Eğri Oturup, Doğru Konuşmanın Zamanıdır!
Artık yalanları ifşa edip, doğrularla yüzleşmenin ve kapı, kapı dolaşıp iktidarın, İmralı-Kandil-HDP şer üçgeninde ülkeyi üç buçuk eşkıyaya nasıl pazarladığını anlatmak zamanıdır.
Geç kalınsa bile yola çıkmak için pusatları, akıl ve bilimi kuşanmanın zamanıdır.
Hamaset yok!
Duygusallık yok!
Halkı aldatmak;
“Kemalizm, köylüyü ve işçiyi ezerek yükselen bir burjuvazi rejimidir.” “Mustafa Kemal zorba bir diktatördür.” deyip, Atatürkçü geçinmek hiç yok…
“Analar ağlamasın” yalanının arkasına sığınıp, ana vatanı ağlatmak;
Sokaklarda “Laik- Bilimsel Eğitim” eylemleri düzenleyip, “Ana Dilde Eğitimi” savunmak gibi bir gafletin içine düşmek,
Ülkedeki uyanışı görüp bir takım oluşumlarla, bu ayağa kalkışın önünü kesmek;
Sandık müsameresine bel bağlayıp; Müdafa-i Hukuk anlayışından vazgeçmek yok.
Gladyo, CIA ve işbirlikçileri ülkeyi ele geçirirken, kolları kavuşturup el bağlamak;
Kime oy verirse versin, Türk milletinin bir ferdini aşağılayan ve bu millete “koyun sürüsü” diyenleri hoş görmek;
Atatürk’ün altı ilkesinin tamamını özümsemeden, bağımsızlığın önemini kavramadan “Atatürkçü” geçinenleri;
CIA-İktidar ve cemaat işbirliği ile Türk ordusuna kumpas kuranları;
Askeri kışlasına hapsedip, PKK’nın önünde alan temizliği yapanları af etmek;
Bu ülkenin mal varlığını, Misak-ı milli sınırları içindeki Türk yurdunu yabancılara, on altı Türk adasını Yunanistan’a peşkeş çekenlere makam ve koltuk sahibi yapmak;
“Demokratik Anayasa, statükocu ırkçılığa dayalı Atatürk milliyetçiliğine son vermek, halkların özgürce yaşadığı bir Türkiye için…” “Halkların kardeşliği, ana dilde eğitim ve demokratik özerklik için…” söylemleriyle Türkiye’yi bölmek için yola koyulan Habur avukatlarına teslim olmak yok.
Her fırsatta kadını aşağılayan, Türk anasını cinsel meta olarak gören sahte din adamlarına
Kadınlık ve analık onurundan habersiz, iktidarın yalakalığına, soyunmuş ve yanlışlıkla kadın olarak dünyaya gelmiş yaratıkları bağışlamak ve onları insan yerine koymak;
Hırsıza, yüzsüze bel bağlamak yok.
Hele “Bütün mal varlığım bu yüzüktür” dedikten sonra oğullarına gemi filosu kurduranlara;
Güneydoğu’yu PKK’ya teslim edip, yaptığı anlaşmaları milletten gizleyen ve sırf ayıbı örtülsün diye “Polis Devleti Yasası” çıkaran iktidara geçit yok.
“Önce partim” deyip “önce vatan”ı rafa kaldıranlarla aynı safta birlikte olmak;
Türk milletinin onurunu namusunu içerde ve dışarda iki paralık edip, kendisini dev aynasında gören megalomanlardan korkmak, geri çekilmek yok.
Vaktiyle anti-emperyalist duruşuyla, Kemalist söylemleriyle bizi kandıran ve milletvekili olduktan sonra genel başkanının ağzına bakanlara asla taviz yok.
Ülkenin kaosa sürüklendiği, halkın borç batağında inim, inim inlediği bu sömürü düzenine;
ABD-AB’ye temenna çekenlere;
SOROS’un koynunda kıvrılıp yatanlara;
Şırnak’taki “Külliye Camii”ni PKK’ya tahsis edenlere;
Hâlâ aralarındaki siyasi, etnik, dinsel ve mezhepsel ayrılıkları öteleyip, küçük bir azınlık dışında bir araya gelmeyenlere;
“Türklük”ü bir sorun olarak görüp Anayasa’dan çıkarmak isteyenlere;
Anayasa’nın değişmez ve değiştirilmesi dahi teklif edilemez ilk üç maddesini hedef gösterip, “Demokratik Anayasa” için kollarını sıvayanlara;
“Halkların kardeşliği ve özgürlüğü”nü savunan adı aydınlanma, kendisi karanlık hareketlere;
HDP ile kol, kola girenlere;
Kısacası Türk milletini önce “ALLAH”la daha sonra “Atatürk”le aldatıp kandıranlara asla af yok.
Çıkacağımız yol engebeli ve zordur. Görevimiz sadece Müdafa-i Hukuk üyesi olarak insanlara ülkenin bölündüğünü ve iktidarın CIA’nın çetecileri ile birlikte hareket ettiğini anlatmak olacaktır.
Yalanlar ifşa edilecek, kapalı kapılar ardında PKK’ya baş aktör bölücü başı, bebek katili Öcalan’a verilen tavizler açığa çıkarılacaktır.
Bu yazı bir başlangıçtır. Büyük bir ihanetin pazıl parçaları birleştirilecektir.
İkiz Yasalar’ın ortak ilk maddesinden yola çıkarak, yolumuza devam edeceğiz.
Şimdi “Ekonomik -Sosyal ve Kültürel Haklar” ve “Kişisel ve Siyasal Haklar” sözleşmelerinin tamamen aynı olan ve Batı demokrasilerinde bu maddelerin içeriğine “Self-determinasyon” dendiğini de hatırlayarak 1.Madde 1.Bend’ini yüksek sesle bir kez daha okuyalım.
1.Madde1.Bent-Bütün halklar kendi statülerini serbestçe tayin edebilir ve ekonomik, sosyal ve siyasal gelişmelerini serbestçe sürdürebilirler…
Bölücülüğü ve ayrışmayı destekleyen bu maddeye Türkiye Cumhuriyeti çekince koymamış, üstelik 1.Madde’yi AKP Hükümeti Türk Milleti (!) adına BEYAN ifade ederek imzalamıştır.
“Türkiye Cumhuriyeti bu sözleşmeden doğan yükümlülüklerini, BM Yasası (Charter) çerçevesinde yükümlüklerine uygun olarak yerine getireceğini beyan eder.”
Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğü, tam istiklâli için Türk milletinin azim ve kararını harekete geçirmek şarttır ve şart her yurtseverin görevidir.
Figen ÖZEN, 20 Şubat 2015