onaracak ve canlandıracak, ordu ve milletimizin bağımsızlığını muhafaza edecektir.
Millet, bağımsızlığının muhafazasından ibaret olan hayati gayesinin gerçekleşmesini ordudan, ordunun ruhunu oluşturan subaylardan bekler, işte subayların yüce görevi budur. Allah göstermesin, milletin bağımsızlığı ihlal edilirse, bunun vebali subaylara ait olacaktır.
Subaylar izah ettiğim yüce, kutsal ve bütün açılardan üzerlerine düşen görev itibariyle, bütün varlıklarıyla ve bütün dikkat ve sezgileriyle, giriştiğimiz kutsal bağımsızlık mücadelesinde birinci derecede faal ve fedakâr olmak zorundadırlar.
Kişisel ve özel hayatları itibariyle de subaylar, fedakârlar sınıflarının en önünde bulunmak zorundadırlar. Çünkü düşmanlarımız herkesten önce onları öldürürler. Onları aşağılar ve hor görürler. Hayatında bir an bile olsa subaylık yapmış, subaylık onurunu, şerefini duymuş, ölümü küçümsemiş bir insan; hayatta iken düşmanın tasarladığı ve reva gördüğü bu muamelelere katlanamaz. Onun yaşamak için tek çaresi vardır: Şerefini korumak!... Halbuki düşmanlarımızın da kastettiği o şerefi ayaklar altına almaktır. Dolayısıyla subay için “ya istiklâl, ya ölüm” vardır.
Fakat arkadaşlar ölmeyeceğiz, bağımsızlığımızı muhafaza ederek yaşayacağız ve milletimizi daima bağımsız görmekle bahtiyar olacağız! ■ ATABE, Cilt 9, s.112.
Prof. Dr. Cihan DURA, 2 Haziran 2017