EKONOMİK REFLEKSİVİTE
« S’ağıralioğlulları » başlıklı yazıdan itibaren sekiz yazıda ‘Ekonomi Bilimi Hasta’ konusunu işlemiştik.
Eğer tamamlayabilirsek, seksen yazıyla bu ‘seri’yi bitirmeyi öngörüyoruz.
Ne var ki, sorun, tam da bu ‘öngörmek’ eylemiyle başlayacak gibi görünüyor.
Matematik ve genel olarak doğa bilimlerinde bu durum ‘kestirmek’ eylemiyle dile getiriliyor.
Ancak epistemolojik, metodolojik ve gnoseolojik olarak, tüm bu zihinsel etkinlikler, Fransızca ‘refleksivite’ sözcüğüyle karşılanmaktadır denilebilir.
Bu konuda, Türkçe olarak kim ne demiş, ne demek istemiş, doğrusu pek merak ediyor değilim.
Sözlüklere ‘düşünsellik’, ‘düşünülmelik’, ‘düşünülmüşlük’, ‘düşünülmüşmelik’ vb tanımlar konuluyor olabilir.
Çünkü ‘sözcük’ün kökeninde hem ‘tepkisellik’ ve ‘yankılanma’ (réflexe) var ve hem de derin düşünme var (réflexion).
Ancak refleksivite’de henüz gerçekleşmemiş bir ‘eylem’ düşünülürken, o eylemin yapılması halinde karşı tarafın neler ‘düşünebileceği’ de düşünülerek, yapacağımız eylemi yeniden düşünmek de var.
Ekonomide bu, yaklaşık seksen yıl önce ortaya atılan ‘Oyun Kuramı’yla açıklanmaya çalışılmış.
Sosyoloji’de ise Pierre Bourdieu, sosyoloğun kendi alanında yapacağı çözümleme araçları üzerine, ‘kendine özgü’ düşünme yöntemi olarak tanımlıyor.
Buna ‘sosyolojik refleksivite’ diyelim.
Matematik ya da doğa bilimlerinde, bilimadamının, kendinden önce ‘index’ ya da ‘sembol’ü bulunmamış yani ‘indexical’ bir durum karşısında, o konuma yüklediği ‘anlam’ oluyor.
Ekonomide ise, ‘sezgisel öngörü’ (anticipation) anlamına daha yakın.
Ancak ne var ki, üçyüz yıllık ‘ekonomik düşünce’ tarihi boyunca, bu anlama gelebilecek bir ‘terim’e gerek duyulmamış.
Keynes’le birlikte benzer bir ‘analayış’ geliştirilmiştir denilebilir.
Keynes, eşinin balerin olduğu ve genel olarak güzellik ve özellikle de kadınların güzelliğinden hareketle; bir güzellik yarışmasında, ‘optimal seçim’in, her adayın kendisi hakkındaki ‘nesnel’ güzelliğinden çok, diğer katılımcıların kendi güzelliği hakkındaki değerlendirmelerine bağlı olduğunu düşünür.
Yani buradaki ‘karar sorunu’ bir ‘refleksivite’ye bağlı olmaktadır.
İşte bu ‘anlayış’, terimi doğrudan kullanmasa da, ekonomik ajanların ‘ekonomik karar’larına da uygulanabilir demektedir.
Ekonomilerin, tamamen ‘parasal’laştığı günümüze doğru ise, George Soros, Journal of economic Metodology dergisine yazdığı bir makalede, yatırımcıların zihinsel/sezgisel (anticiper mentalement) öngörülerini ‘refleksivite’ terimiyle dile getirmiş bulunmaktadır.
O nedenle, kimi yazarlar ‘terim’i Soros’un keşfettiğini bile ileri sürmüşlerdir.
Oysa, ilerledikçe görüleceği üzere, John von Neumann ve Oskar Morgenstern’in 1944 yılında kaleme aldıkları Ekonomik Davranış ve Oyun Kuramı (Theory of Games and Economic Behavior) başlıklı çalışmalarıyla birlikte, ekonomik ajanların ‘davranış’ları, neredeyse ekonomi biliminin ‘temel nesnesi’ konumuna getirilmiştir.
Ekonomi bilimi salt ‘davranış bilimi’ konumuna indirgenmiştir de denilebilir.
‘Davranış’lar da, doğal olarak bir ‘refleksivite’ ürünü/sonucu olmaktadırlar.
Buna dayanarak, örneğin Türkiye’de ‘moda’ olduğu üzere, acaba Bakan bilmem kimin şu sözünü ‘piyasa’lar ‘satın almış mıdır?’ yoksa ‘almamış mıdır?’a dayalı ‘ekonomik çözümleme’lerin ‘had’di vardır ‘hesap’ı yoktur.
İşte, baştan beri ‘ekonomi bilimi hasta’ derken, tam da bu durumu anlatmak istediğimizi söylemek bile fazla.
Dolayısıyla, konumuza dönüp, gerçekten bir ‘ekonomi bilimi’nin olup olmadığını ve ‘hastalık’ına önce ‘teşhis’ ve sonra ‘tedavi’si için neler yapılabileciğini açıklamaya çalışacağız.
Baştan belirtildiği üzere, Robert Boyer’in ‘Ekonomi Biliminde Refleksivite’ başlıklı çalışmasını temel alacağız.
Ancak önce, yine kuşbakışı da olsa, ‘ekonomik düşünce’nin ilerleyişinde, son yüzyıldaki önemli ‘dönüm noktaları’na değineceğiz.
(Sürecek)