EKONOMİ POLİTİĞİN EKONOMİSİ VE POLİTİKASI
Sunuş
“Dünya kurulalı üç büyük buluş olmuştur. Birinicisi yazının bulunması, .. ikincisi paranın bulunması.. üçüncüsü de, önceki ikilinin tamamlayıcısı olan Ekonomik Tablo’nun bulunmasıdır”. Mirabeau’dan aktaran Adam Smith, Smith’den aktaran Karl Marx
Ekonomi politik’ten sözedilir de Adam Smith’den sözetmeden olur mu?
Ekonomi politik hem zaten bir ‘İngiliz Klasiği’ değil midir?
Kuruldu (!) kurulalı, bütün dünya ‘ekonomi yazını’, ‘edebiyatı’ da denilebilir, bu ‘temel bilgi’lere dayanmakta olup, günümüzde bile tüm ‘ekonomist’ akademisyenlerin ilk ‘ezberlemek’ zorunda oldukları ‘klişe”lerdir. Onlar da kendilerinden sonra gelen kuşağa ezberleteceklerdir.
Her ne kadar, Adam Smith ‘para’nın bulunmasına ‘(!) işareti koyarak dalgasını geçiyorsa da, sonradan kendisinin ekonominin ‘ölçü birimi’ olarak ileri sürdüğü ‘emek-değer kuramı’na bir (!) işareti koyacaklar da çıkacaktır.
Bugün üzerinde tartışılmayacak bir ‘gerçeklik’ varsa, o da, Mirabeau’nun abarttığı ancak başta Quesnay olmak üzere ekonomide ‘fizyokrasi ekolü’ diye anılan ekonomistlerin ‘Ekonomi Politik’i kurduklarıdır.
Daha doğrusu, toprağın geliri olarak ‘rant’ı, sermayenin geliri olarak ‘kâr’ı, emekçinin geliri olarak ‘ücret’ ve paranın geliri olarak da ‘faiz’in, ancak fizik gibi bir bilimin konusu olabileceğini ileri sürmeleridir.
Böylece ekonomi politiğin ‘nesnesi’ belirlenmiş olmakta, ancak ‘yöntem’i tartışılagelmektedir.
O gün bugündür bu ‘temel kavramlar’ın (kategori) üzerine bir ‘yeni’si eklenmemiştir. Eklendiğini ileri sürüp onların peşinde koşanlar da, yine ve yeni bir ‘İngiliz Oyunu’nun parçası olmaktan ileri gidememişlerdir.
Bu yazı dizisinde, ‘kerli-ferli’ ekonomi profesörlerinin dudak bükmelerine kulak asmadan, içinde bulunduğumuz ‘çağ’ın koşullarını da dikkate alarak, kimi kavramsal tartışmaları olabildiğince yalın olarak sunmaya çalışacağım.
Zaman zaman ‘sıkıcı’ bölümlerin olabileceğini de sezmiyor değilim.
Ancak, o bölümler de ‘uzmanlar’ının işine yarayabilir diye düşünüyorum.
Düzenli ve sürekli olmayacağını da şimdiden söyleyebilirim.
Düzeni konusunda ‘kervan yolda düzelir’ diyeceğim.
Nerede duracağı sorusuna da, ‘bu öykü bitmez’ demek gerekebilir.
Çünkü, can çıkmadan, ne ‘ekonomik’ ve ne de onun bir ‘türevi’ olan ‘politik’ tükenmez de ondan..
Ekonomi Öğretisinin Eksiklikleri
‘Ekonomi Politik’ olarak değil de, çağdaş ‘Ekonomi Bilimi’ olarak ele alındığında, ‘Ekonomi’ ne kadar ‘matematik’ formülleriyle açıklanmaya çalışılırsa çalışılsın, fizik gibi ‘öngörü’lerde bulunmaya elverişli bir ‘bilim’ olamamaktadır.
Bu sav, ekonomik büyüklükleri ne kadar matematikleştirebilirsek o kadar kolay ve ‘kesin’ öngürüde bulunabiliriz savında olan ‘ekonomist’lerce ileri sürülmekte ve kendi başarısızlıklarını ekonomiye yükleme çabasına dayanmaktadır.
Zaten ‘kimi gösterge’ ve ‘endis’lere dayanarak, ‘bilimsel’ tutum sergilediklerini sanan ve günümüzde ‘revaç’ta olan yaklaşımların, ekonomi politikle ilgilerinin olmadığı gibi, günümüzde kimi ABD’li işadamalarının ay sonunda borsada nasıl oynayacaklarına ilişkin ‘beklenti’lerine dayandırıldığı da bir gerçektir. Bu yaklaşımlar, ‘ideolojik’ oldukları kadar göstergebilimsel ‘sémiologique’ olarak değerlendirilebilir.
Daha bilimsel olma savında olanlar ise, üniversitelerin yine matematik modellerine dayanan ‘sistematik’ yaklaşımlarıdır.
Oysa, ekonomi politiğin, hiç değilse ya da en azından ‘anlambilimsel’ (sémantique) bir yaklaşım sergilemesi gerekiyor denilebilir.
Bu konuda verilen anlamlı örnek, kaybolan bir atın nasıl bulunabileceği konusunda izlenecek yöntemin, kendisini kaybolmuş bir at yerine koymaktan geçtiğidir.
Marksist Ekonomik Yaklaşım
Çoğu kez, Marksist ‘kuram’, ‘yöntem’ ya da ‘yaklaşım’a göre tutum belirlediklerini söyleyenler bile, ‘marksist kuram’ın aynı zamanda tüm (o döneme göre gelişmiş) ülkelerin bir ‘işçi hareketi programı’ olduğunu görmezden gelirler.
Lenin’in de belirttiği gibi, Marksizm, Marx’ın ‘düşünceleri’ (idées) ile onun ‘ekonomik öğretisi’inin (doctrine) bileşiminden oluşmaktadır. Dahası, kalsik Alman Felsefesi, klasik İngiliz Ekonomi Politiği (!) ve Fransız ‘devrimci öğretileri’nden kaynaklanan Fransız Sosyalizmi’nin bir ‘bileşkesi’dir de denilmektedir.
O nedenle, Marx’ın çalışmaları ‘Genç Marx/olgun Marx) diye ayrılırken, en çok da ‘Sosyalizm’in kuruluşu konusundaki ‘değişim’lerine dikkat çekilir. Gerçekten de, 1848 Devrimi’ninden 1871 Paris Komünü arasındaki 33 yıllık dönemde, Marx, dünya ‘İşçi hareketi’nin hem içinde ve hem de en önünde yeralmasına karşın, Komün yenilgisinden sonra, yeniden Fransa’da İç Savaş (la Guerre civile en France, 1871) konusunu ele almıştır.
Ne var ki, 1871’den önce ‘ekonomik öğretisi’ni tamamlamış, Kapital’lerini yazmış bulunmaktadır. Bu tarihten sonraki tek çalışması Gotha Programının Eleştirisi ( Critique du programme de Gotha- 1875) ile Kautsky tarafından 1905 ve 1910 yıllarında yayımlanan Artı-değer Kuramları Tarihi (l’Histoire des théories de la survaleur- Theorien über den Mehrwert) olup, Kapital’in IVncü cildi olarak anılmaktadır.
1864 yılında 1nci Enternasyonel’i kurduğu zaman, İngiliz liberal Trade-Union’culuktan, İtalyan Mazzini, Fransız Proudhon, Rus Bakounine, Alman Lasalle’a değin her ülke ve ‘görüş’ü bir araya getirmeye çalışmıştı. Şu amaçla ki, tüm çeşitliliğine karşın, her ülkedeki işçi hareketini bir ‘tek taktik’te birleştirmek. Ya da, daha 1848’de, Engels’le birlikte söyledikleri gibi ‘bütün ülkelerin işçileri birleşiniz’ demek.
Demek ki, sonradan, emperyalist ülkelerin işçileri ile geri kalmış ülkeler işçilerinin ‘çıkar birliği’ içinde olmadıklarını ileri sürmek için ancak ‘yeni moda’ ‘yaklaşım’lar benimsemek gerekmektedir.
Ya da ‘yeni moda’ ‘ekonomik öğretiler’ icat etmek.
Kuşkusuz her Devlet-Ulus çerçevesinde, kitlesel işçi hareket (ya da partileri)leri ile herbirinin ‘kendilerine özgü’ öncelikleri olacaktır.
Ekonomik ‘öğreti’de (pensée) büyük atılımların ‘büyük bunalım’lardan sonra geldiği de tarihsel olarak doğrulanmış bir olgudur. Ancak yeni ‘ekonomik öğretiler’ bulmak o denli kolay mıdır?
Kolay olup olmadığı, Marx’ın çalışmalarının kısa bir özetine bakılarak anlaşılabilir.
Marx’ın Ekonomik Öğretisi
Marx’ın ‘ekonomik öğretisi’, Kapital’in önsözünde belirtildiği gibi “modern toplumun ekonomik deviniminin yasasını bulma”ya dayanmak savındadır. Marx’la birlikte, modern ya da değil, ama tüm toplumların ‘üretim biçimi’nin üretim güçleri ve üretim ilişkilerinden oluşan bir ‘temel’ olan ‘ekonomik yapı’ üzerinde yükseldiğini biliyoruz.
O halde, veri bir toplumun ‘ekonomi’sinin incelenmesi, ‘evrim’ ve ‘devrim’ beklentilerinin ötesinde tarihsel olarak belirlenmiş ‘üretim ilişkileri’nin incelenmesi demektir. Burada, ‘tarihsel olarak belirlenmiş’ sözü de, ‘üretim güçleri’nin hangi tarihsel döneme ait oldukları ya da onların hangi ‘gelişmişlik düzeyi’ne ulaştıkları anlamındadır.
İşte, nesnel, ya da ‘bilimsel’ bir çözümlemenin yapılabilmesi, ancak ‘nesnel bir ölçüt’ün belirlenmesine dayandığı için, olası bir ‘ekonomi bilimi’nden sözetmek de ancak bilmimsel bir ‘ölçüt’ün belirlenmesine dayanmak zorundadır.
Klasik denilen İngiliz Ekonomi Politiği, ‘kullanım’ ve ‘değişim’ diye ayrılabilen bir ölçüt olarak ‘değer’i bulduğu savındadır. Ve bu ‘değer’in malların ‘fiyat’larında yansıtılmış olduğunu ileri sürmektedir.
Türkçe’de ‘eder’ olarak kullanılan bu ‘değer’, ‘çok para eder’ ile ‘beş para etmez’ arasında salınabilmekte olduğundan da anlaşılacağı üzere, ‘nesnel’ değil ama ‘öznel’ içeriklidir.
Dolayısıyla bu tür bir ‘değer’le, toplumun ‘devinimi’ni anlamak şöyle dursun, sözkonusu malın ‘gerçek değeri’ni saptamak bile sözkonusu olamaz.
Kaldı ki, somut bir ‘üretici’nin bir ‘ürün’üne, üzerinde anlaşılabilecek bir ‘değer’ biçilebilse bile, toplum sözkonusu olduğunda, Adam Smith örneği ‘Toplumların zenginliği’nin neye dayandırıldığını bilmek de olanaksızlaşır.
Robenson Cruzoe’nin ‘baltası’ndan değerli neyi olabilir? Onun için son model bir Rols Roys’un ne anlamı vardır? Robenson baltasını, Rols Roys fabrikasına bile değişmez.
İşte Marksist ‘değer kuramı’, somut ve bireysel değil ama soyut ve toplumsal bir ‘değer’e, ‘toplumsal emek gücü’ne dayandığı için, hem nesnel ve hem de ‘ekonomi’nin devinimini açıklama gücüne sahiptir.
Tam da bu özelliğiyle, astronomi bilimi benzeri, ‘ekonomik bunalım’ları ve onlara dayanan ‘toplumsal devinim’leri de açıklayabilmektedir. O nedenle, modellerinin matematiksel kesinlikte olmasına gereksinmesi yoktur.
Ne var ki, üretilen malların ‘kesin değer’leri ya da ‘fiyat’larını belirlemede çok daha yetkin modellere gereksinmesi olduğu da bir gerçektir. Zaten ‘marksist değer kuramı’na yöneltilen en büyük ‘eleştiri’ de bu konudadır.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem