EKONOMİK REFLEKSİVİTE (2)
‘Refleksivite’ terimi neden çok önemli?
Çünkü, salt sosyoloji ya da ekonomide değil ama, tüm ‘bilimsel disiplinler’de, Türkçesiyle ‘başıbozukluk’ üzerinde düşünerek, bu durumdan çıkış yolunu aramayı öngörmektedir de ondan.
Robert Boyer, ekonomi düşünce tarihinde son gelişmeleri anlatırken, örneğin 2000’li yıllarda, ‘neo-klasik’ öğreti ile ‘neo-keynezyen’ öğreti arasındaki karşıtlıkların bir ölçüde giderilerek, ekonomi ‘disiplin’inde bir yeni ‘sentez’ oluştuğu ve böylece disiplinin ‘olgunlaştığı’na ilişkin bir kanının oluştuğuna işaret ediyor.
Ardından, bir yandan ‘ekononometrik teknik’lerdeki gelişmeler ve öte yandan ‘veri’ bolluğu, ‘ussalık’, ‘denge’ vb kavramların sosyolojiden, siyaset ‘bilim’ine, coğrafyadan, ekonomi tarihine değin bir dizi ‘alan’a ihraç edilmeye çalışıldığını görüyoruz.
Nitekim, ‘Kavramlar Göçü’ başlığını taşıyan yazı dizimizde bu konudaki gelişmeleri açıklamaya çalışmıştık.
Ancak ve ne var ki, yine Robert Boyer, Emile Durkheim’e gönderme yaparak, toplumsal işbölümünde bu denli ‘uzmanlaşma’ya gidilmesi halinde, sonunda, toplumda olduğu kadar ‘bilimsel alan’da da bir ‘başıbozukluk’ (anomie) ortamının doğacağını ileri sürüyor..
Durkheim’e göre, toplumsal anomi durumunda, bireyler toplumsal kurallar konusunda nasıl davranacakları şaşırmış olurlar; ki sonuçta, zaman zaman intihara bile yönelebilirler.
Tıpkı, yine bizim, kimi sözde ekonomistin açıklamaları karşısında ‘cici gibi çatlamak’ durumuna geldiğimiz gibi.
Durkheim’e göre, anomi durumu, insan etkinlikleri alanında ve özellikle de ekonomik alanda, kimi ‘düzenleyici’ (régulatrice) yasaların yokluğuna bağlı olarak ortaya çıkmaktadır.
İşte, ekononomi alanında, Fransa’da 70’li yıllrdan itibaren ortaya çıkan ‘regülasyon ekolü’, tam da bu nedenle ortaya çıkmıştı denilebilir.
Ve bu ‘ekol’ün önemli isimlerinden olan Robert Boyer, artık ‘regülasyon ekolü’nün de işlevini yerine getiremediğinden yakınmaktadır.
O nedenle, en azından ekonomi disiplini alanında, bireysel olduğu kadar akademik düzeyde, sabırlı ve direngen bir refleksivite çabasına gereksinme var demektedir.
Bu tür bir çabaya, öncelikle ‘kuram’ teriminin yozlaştırılmış biçimini sorgulamakla başlanabilir.
Nitekim, bir ekonomik sistemin kendisini nasıl yeniden-ürettiği (reproduction) ve zaman içinde nasıl dönüştüğünü (transformation) kuramlaştırma çabası yerine, kimi zaman bir ‘etki’yi açıklamak, kimi zaman bir özgül mekanizmayı dillendirmek (örneğin kamu harcamalarının çarpan etkisi) veya kimi zaman salt bir merakı (örneğin işlem maliyeti- coûts de transaction) gidermek üzere ‘kuram’lar kurulduğuna dikkat çekiyor.
Ekonomi displini alanında, özellikle 1980’li yıllardan itibaren ‘yeni sorunsal’lar yaratma ya da yeni ‘yöntemler’ geliştirme konusunda, sonu ‘başıbozukluk’a varan bir ‘teknik işbölümü’ ya da ‘uzmanlaşma’ yoluna girilmiş bulunmaktadır.
Artık her ‘konu’nun bir uzmanı, ‘derin uzmanı’ ya da spesialisti türemiş bulunmaktadır.
Böylece bu ‘kendinden menkul’ uzmanlar arasındaki ilişkileri ‘düzenleyecek’, ‘kurallayacak’ ya da bir ortak görüş geliştirmeye yarayacak herhangi bir ‘ilke’ ya da bir ‘ortam’ bulunmamaktadır.
İşte bu ortamın eksikliği, daha çok ‘akademik’ alanda kendisini hissettirmektedir.
Kuşkusuz bu eksiklik, Türkiye’deki YÖK gibi kurumla doldurulmak yerine, her disiplinin kendi alanında yoğun bir ‘refleksivite’ çabasına girmesiyle giderilebilir.
İşte refleksivite, her bilim dalının kendi ‘terim’, ‘deyim’ ve ‘kavram’ları üzerinde sorgulayarak düşünme ve onları belli mir metodoloji ile yeniden ele alma çabasından başkası olmamaktadır.
Ya da, o bilim dalının epistemolojisini yapmak oluyor.
Ancak, yine de, yazar ya da düşünürüne göre bu sayılanları ele almak gerekebilir.
(Sürecek)