EKONOMİ ve ÖTESİ
İzleyenler bilir, biz burada, daha çok bildiğimizi sandığımız konuların bilinmeyen yönlerine dikkat çekiyoruz.
Özellikle de, bir tür galat-ı meşhur olanlar üzerinde duruyoruz.
Ne var ki, bu galat-ı meşhur, yani yanlışın yaygınlaşmış olmasının kökenini belki de ‘lugat-i fasih’te aramak gerekebilir.
Şu anlamda ki, bize öğretilenler üzerinde yeterince, ve çoğunlukla hiçbir biçimde, düşünme gereği duymuyoruz.
Şimdi nereden bakılsa, kırk yıldan fazla bir süredir ‘ekonomi’yle ilgilendiğim söylenebilir.
‘Ekonomik yasa’, ‘ekonominin belirleyiciliği’, ‘gelişme’, ‘emperyalizm’, ‘sömürü’ falan.
Kuşkusuz ilgimizi daha çok, ‘ekonomik düşünce tarihi’, ‘felsefî boyutu’, ‘özgün düşünürlerin yeri’ gibi konular üzerinde yoğunlaştırmaya çabalayarak geliyorum.
Ne var ki, gelinen nokta, ekonomi alanında ne denli ‘yasa’, ‘kuram’, ‘trend’ bulma çabası yürütülüyor olursa olsun, ‘bilinçli toplumsal etkinlikler’in, moda deyimle günün sonunda bize ‘bilinçsiz bir bütünsellik’ olarak geri döndüğünü görmekten öte değil.
Burada ‘toplumsal ilişki’ (rapports sociaux) kavramının önemi ortaya çıkıyor.
Demek ki, ‘ekonomi’yi ‘sosyolojik’ olarak incelemek gerekiyor.
Efendim ‘ekonomik sosyoloji’ diye bir ‘disiplin’ de var denilebilir.
Peki ‘antroplojik’ olarak incelemek gerekir denilse ‘ekonomik antroploji’ disiplini de var mı denilecek?
Ki, o da var.
Bir de ‘politik’ var ki, zaten onu neredeyse bilmeyen yok.
Ancak hem ‘galat-ı meşhur’ biçiminde ve hem de ‘lügat-ı fasih’ biçimide.
Deyim yerinde ise, al birini vur ötekine...
Dahası, söylenilegelenin tersine ‘galat-ı meşhur’ kimi zaman ‘lügat-ı fasih’ten de yeğ olabilecek biçimde..
Bütün bu lügat parçalamız, başlamayı düşündüğümüz, ‘Ekonomi ve Ötesi’ yazı dizimizi tanıtmak içindi.
Acaba ‘Ekonomi’nin ‘öte’sinde olduğu düşünülen şeyler, ekonominin berisi ve hatta ‘içinde’ midirler?
Yoksa, ‘ekonomi’ ‘ekonomi’ denilen şey, sadece ve yalnızca bir ‘toplumsal yaşam biçimi’ midir?
Eğer öyleyse, tüm televizyonların, gece-gündüz aralıksız süren yayınları sırasında, sürekli olarak yayımlanan endis ve endeksler, ‘toplumsal yaşam’ımızın nesini oluşturuyorlar?
‘Hayatımız roman’a öykünerek, ‘hayatımız ÜFE-TÜFE’dir mi diyeceğiz?
Yoksa gerçekten ‘hayatımız üfelenmiş ve ufalanmış’ mıdır?
Yoksa bizim gerçekte bir ‘yaşam’ımız yok da, kimilerinin yaşatmak istedikleri bir ‘yaşam’ mı sürdürmekteyiz?
İşte bu ve benzeri ‘soru’ları ve o arada ‘sorun’ları ele alacak bir yazı dizimiz olacak.
Avusturalya, pardon Türkiye ‘Yangın Yeri’ diyenlerimiz olacaktır.
Türkiye yanarken bu ‘fantazi’ yazılara ne gerek?
Yineleyeyim o zaman, ‘Bu iktidar bu millete müstehak’!
Dolar kuru yayını gibi, her gün bu iktidarı eleştiren yazılar yazmakla da bir yere varılmaz.
Varılamayacağı varılamamış olmasından bellidir.
Yine de, her yazının içinde olması gerekini gösterirken, yapılması gerekene işaret ettiğimizi de not edelim.
Tarih, biliyorsunuz, ‘zor’a dayanıyor.
‘Zor’ da ‘güçlü olan’ın dayatabileceği bir iş.
Türkiye’de henüz kimse ‘gücünün ayırdında değil’.
Zırzop bir zorbanın oyuncağı...
Diyerek, yeni yazı dizimize başlayabiliriz.