EĞER BİZİ YÖNETENLER TÜRK OLSAYDI…/Zahide UÇAR
22.12.2011 tarihli bir yazı daha....
Yedi düvel bir araya geldi, Türkleri Anadolu’dan sürme planını yeniden ısıtıp yürürlüğe koydu.
Soykırım tescilli Fransız meclisinde “soykırım inkar yasası” kabul edildi.
Atalarımızın dediği gibi; “it itliğini, kış kışlığını yapacak” da, ülkenin yönetim mekanizmalarında olanlar bu güne kadar ne yaptı? Asıl ona bakmak lazım.
Türkiye gibi, bütün emperyalist devletlerin çıkarının kesiştiği bir coğrafyada oturup, bu durumu Türk milletinin yararına kullanamayan güdük idareciler, ülkemizi emperyalist katillere paspas yapmıştır.
Eğer bizi Yönetenler Türk olsaydı neler yapardı:
İzmir’e Türk Soykırımı anıtı diker, 7 düvel’in maşası Yunan askerlerinin yaptığı katliam, tecavüz, yağma ve çıkardığı yangınları kanıtları ile birlikte belgesel haline getirirdi. Çoktan açılmış olması gereken bir işgal müzesinde belgeseli gösterirdi.
Çanakkale’ye, Maraş’a, Antep’e Türk Soykırım anıtları diker; açılan işgal müzelerinde işgal ve işlenen cinayetleri, halkın verdiği mücadeleyi kanıtlarıyla belgeselleştirip gösterime sunardı.
Ermenilerin;
Erzurum, Kars, Van ve mağdur olan bütün illerde Rus, Fransız askeri elbiselerini giyerek nasıl Müslüman-Türk katliamı yaptıklarını belgeselleştirirdi. Ermeni katiller tarafından yakılan, kuyulara doldurulan korumasız Müslüman Türklerin kemikleri toplanır, katliamın yapıldığı illerden birine kurulan katliam müzesinde sergilenirdi.
Hocalı Türk Soykırımını kendi meclisinden geçirirdi.
Baktın Ermeni diasporası soykırım iddiasında bulunuyor, tedbirini alırsın.
O yıllarda Osmanlı’nın ticaret ayağı olan Ermeni ayağını kırmak için Ermeni vatandaşların önce dinini bölen, sonra isyan ettiren ülkeler hakkında, masum-savunmasız Müslüman-Türk katliamı yaptırdıkları gerekçesi ile suç duyurusunda bulunabileceğin uluslar arası mahkemelere başvurmanın yollarını ararsın.
En iyi savunma karşı saldırıdır. Üstelik elinde haklı olduğunu kanıtlayan binlerce kanıt var.
O dönem dedesi, kardeşi öldürülmüş, tecavüze uğramış insanlarımızın çocukları ve torunlarının katliama destek olmuş devletlerden şikayetçi olup, tazminat davaları açmalarının hukuksal yönlerini araştırır, gerekli girişimlerde bulunurdu.
Ermenistan ve Ermeni diasporası soykırım yalanını pişirdiklerinde, Akdamar Adasını Açıkhava müzesine dönüştürüp, Ermenilerin tecavüz ettiği, öldürdüğü, göle attığı Müslüman Türklerin simgesel heykellerini dikip, tarihi gerçekleri belgeselleştirip, o tecavüz adasının tecavüz kilisesinde gösterime sunulmalıydı.
Tabii bunları yapmak için önce Türk Olmak, Türk’ün derdiyle dertlenmek, Türk gibi düşünmek, icazeti Türk Milletinden almak gerekir.
Bu mıymıntı, besleme tavırla gelinecek yer ancak burasıdır!!.
Van Akdamar Adasını yalakalık olsun diye çan seslerine mahkum edenler, şimdi niye timsah gözyaşı döküyor anlamadım.
Atatürk vefat ettikten sonra Türklere seçtirmiş gibi yaptıkları atanmış memurlar, kendi kompleks ve sunulan koltuklarının diyetini bu millete bol kepçeden ödetmiştir.
Öcalan gibi bir küresel maymunun, ikinci bir İsrail devleti kurmak, Büyük Ermenistan hayalini gerçekleştirmek için hangi genetik kodlarının kullanıldığını bile açıklamaktan aciz, korkak, bu milletin güvenine ihanet etmiş devlet erkanı ile karşı karşıyayız. Öcalan’ın gerçekte Artin Agopyan adında bir Ermeni olduğunu saklamak kimin işine geliyor, düşünürseniz ihanet içinde olanları da açığa düşürürsünüz.
Türkiye Türkiye’den yönetilseydi, Öcalan’ın Artin Agopyan kimliği açıklanırdı. O zaman ne olurdu biliyor musunuz?
Kürtler nasıl bir tuzağa çekildiğini öğrenirdi. PKK’nın ilk saldırdığı köylerin Ermeni kalkışmasında Ermenilere karşı mücadele eden köyler olmasının bir tesadüf olmadığını anlardı. PKK yönetiminde ki gizli Ermenilerin aslında Kürtler için değil, Kürtleri kullanarak böldükleri coğrafyada İsrail ve Büyük Ermenistan Devleti kurmak için çalıştıklarını anlardı.
Bu gerçeği açıklamayan siyasi, bürokrat, asker… Hepsi bu millete ihanet etmiştir!!.
Bu gerçeği yazdığımızda, psikolojik harp unsurları ve etki ajanları bizi “ırkçı” olmakla suçlayacaktır. O zaman bizde şunu soralım;
“Ermeni tarihçi Levon Boğos Dabağyan ‘soykırım yapılmamıştır’ diyor. Asıl soykırımı bize Bizans uyguluyordu. O yüzden biz 1071’de Alparslan’ın ordusu ile birlikte Haçlı Ordusuna karşı savaştık. Osmanlı bize hoşgörü göstermedi. Hoşgörü idare etmektir. Osmanlı bizi bağrına bastı. Bizi kışkırtamayan devletler önce dinimizi üçe böldü. Ondan sonra isyan başlattı diye yazıyor.”
Söyler misiniz, “soykırım yapıldı” diyen bütün etki ajanları, konsomatris gibi televizyon masalarını gezerken, “soykırım olmadı, iki taraflı bazı acılar yaşandı” diyen ve bu konuda kitap yazan Dabağyan’a neden ekran yasağı uygulanıyor?
Özel televizyonları bırakın, Dabağyan’a devletin televizyonu olan TRT’de neden program yaptırılmıyor?
Bu durumun tek bir açıklaması var:
“Bütün su başları işgal e-dil-miş-tir!!.”
İdareyi ele almadıkça, bütün kuklaları kukla sahiplerinin suratına çarpmadıkça, kendi öz yurdunda aşağılanmaya, horlanmaya, köle olmaya mahkumsun!!.
Bu ülkeyi dışarıdan atananlar değil de, halkın seçtikleri yönetseydi eğer; Dabağyan’ın “bize asıl soykırımı Bizans yapıyordu” sözünü devlet bir koz olarak kullanır, bu hakikati tarihçilerine belgeletir, iftiracıların suratına çarpardı.
PKK 30 yıldır Ermeni Soykırım yalanını pişirenlerin para desteği ve silah yardımı ile cinayet işlemeye devam ediyor.
Şayet bizi yönetenleri biz seçseydik, PKK’ya silah satan devletlere dava açabilirdik. Hatta o silahların katlettiği şehit yakınlarının o ülkeler aleyhine tazminat davası açmasına devlet olarak ön-ayak olurduk.
Bu söylediklerimi ancak mandacılar, kompleksli aydınlar, ona buna kul olmaya alışmış kendi ayağının üzerinde durmaktan aciz zavallılar “hayal” olarak görür.
Neden bu haldeyiz sorusunun cevabına gelince… Aslında sorunun cevabı bazen çok basittir.
Hatırlar mısınız; bir Genel Kurmay Başkanı Kandil’i “BBG Evi gibi izliyoruz” demişti. Toplum değerlerini çökertmek için yapılan bir programın adıyla açıklama yapan bir Genel Kurmay Başkanın varsa, ülkenin BBG evi olması kaçınılmazdır.
Aynı Genel Kurmay Başkanı kendi personeli F-CİA tarafından esir alınırken şöyle bir tavsiyede bulunuyordu: “Şövalye ruhlu olun(!)..”
Türk Devlet yapısında “şövalye” diye bir unvan var mıdır? Orada bir Türk gazeteci olsaydı eğer; “hangi şövalye, tapınak şövalyesi olsa olur mu” diye lafı gediğine KOYARDI.
Bir Türk Genelkurmay Başkanı gibi değil de, AB devletlerinden birinin Genel Kurmay Başkanı gibi düşünen bu zat, Türkiye için ne kadar üzülebilir? Türklere ait bir örnek veremeyecek kadar Türk’e yabancı..
Hani Ahmet Şık’ın basılmayan kitabı yasaklanıp bütün kopyalar toplanmış, tutuklanma nedeni basında çarşaf çarşaf yayınlamıştı. Cumhur, yani halkın başkanı Gül tutuklamaya nasıl yorum yapmıştı hatırlayın.
“O kitap için gazeteler iyi bir piar çalışması yapmış oldu. Onbinler satılacakken, yüzbinler satılacak şimdi(!)..”
PR, yani halkla ilişkiler(!).. PR’ın ne demek olduğunu cumhurdan kaç kişi anlamıştır sizce? Anlayan tek bir köylü bulamazsınız. Başkanı olduğu bir halkın dilini konuşamayan, İngilizce düşünen bir Cumhurbaşkanı(!)…
Bazen gerçek çok basittir. Okumasını bilene…
İngiliz’in de, Şövalyelerin de Ermeni soykırım iftirası ile bir problemi yoktur…
Bilmem anlatabildim mi?
Anlayana…
Zahide UÇAR,