EKONOMİ POLİTİĞİN EKONOMİSİ VE POLİTİKASI (VI)
Bir Kez Daha Politik ve Ekonomi Politik
Marx, Proudhon’un 19ncu Yüzyılın Genel Devrim Görüşü (l’Idée générale de la Révolution au 19ème siècle) başlıklı incelemesi üzerine, 1851 yılında, Londra’dan Manchester’de bulunan Engels’e yazdığı mektupta, “1789 Devrimi Eski Rejim’i devirmiştir, fakat yeni toplumu kurmayı ya da toplumu yenilemeyi esgeçmiştir. Devrim, ekonomi politik üzerine yoğunlaşmak yerine, sadece politika üzerine yoğunlaşmıştır”.
Ekonomi politiği kuran değil ama, bütün zamanların en köktenci ve yapıcı eleştirisini yapan Marx’a göre, ekonomi politik ile politik arasında bir ayırım var. Birincisi ‘altyapıda’ ikincisi ‘üstyapı’da işlemektedir.
Daha sonra Kapital’de (IIIncü cilt XXnci bölüm), “Modern ekonominin gerçek bilimi, diyecektir, ancak, kuramsal incelemenin dolanım sürecinden üretim sürecine geçmesiyle başlamaktadır”.
Demek ki, dolanım sürecinde, faiz indi fiyat çıktı, dolar düştü altın kalktı türü, salt dolanım sürecindeki devinimleri izlemek veya faizleri indirerek fiyatları da indirmeyi bekleme politikaları, her ne kadar ‘ekonomi politika’ları olarak adlandırılıyorsa da, ‘ekonomi politik’le uzaktan yakından bir ilgilisi yoktur.
Değil hükûmeti düşürmek ama yürürlükteki rejimi de devirseniz, ‘toplumun yoksullaşma eğilimi’nin baskın olduğu yerde ‘ekonomik güçler anarşisi’nden ileri gidemeyeceksiniz demektir.
Oysa toplumun yoksullaşma eğilimi, kapitalist işbölümü, makinalaşma (bugün informatik diyelim), rekabet ve kredi sisteminden kaynaklanmaktadır.
Yine 1850’li yıllar Fransa’sında olduğu gibi, bugün de, bu yoksullaşma eğilimi artarken her anlamda suç işlemeyi (kriminalite) de artırmakla atbaşı gitmekte değil midir? “Devlet yine en büyük olup, mutlak iktidarın bütün niteliklerine taliptir. Özerklik ve gücünü artırmaya devam eder. Kamu borçları arttıkça artar. Devlet yoksulluk karşısında varsıllığı savunur. Yolsuzluk. Devlet toplumu ezer.”
Yeni yeni Fransızca yazmaya başlayan Marx, Engels’e yazdığı mektupta yarı Fransızca-yarı Almanca yukarıdaki satırları yazıyordu. Aradan 165 yıl geçtikten sonra, 2016 yılı Türkiye’sini anlatıyordu demek abartı olmaz.
İşte, ekonomi politik, tam da böyle bir bilimdir.
Yıl sonunda ‘büyüme hedeflerini tutturmak’tan çok, toplumun yüzyıllık geleceğinin hedeflerini tutturmaktır.
Denildiği gibi, ilaç için olsun, bu ‘sorun’lar üzerine kafa yoran kaç ‘eknomist’iniz var diye sorulabilir.
Pür Politikten Ekonomi Politiğe
Feodalizmden kapitalizme, yani ‘doğal ekonomi’den ‘saymaca (nominal) ekonomiye’ geçiş bir gecede olmadığı gibi, tekdüze ve eşzamanlı da olmadı.
Çok daha önceki dönemlerde ve özellikle ‘göçebe toplumlarda’, paranın ilk biçimi olarak ’keçi’leri görüyoruz. Çünkü taşınması kolay ve birim olarak küçük. Bir top kumaş almak için bir keçi yetiyor. İki top kumaş için bir öküz, üç top kumaş için bir deve ya da dört keçi vb...
Sonra ‘köle’ler geliyor..
Zenginliğin ölçüsü olarak sürünün büyüklüğü ya da kölelerin sayısı alınıyor.
XVIncı yüzyılda, ‘yeni dünya’nın keşfî ile ‘değerli madenler’ ve özellikle de altın ve gümüş yağıyor ‘eski dünya’ya.
Mutlak monarşiler de ‘bağımsız ekonomi’ler olarak, ne kadar çok altın ve gümüşe sahip oluyorlarsa o kadar hızlı gelişiyorlar.
Hollanda’da Cornelius Houtman, denizaşırı ülkeler Kampanyasını kuruyor (1592), prensin danışmanı olan Montchrestien ilk kez ‘Ekonomi Politik’ terimini kullanıyor (1615), William Petty (1623-1687) ‘değer’den sözediyor ve Jean-Baptiste Colbert’le birlikte, Devlet ticarette ‘taraf’ olmaya başlıyor.
Dönem somut Prens’ten soyut Devlet’e geçiş dönemdir.
Ortada henüz modern anlamda ulus yoktur ama, yavaş yavaş ‘ulusal ekonomi’den sözedilecektir. Ülke (pays) ekonomisi demek çok daha yerinde olacaktır.
Yine ‘ilk kez’, Marquis de Mireabeau, Latince ‘ticaret yapmak’ anlamındaki mercari’den merkantilizm terimini türetecek (1763) ve Adam Smith’le bu terim yaygınlaşacaktır (1776).
Öyle ki, ekonomi politik diliyle, ‘ticaret’ üretimi elegeçirecektir.
İşte ‘kapitalist üretim biçimi’ne bu ‘geçiş dönemi’nde, ticaretin geçmişten gelen ‘temel’i korunduğu için, bu dönem ‘ticarî kapitalizm’ dönemi olarak adlandırılmaktadır.
Çünkü tüccarların bir bölümü doğrudan ‘sanayici’ olacak, bir bölüm tüccarın aracı (middlemen) ‘küçük patron’ları olacak ve onların bir bölümü de ‘özerklik’lerini kazanabileceklerdir ve üçüncü olarak da belli bir ‘sanayi’de ilerlemiş olanlar ticarete atılacaklardır.
Hatta kimi soylular ile prens ve krallar da ‘ticarî şirketler’den pay alacaklardır.
Galile’yle birlikte, ‘kapalı dünya’dan ‘sonsuz evren’e geçişe koşut olarak, tüccarlar için de ‘Bırakınız yapsınlar Bırakınız geçsinler,’ denilecektir.
O güne değin ‘ekonomik etkinlik’, ülke içinde toplamı sıfır olan bir etkinlik, yani belli bir gereksinmenin giderilmesi için sıradan bir ‘al-ver’ olup, kayıp ve kazançlar toplamı ülkenin genel ‘gönenci’nde bir artışa yol açmamaktaydı. Oysa ‘ülkelerin zenginliği’ iyi bir ‘alavere-dalavere’ politikasına ve dış dünyada kolonyalizme dayandırılmalıydı.
İngiltere, İngiltere dışından ancak hammadde getirtilebileceğini, ‘mamul mal’ getirtilemeyeceğini yasaya bağlıyordu. 1640-1660 Uzun Parlamento dönemi, dışsatımın desteklenmesi ve dışalımın gümrük vergilerine tabi olması gibi yasaların çıkarıldığı, dönemin ‘dışa açık büyüme modeli’ olarak adlandırılabilir.
Şöyle de söylenebilir: günümüz neo-liberalizmi de ‘çağdaş merkantilizm’in hortlamış biçimidir.
Ve o dönemdeki savaşlar hep doğrudan ‘çıkar savaşları’ olup, o gün apaçık iken, bugün ‘insan hakları ve demokratik değerler’ ile perdelenmektedir.
‘Pür politik’, ya da Nicolas Machiavel’in ‘politika sanatı’ klasik İngiliz Ekonomi Politiği’ne dönüşmektedir.
Yeter ki ticaret olsun , herkes kazançlı çıkacaktır.
İngilizce vin-vin, Fransızcası da tin-tin (TenTen bizi hoşgörsün) olabilir.
Alparslan Türkeş, ‘Ne mozayiği ulan’ demişti de, çok yadırganmıştı.
Şimdi ‘Ne ticareti ulan’ dersek, ekonomistlerimiz alınabilir.
Şöyle diyelim o zaman, acaba ticaret ‘değer’ yaratmakta mıdır?
Yaratmıyorsa, bir bilim olarak ‘Ekonomi Politik’ içindeki yeri neresidir?
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem