EKONOMİ ve ÖTESİ (XI)
Gösteriş Tüketimi
Ekonominin ‘ötesi’ndeki buzdağıyla ilgilenen ekonomistlerden biri de Norveç kökenli Amerikalı Thorstein Bunde Veblen’dir (1857-1929).
Ekonomi kitaplarında ‘Veblen etkisi’ diye bilinen paradoksa göre, bir ‘mal’ın fiyatı arttıkça, kuramın tersine, ona ilgi de artmaktadır.
Böylece ‘lüks tüketim’ veya ‘gösteriş tüketimi’ diye bilinen (consommation ostentoire- conspicuous consuption) bu tüketim biçimi ve onun gerisinde yatan ‘motivasyon’ araştırma konusu olacaktır.
Kuşkusuz buradan bir ‘aylak sınıf’ (classe oisive) kavramı türemiş olacak, ardından ‘itibardan tasarruf olmaz’ biçiminde dillendirilen bir başka anlayışı savunma gerekçesini oluşturacaktır.
Veblen’in görüşlerinden esinlelen Jean Baudrillard, her ne kadar günümüzdeki demokratik ülkelerde, vekaleten görev yapan yönetcilerin böyle bir ‘hak’kı olmadığını söylüyorsa da, kendi ölümünden sonra Türkiye’de öyle olabileceğini göremeden gitti diyeceğiz.
Ancak Baudrillard’ın çabası, malların kullanım-değeri/değişim değeri ayırımında, bu ikincilerin, şimdilik ‘gösterge degişim-değeri’ (valeur-d’échange-signe) diyebileceğimiz bir ‘değer’i olduğunu açıklamaya yöneliktir.
Burada gösterge-değişim-değeriyle sembolik-değişim-değeri arasında bir ayrırım yapmak gerekiyor.
Örneğin, sıradan ya da pahalı bir ‘hediye’nin sembolik değeri çok önemli olabilir.
Üç-beşyüz kişilik bir Boeing uçağı olmasa da, sembolik bir değeri vardır yani.
Kaldı ki bu uçağın ‘kullanım-değeri’ de azımsanmayacak bir büyüklüktedir.
Burada ‘gereksinme’ye dayanan ya da dayanmayan bir ‘ekonomik çözümleme yerine, onun ‘mantıksal çözümlemesi’ne bakabiliriz.
Baudrillard dört tip mantıktan sözediyor:
1° Kullanım değerinin işlevsel mantığı
2° Kullanım değerinin ekonomik mantığı
3° Sembolik değişim mantığı
4° Gösterge/değer mantığı (valeur/signe)
Birincisi pratik işlem mantığını oluşturmakta: örneğin, her gün şu kadar su içme gereksinmesi vardır ve onun giderilmesi gerekmektedir.
İkincisi, bir şişe su şu kadar paradır, onun bir ‘eşdeğeri’nin olduğu mantığı.
Üçüncüsü, bir ‘ikili karşıtlık’ (ambivalence) mantığı içermektedir.
Sembolik toplumlardaki ‘sembol’ ile günümüzdeki ‘sembol’ anlayışı arasında, hem bir benzerlik ve hem de bir karşıtlık vardır.
Ki, buradan dördüncüsüne, yani farklılık (différence) mantığına geçilebilir.
Baudrillard’a göre ‘tüketim’in asıl mantığı bu ‘farklılık’ alanında ele alınabilir.
Örneğin, Türkiye’de herkes, sabah kaltığında bir kaşık ‘dut pekmezi’ yiyebilir.
Bundan, her anlamda, ‘doğal’ bir şey olabilir mi?
Yok eğer, adını bile beceremediğim başka ‘herze’ler tüketilebiliyor ise, bu da ‘farklılığın mantığı’nı oluşturmaktadır.
Bu ‘farklılık mantığı’nın ekonominin ne kadar ötelerine taşındığını bilmem söylemeye gerek var mı?
Veblen’e dönersek; onun sadace ‘ekonomik’ değil ama ‘bilimler sosyolojisi’ne yöneldiğini ve ‘kurucususu’ olduğu söylenmektedir.
Gerçekte, ‘Norveç kültürü’ ile yetişmiş bu gencin ‘Amerikan Kültürü’ne duyduğu ‘karşıtlık’ ve onu ‘kuramlaştırma’ çabası, kendisini Amerikan enstitüsyonalizmi ve pragmatizminin de kurucusu yapacaktır.
Ona da gelecek yazıda değinelim.
(Sürecek)