Ege Sorunu...
Ege Denizinde sualtında petrol arama konusu Türk kamuoyuna ancak geçen yıl yansıtılabildi. Oysa Yunanlılar yıllardan beri Ege'de petrol aramakta ve bulmaktadırlar. Yunan hükümetleri I960 yılından bu yana, bu konuda harıl harıl çalışmaktadırlar.
Ege Bölgesi, denizlerde olduğu gibi havada da Yunan egemenliğine verilmiştir.
Onun da öyküsü şöyle: 1944 tarihli bir anlaşmaya göre Ege Denizi, ortalarına yakın bir bölgeden ikiye ayrılmakta, doğusu Türkiye'ye batısı da Yunanlılara bırakılmaktadır. Türk ve Yunan hükümetleri bu bölgelerdeki hava trafiğini düzenleme yetkisine sahip olmaktaydılar. Buna "Fır Hattı" denilmektedir, ikinci Dünya Savaşından sonra Yunanlılar bu "Fır Hattf'nı kaydırmak ve kendilerine düşen bölgeyi genişletmek istemişler ve bunda da başarı sağlamışlardır. 1952 yılında Yunanistan'ın isteği üzerine yapılan bir sözlü anlaşmayla Yunanistan hemen hemen bütün Ege Denizi üzerinde trafik düzenleme yetkisini eline almış bulunmaktaydı. Yunan hükümeti bu yetkisine dayanarak Türk jetlerinin Ege'de eğitim uçuşlarına bile izin vermemiştir. Üstelik, Türk Hava Kuvvetlerince kullanıldığı sanılan bir "hava koridoruna" Yunanlılar tahrip gücü yüksek bir füze atmışlardır.
Bunlara hep susulmuştur...
Yunanlılar, 1947 yılında italyanlarla imzaladıkları barış anlaşmalarına aykırı olarak, Ege Denizindeki adaları "hava limanlan" ile donatmışlar ve Çanakkale Boğazı'nın hemen karşısındaki Limni ve Rodos Adalarıyla, Laros, Sisam, Sakız ve Midilli adaları silahlarla doldurulmuş, Larso Adasına da bir çıkartma üssü yapılmıştır.
Bütün bu çalışmalar yapılırken Demirel hükümeti susmuş, "Atatürkçü" Erim hükümeti de CIA bordrosundan maaş alan faşist Papadopulos'la Türk-Yunan dostluğu üzerine iyi niyet mesajları "teati" etmişlerdi. O günler, ülkede Amerikan emperyalizmine karşı çıkanların "vur emriyle" kovalandığı günlerdi. Demirel hükümeti gibi Erim hükümeti de kendi yurttaşlarını izlemekten, onları cezaevlerine doldurmaktan zaman ayırıp ulusal haklarımızı korumayı pek düşünmüyorlardı. "Türk-Yunan işadamları dernekleri" de aynı günlerde kuruldu.
Böylece Türk ve Yunan burjuvaları arasında yakınlaşma ve bütünleşme de sağlanıyordu!
Ege'de su altında petrol arayan Yunanlılar, "Medyan Hattı" kuramına dayanmaktaydılar. Bu kuram, Yunanlıların işine çok uygun düşüyordu. 1973 seçimlerinden sonra kurulan Ecevit hükümeti gelir gelmez bu konuya eğildi. Gerçi 1973'te Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına "petrol arama ruhsatı verilmişse de bu kuruluşun olanakları elverişli olmadığından, bütün araştırmalar "dostlar alışverişte görsün" rahatlığı içinde sürdürülüyordu. Yapılan araştırmalar da kendi karasularımız içindeydi.
Ecevit hükümeti, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığına Cahit Kayra'yı getirdi.
Kayra, bakanlığında hemen namuslu ve yurtsever bir bürokrat kadro kurarak çalışmalara girişti. Bir yandan yabancı petrol şirketlerinin açık ve kapalı baskılarına göğüs gerilirken, öte yandan da Ege sorunu ciddi biçimde ele alındı.
İlk kez Yunan hükümetlerinin bel bağladığı "Medyan Hattı" görüşü yerine "Kıta Sahanlığı" kuramı ortaya atıldı.
Bugünlerde "Karakas"ta Türk-Yunan uyuşmazlığı da görüşülmekteydi. Türkiye'nin ortaya attığı "Kıta Sahanlığı" görüşü dünya kamuoyu önünde de yandaş kazanmaya başlamıştı. Aynı günlerde, Ege'de Türkiye adına petrol arayan bir Amerikan gemisi Ege'ye girmeyi reddetti.
Baskılar başlamıştı.
Bakan Kayra ve bakanlıktaki yurtsever bürokratlar bu kez yeni çözüm yolları önerdiler. Hükümet bu görüşleri benimsedi. Ecevit hükümeti büyük bir duyarlılıkla konunun üzerindeydi. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına karasularımız dışında da araştırma yapması için yeni "ruhsat" verildi. Çandarlı gemisi Ege'ye açıldı. Beş milyon Türk lirası tutarında arama araçları ısmarlanarak Çandarlı gemisiyle araştırma yapılması da planlandı.
Bütün bu çalışmalar sürdürülürken Kıbrıs bunalımı patlak verdi. Bundan sonra "haşhaş ekimi" "Kıta Sahanlığı" ve "Kıbrıs" gibi üç ayrı konuda Amerikan politikasına direnen Ecevit hükümeti birtakım küçük siyasal oyunlarla "yumuşak iniş"e zorlandı. Hükümet henüz istifa etmeden, iskandinav ülkelerinde bir araştırma yaptırılarak, Ege'de petrol arama amacıyla iki Norveç gemisiyle anlaşıldı. Bu anlaşmayı duyan Yunan büyükelçisi, Norveç hükümetine başvurarak anlaşmadan vazgeçilmesini önerdi.
Ecevit hükümetinin istifa ettiği günlerde kiralanan "Langva" gemisi de Türkiye'ye doğru seyretmeye başladı. Gemi Türk karasularına geldi, ama kendisine Irmak hükümetince bir program da verilmedi. Langva bir süre Akdeniz'de "tatil" yaptı. TPAO ile yapılan anlaşmaya göre, araştırma gemisi gösterilecek her bölgede araştırma yapacaktı. Fakat bu araştırmalar bir türlü yaptırılmadı.
Üstelik Yunan ve ingiliz basınında olduğu gibi bazı Türk gazetelerinde de Langva gemisinin Ege'de araştırma yapmasını önleyecek mukavele hükümleri olduğu yazıldı. Oysa anlaşma metninde böyle bir hüküm bulunmamaktaydı.
Bütün bu öyküyü neden anlattık? Önerimizi şöyle özetleyebiliriz: Ulusal haklarımız yıllardır özellikle Demirel ve Erim hükümetlerince korunmamış ve bugünkü koşullar yaratılmıştır. Ege'deki "Kıta. Sahanlığı" ve "Fır Hattı" konuları Parlamentoca ele alınmalı ve sorumlular birer birer saptanmalıdır. Bu yapılır mı, yapılmaz mı bilmeyiz.
Norveç gemisinin araştırma yapmayacağı da anlaşılıyor. Devletin olanakları bir araştırma gemisi almaya da yetmez mi? Bunu da mı yabancılardan bekleyelim?..
Uğur MUMCU - Yeni Ortam, 10 Şubat 1975