Kürt milliyetçiliğine tahammülü kalmadı. Radikal yazarı Perihan Mağden bu duruma dayanamadı ve 'eeeeee!' dedi.
Radikal'in sivri çıkışların ile tanınan yazarlarından Perihan Mağden, bu kez Kürt milliyetçilerine yüklendi. Türk milliyetçiliği kadar Kürt milliyetçiliğine de tahammülü kalmadı. Mağden, DTP'lilere "Atgözlüğü ile Kürt Siyaseti-nereye kadar? diye sordu.
İşte Mağden'in 8 Mart'ta gazetesinde yazdığı o yazısı:
"Hrant Dink'i kurban vermemiz, çok acı bir vesiledir Türk Milliyetçiliği'nin tehditkâr yükselişinin mahkeme giriş-çıkışlarımızı habire basan Teveccühlü Şarlatanların, diş gösteren bağrış çığrışlarından ibaret olmadığını ispatlamaya.
Tüm bu, esasında Gülünç Farfara'nın ötesindeki görevlerini ifa etmekte imişler onlar: AKP'nin Çiçek/Aksu vari kendi Derin Bakanlarından nerdeyse 'çekinerek', milliyetçi pastadan bir dilim eksik pay almamak uğruna dokunamadığı 301'lerin filan, böyle bir Suç Duyurusu Panayırı haline getirilmesi- Her şeyin bir nedeni var imiş pek tabii ki. Çok fena nedenleri!
Dink'in katledilmesi bunun kanıtı değil ise nedir? 'Empati kurarak' Pelitli'de can sıkıntısından 'patlayan' gençlerimizin, polis ağbilerinin bulduğu kadar 'anlaşılır', 'kabullenilir', nerdeyse 'sevimli' gösterilmeye çalışılması Genel Ağbiler tarafından, gidişatın ne denli tehlikeli olduğunun ispatıdır zaten. Daha ne kanıt gerekiyor ki?
Avrupa'nın ırkçılığından, Evren'in ektiği tohumlara, İklimatör Genellerin böylesi puslu havaları yaratıklandırma beceri ve arzularından, uzun vadeli hesaplarla da gençlerimizin zır cahil/kimliksiz/işsiz/ipsiz sapsız bırakılmalarına- Yükselen Bu Hain Milliyetçiliğin nedenleri üstüne ve kurtulabilirlik reçeteleri, bunca kafa ve gönül yorarken, Kürt Milliyetçiliği'ni yabana atmanın tamamıyla haksızlık olduğu kanaatine vardım- Artık!
Benim Kürt Meselesi'ne yaklaşımım malum. Yani bugüne dek malumun ilanıyla meşguldüm, sanıyorum. Yıllardır, tüm kurulan Kürt partilerine, ne idiyse adları artık (habire kapatıldıkları ve yeni bir bayrak ve isimle kurulmak zorunda kaldıkları için) oyumu verdim. Köşemde habire ülkemizin tam bir demokrasiye kavuşması için, bir Kürt partisinin Meclis'e girmesinin önemini savundum. Katıldığım (mevzuyla alakalı) tüm panellerde kaplanlar gibi, bu fikirleri başkalarına da kabul ettirmeye çalıştım, çabaladım.
Hatta hiç unutmuyorum, son seçimlerden önce Boğaziçi'nde bir çocuk, "Ama onlar milliyetçi değiller mi?" dediğinde, "Ezenle ezilenin milliyetçiliği bir tutulamaz. Milliyetçilikleri bir gerekliliktir. Onları desteklememiz gerekir," buyurdum!
Birkaç ay önce DTP'nin Mardin'de düzenlediği bir toplantıda ise Kürt Milliyetçiliği'ne karşı çekincelerimi belirtmekten ve militarist yaklaşımları nedeniyle onları eleştirmeden -artık- edemeyeceğimden söz etmemle birlikte- Salonda kızılca kıyamet koptu!
Ben de dayanamayıp "Kardeşim, burda saatlerdir ne denli her şeyi sizin gibi görüp yorumladığıma şahit oldunuz. Ama iş Kürt Milliyetçiliği'ne gelince, gözünün üstünde kaşın var dedirtmiyorsunuz" oldum.
Bakın benim artık milliyetçiliğin pozitif/negatif/tatlısu/açık deniz / şanzımanlı / şanzımansız HİÇBİR MODELİNE günümüzün Türkiyesi'nde nasıl tahammülüm kalmadı ise, Tırmandırılan Türk Milliyetçiliği'nin yangına körüklerinden biri olduğuna inandığım (aynen Genel Ağbilerin yayın politikaları gibi) Kürt Milliyetçiliği'ne de tahammülüm kalmadı! Bu da böyle biline.
Gücünü militarizmden, en cesur ve güzel çocuklarını dağlarda kurban vermekten alan bir 'politika', milliyetçiliğinden taviz vermeyi kimliksizleşmek zanneden bir atgözlüğü ile Kürt Siyaseti- NEREYE KADAR?
DTP ister Türk bayrağı asar kongresinde, ister İstiklâl Marşı'nı çalar/ister çalmaz. Bunlar son derece sembolik şeyler ve benim harbiden, umurumun köşesi değil.
Ama DTP Kürt Milliyetçisi söylemden kendini arındırabiliyor mu? Hatta böyle bir niyeti beyan dahi edebiliyor mu? DTP militarizm övgülerinden yakasını kurtarıp dağda bir tane daha Kürt çocuğu ölmesin, Türk çocuğu ölmesin diye, öyle otomatiğe bağlanmış/artık ezberlediğimiz (ve pek tabii ki 'samimiyeti' kahramanlık menkıbeleri düzeyini aşamayan) Barış İstiyoruz! vırvırları dışında, hiçbir söz üretebiliyor mu?
Zamanında içimi titreten/gözlerimi yaşartan beyaz başörtüleriyle kendilerine Barış Anneleri filan ismini veren o iri yarı Kürt kadınlarının, teybe dokun da dinle: "Biz barış istiyoruz. Çocuklarımız ölmesin istiyoruz. Bu kirli savaş bitsin istiyoruz" lafları, hep aynı vurgular ve tekdüze birörnek seslerle tekrarladıkları, artık yalnızca inandırıcı gelmemekle kalmıyor, içimi ciddi bir sıkıntı ve mahçubiyet dalgasının basmasına da neden oluyor.
Zira bu iri yarı/yaşlı başlı/okumasız yazmasız Kürt Kadınları; Apocu militarizmin/Mutlak Lider Sultasının/Kürt Milliyetçiliği'nin sorgu edilemezliğinin en mühim çimento makineleri.
Ben, çok çok üzgünüm, ama karşımda kendi çocuklarını ve başkalarının çocuklarını kirli bir savaşa kurban vermek istemeyen anneler görmüyorum artık! Tüm o teybe alınmışa benzer seslerle yıllardır topaçlanan aynı laflardan bezdim, bezdim! Cenaze merasimlerinde Öcalan'ı övmek için yırtınıyorlar, evladını kaybeden annenin acısını yüreklerinde duydukları için değil.
Ben artık Kürtlerin Haklı Mücadelesi şudur da, budurdu'dan ziyade; bir çocuğun daha, bir oğlan çocuğun daha tabutunun Karadeniz'deki, Tokat'taki, Manisa'daki, Aydın'daki, Yozgat'taki, Hakkâri'deki köyüne gönderildiğini haberlerde duymak istemiyorum. Bir annenin daha bayrak üstüne kapaklandığını görmek- istemiyorum.
Bir oğlan çocuğun daha; o kişinin çaldığı milliyetçi düdük/diğerinin topaçladığı kafa bulandırıcı formül adına öldürülmesini- Bir canın daha gitmesini: Yazın habire kaldırılan çocuk cenazelerinde- Hayır!
KABUL EDEMİYORUM."
[img]http://www.internethaber.com/images/news_source_1.gif[/img]