Bu yazıyı ejder simgesinin batı kültürüne ait olduğunu düşünen kişilerin özellikle okuması gereklidir. Ejder, Türk topluluklarının mitolojik ve kozmolojik ürünleri arasında önemli bir yer tutmaktadır. Türkiye'de sporla üreyen bazı yeni yetme fantastik kurgu yazarlarına yol gösterelim. Sözde yazar yığınının, batı taklitcisi bir zihniyetle uyduruk ejdere mızrağı kitaplarını örnek almalarının, "dur len ben de yazarım bundan!" diyerek bir heyecan içine girmelerinin, ne kadar yanlış olduğunu bir kere daha hep beraber gözleyelim.
Evren/dünya şeması oluşturan Türk abidelerinden biri: Bugut abidesi. M.S. 582. Diğer hanedan kitabeleri gibi kaplumbağa kaideye sahip bu eserde üst kısım başka örneklerde ejder veya kurt olarak ele alınmakla beraber burada üst kesimde Göktürklerin kurttan türeyiş efsanesinin ana motifi olan kurttan süt emen çocuk kabartması bulunmaktadır. (Diyarbekirli 1993)
Ejderha, hava ve suyun efendisidir. Ejderha ve Anka'nın uçuşunun, bereketli bahar yağmurları getirdiğine inanılır. Türklerin evren adını verdikleri bu yaratığı Araplar, tanin; Çinliler, lung; Moğollar, moghur; İranlılar, ejderha; Avrupalılar ise drache diye adlandırmıştır. Ejderha, milletlerin yaşadıkları mekan ve inanç yapılarına göre farklı şekillerde tasavvur edilmektedir. Çinliler ejderhayı, suda yaşayan pullu bir sürüngen olarak tasavvur ederlerken, Pers kültüründe kanatlı, dört ayaklı, yedi başlı, ağzından alevler püskürten bir varlık olarak tasvir edilir.
Türk kültüründe gök kuşağının ve yağmurun sembolü olarak görülen kurt başlı ejder motifi, devletin ve hakimiyetin de sembolü olarak ifadesini bulur. Kültigin ve Bilge Kağan mezar külliyelerinde bulunan kitabelerinde kaplumbağa şeklinde bir kaide üzerine kitabe taşının oturtulduğu, yukarısında ejder kabartmaları bulunan (Zunkara anıtı gibi bazı anıtlarda kemer oluşturan şekil ejderi andıran bir kurttur), dar yüzleriyle bir dikdörtgen taş blok olan yazının yer aldığı kitabe kısmı ile, söz konusu abide tipik bir evren şemasıdır ve devletin hakimiyet simgesidir.
Berber Kalesi isimli cenknâmede de yedi başlı olan ejderha, bir kuyruk darbesi ile kayaları yerinden sökmektedir.
SARI SALTUK ( 1198-1280) Dobruca ülkesini, özellikle Kralın kızını bir ejderden kurtarmıştır.
Hacı Bektaş Dergâhındaki şamdanlarda kullanılan bir figür olan ejder; çok eski inanç sistemlerinde var olan bir geleneğe göre, yeni bir yere yerleşileceği zaman, orasının yurt edinilebilmesi için fatihin orada bulunan ejderle savaşması ve yenmesi gerekmekteydi; ancak bu zaferden sonra o bölgeye yerleşilebilinirdi. Bu inanç Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesinde de görülmektedir.
Birgün Hacım Sultanın gönlüne, acaba erenler bize nereyi yurt verecek ki, orada dem-yom oynatalım (yer tutmak, yerleşmek) düşüncesi gelir. Bu fikir Hünkâra malûm olur. Kolu Açık Hacım der; Sana şu oğul canavarı tepeleyeceğin yeri yurt verdik, mezarında orada olsun. Hacım Sultan ve yanındakiler yola çıkarlar. Susuz yakınlarına geldiklerinde Banaz suyunun kenarında ejderi görürler. Sultan ejdere doğru bir nara atar ve ağzından çıkan ateşle ejder kül olur, ölür (Gölpınarlı, 1990).
Bir başka önemli hikaye Selim Şah oğlu Kılıç Arslan'a aittir. Kılıç Arslan Aksaray'da Hasan Dağı yakınında bir ejderha ile savaşıp Aksaray'ı mumur hâle getirir...
Vilayetnamede yer alan bir başka rivayete göre Hacı Bektaş Veli kâfirlerin elinden ejder yardımıyla kurtulmuştur. Olay şöyledir: Elli bin kâfir toplanır, kendisi de haç takınıp atına biner, harekete geçer. Önce üç bin piyade kâfiri öncü olarak yollar. Öncüler mağaraya gelince Hacı Bektaş, kâfirlerin sesini duyar; Yarabbi der, Sen bana yardım et, bir yedi başlı ejder yolla, mağarayı beklesin. Tanrı yedi başlı bir ejder emreder, ejder mağarayı kuşatarak yatar. Gelen kâfirler bunu görünce korkarak kaçarlar. (Gölpınarlı, 1990).
Ejder ile ilgili bir diğer olay Hacı Bektaş ve Ahi Evren ile ilgilidir: Ahi Evren ile Hacı Bektaş bir su kenarında oturup konuşurlarken Hacı Bektaşı tanıyıp inanmayan otuz kişi suya girip yıkanırlar. Hacı Bektaş Ahi Evrene, kalk yürü, adımızı anmamaya yemin ettiler; adımızı anmadıkça onları sudan çıkartma der. Ahi Evren bir ejder şekline girerek adamların kıyıda üst üste çıkardıkları elbiselerinin üzerine oturur. Sudan çıkarak elbiselerini almak için birkaç kez farklı adamlar gelseler de alamadan suya dönerler; ta ki hepsi ejder karşısında Ya Hünkâr deyip de, ejder kayboluncaya kadar (Gölpınarlı, 1990).
Hacı Bektaş Dergâhında, Balım Sultan Türbesinde bulunan şamdanda ilk sıradaki ejder kollarını birer el tutmaktadır. İnsanın en önemli organlarından biri olan el, korunma unsuru olup aynı zamanda hareketin de simgesidir. Anadoluda resim ya da cisim olarak birçok sanat ürününe yansıyan bu motifte sihirsel bir güç olduğuna inanılmaktadır.
Ejder dışındaki diğer önemli semboller
Hacı Bektaş Dergâhında yer alan şamdanlar üstünde kuş, aslan, ejder figürleri vardır.
Hacı Bektaş Anadoluya geldiği zaman yerli dervişler tarafından iyi bir şekilde karşılanmaz. Anadoluya güvercin şeklinde gelen Hacı Bektaş Veliyi doğan kılığına giren Doğrul Baba adlı Anadolulu bir derviş yakalamak ister; ancak tam o sırada güvercinden tekrar insan şekline bürünen Hacı Bektaş, doğanı boğazından yakalar (Gölpınarlı, 1990).
Hacı Bektaş Velinin Anadoluya gelişi Abdal Musa tarafından ise şu şekilde anlatılmaktadır: (Ergun, 1930:6)
Ali oldum Âdem oldum bahâne
Güvercin donunda geldim cihâne
Anadoluya güvercin şeklinde gelen Hacı Bektaş Veli, bir yerden başka bir yere gideceği zaman da güvercin şeklinde uçarak gitmektedir.
Bu olay Âşık Hasanın bir şiirinde şöyle dile getirilmiştir: (Ergun, 1930: 19)
Kul Hasanım var mı sözümde yalan
Münkirin gönlünü gümana salan
Doksan günlük yolu kuşlukta alan
Hünkâr Hacı Bektaş Veli kendidir
Aslanın tasavvuf yaşamında taşıdığı önem Sufiler arasında yaygın olan arslana binmek geleneğinden de anlaşılmaktadır.
Hacı Bektaş Veli çölde ilerlerken, aslanların bulunduğu bir yere uğrar. Buraya insanlar, aslanların korkusundan yaklaşamazlar. Hacı Bektaş o bölgeye girer girmez iki aslan ona saldırır; ancak onlara iyice yaklaşarak, başlarından kuyruklarına kadar ikisini de iki eliyle sıvazlar. İki aslan orada taş olur, bunu gören diğer aslanlar yüzlerini yere sürerek yalanmaya başlarlar (Gölpınarlı, 1990: 17).
Karaca Ahmet Sultan veya Ahmet Rıfainin ve Seyyid Mahmut Hayraninin aslan üzerine binerek keramet gösterdikleri bilinmektedir (Karamağaralı, 1971:84-85).
Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesinde Seyyid Mahmud Hayraninin Akşehirde bir arslana bindiği, bir yılanı kırbaç yaptığı ve üç yüz mevlevi dervişini yanına alarak Sulucakarahöyüke Hacı Bektaşı ziyaret etmek için gittiği belirtilmektedir (Gölpınarlı, 1990:49).
Günümüz de, arslana veya uçan bir ejderaya binmek veya insanlarla cenk etmek istiyorsanız yapamazsınız ama World of Warcraft oynarsanız ve zamanınız çoksa....
Kaynakça:
İsmet ÇETİN, "Ökük-Türk Kitabelerinde İsimleri Geçen Hayvanlar"
GÖLPINARLI, Abdülbaki. (1977). Tasavvuftan Dilimize Geçen Deyimler ve Atasözleri. İstanbul: İnkılap ve Aka Kitabevleri.
GÖLPINARLI, Abdülbaki. (1990). Menakıb-ı Hacı Bektaş-ı Veli Vilayet-name. İstanbul: İnkılap Kitabevi.
OĞUZ, Burhan. (1980). Türkiye Halkının Kültür Kökenleri.