Ege'yi de Fırat'ın doğusu gibi kaybediyoruz
Türkiye'nin çevresindeki kuşatmanın Doğu Akdeniz ve Ege bölümünde son dönemde önemli gelişmeler var.
Fatih sondaj gemisinden sonra Yavuz sondaj gemisinin de Doğu Akdeniz'e gönderilmesi öncesinde Çipras Yunan Güvenlik Konseyini topladı. GKRY'nin haklarını koruma vaadinde bulunup eğer Türkiye Meis adası açıklarında da sondaj yaparsa askeri müdahale imasında bulundu, tehdit etti.
Buna verilecek en somut yanıt Yavuz gemisinin sondajını Meis açıklarında yapması olurdu. El mi yaman bey mi yaman görürdük. Ama Erdoğan yönetimi bu blöfü göremedi. Eğer bu blöf görülseydi Doğu Akdeniz'de Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) üzerinde koparılan Yunan-Rum yaygarası da susturulurdu.
Ama öyle yapılmadı. Türkiye Yunan-Rum yaygarasına ayak uyduruyor ve Doğu Akdeniz'de MEB konusunu ana konu olarak ele almayı tercih ediyor. Aslında burada kullandığımız Türkiye kelimesi yerine görevde ve emekli az sayıda kişinin söylemleri demek daha doğru olur.
Türkiye'nin milli, kritik konuları son dönemlerde nedense kişilere etiketlenerek ele alınıyor. 16 Nisan anayasa değişiklikleriyle Cumhurbaşkanının her şeyden sorumlu tek kişi olması da bunun bir sonucu.
Hatırlanırsa PKK ile mücadelede de "bu iş benim işim, ben çözerim" gibi ortaya çıkan Genelkurmay Başkanları, İçişleri Bakanları, Valiler gördük. Şimdilerde Ege ve Doğu Akdeniz konusu da aynı şekilde yürütülüyor.
Terörle mücadele gibi çevre denizlerdeki hak ve menfaatlerimizin korunması kişilere bağlı değil devlet politikası halinde ele alınması gerektiğini herkes bilir. Ahmet, mhmet bugün var yarın yok ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacak.
Kişiye endeksli politikalardan kişisel PR çıkar, devlet adına sonuç almak mümkün değil. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi bunun en son ve somut örneği.
İşte bu kişisel çıkışların da yönlendirmesiyle Türkiye Yunan-Rum eksenindeki anlaşmazlıklarda Ege'yi bir kenara koymuş Doğu Akdeniz'e öne çıkarmış gözüküyor. Evet 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti anlaşmalarıyla Yunan-Rum ikilisiyle anlaşmazlık alanı da Trakya'dan Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'e kadarki hat üzerinde genişledi.
Ama mevcut anlaşmazlık ve sorunlar doğru analiz edilirse bu hattaki anlaşmazlıkların temelinde Ege sorunları olduğu görülür. Ege sorunlarının ağırlık merkezi ise Kıta Sahanlığı'dır. Ve Türkiye doğal olarak burada çok güçlüdür.
Kıta sahanlığı kavramı 1958 Deniz Hukuku sözleşmesinde yer almıştır. MEB'e göre daha eski bir kavramdır ve kıta sahanlığına sahip devlete doğal, kalıcı haklar tanımaktadır. MEB 1982 sözleşmesinde yer almıştır ama MEB kavramının ortaya çıkması kıta sahanlığı kavramını ortadan kaldırmamıştır.
MEB sınırlarının belirlenmesinde kabaca karasuları hatları üzerinden gidilmektedir. Hal böyle olunca Ege gibi binlerce ada/adacığın bulunduğu, Anadolu yarımadasına yakın adaların çoğunluğunun da Yunan tarafında olduğu düşünüldüğünde kıta sahanlığı kavramı yerine MEB üzerinden gidilecek sözde çözümlerde Türkiye'nin Ege'yi tamamen kaybetmesi, denizaltı ve üstü hiçbir kaynaktan faydalanamaması anlamına gelir.
Halbuki Ege'de kıta sahanlığı kabaca bir S harfi şeklinde Ege'yi ortadan bölmektedir. Bu yapı içinde Doğu Ege adaları yanlış taraftadır. Yanlış tarafta olmak o adaların mutlaka Türkiye'ye ait olması anlamına gelmiyor ama Yunalara ait ada/adacıkların MEB'inin olmasına, kıta devletinin hak ve avantajlarının kaybına engel olur.
Ege'de kıta sahanlığı çözülmeden Doğu Akdeniz'deki kıta sahanlığı ve MEB'i çözmek mümkün değil. Türkiye'nin en son Mart 2019'da Doğu Akdeniz'deki MEB'e ilişkin BM'ye bildirdiği haritanın batı ucundaki belirsizlik de Ege'deki kıta sahanlığıyla doğrudan ilintilidir.
Ama Yunan tarafı tartışmalı olarak kalacak Doğu Akdeniz'deki MEB mücadelesinin köpürtülmesinden, Ege'deki kıta sahanlığının unutulmasından memnun.
Bakın önceki gün Yunan Dışişleri Bakanı ne diyor: Ege'de Türkiye ile ezelden beri sahip olduğumuz farklılık kıta sahanlığının belirlenmesi olmuştur.
Yunan Bakan işgal ettikleri adalarımıza ilişkin karşı söylem geliştirenleri Türk milliyetçisi ve Kemalist muhalefet diye de suçlamış, diplomatlarla daha iyi anlaştıklarını da söylemiş.
Bu açıklama bile Yunanistan'ın kıta sahanlığı konusundan korktuğunu gösteriyor.
Yunanlar ABD ve AB'yi de arkasına alıp, bunlara ait şirketlere ulufe gibi arama-sondaj ruhsatları vererek Doğu Akdeniz'de koruma kalkanı kurduklarını ve güçlü olduklarını düşünüyor.
Ellerinin zayıf olduğu Ege'nin değil Doğu Akdeniz'in konuşulmasını istiyor.
Muhakkak ki Ege-Doğu Akdeniz birbirine giren yekpare bir sorun alanıdır ama ağırlık merkezi Ege'deki kıta sahanlığıdır.
Suriye kuzeyindeki hata burada tekrar edilmemelidir. Çünkü Suriye kuzeyinde Fırat'ın doğusu PKK terör koridorunun ağırlık merkezi olmasına rağmen Türkiye önceliği Fırat batısına vermiş, günün sonunda Suriye kuzeyinde ABD destekli PKK planının işlemesini önleyememiş, Fırat doğusunda PKKistan oluşmuştur.
Aynı hataya şimdi Ege ve Doğu Akdeniz hattında da düşülmemeli, hedef-tehdit önceliği doğru belirlenmeli, Ege kaybedilmemeli.
Hattı müdafaa yoktur sathı müdafaa vardır. Bu satıh bütün vatandır. Bu vatana Mavi Vatanın her milimi de dahildir.
Cahit Armağan DİLEK, 6 Temmuz 2019
cahitdilek@yahoo.com