EKONOMİNİN DİYALEKTİĞİ (II)
Mantık ve Diyalektik Mantık
Herşeyin bir mantığı olduğu ve önemli olanın bu mantığı yakalamak olduğu söylenir.
Kuşkusuz o arada, ‘mantıksız’ bulunan şeyler bir kenara koyulur.
Ama ne zaman ki, ‘Diyalektik’ ya da ‘diyalektik mantık’tan sözedilecek olur, bu kez marksizmden başlayarak, komünizm ve ardından ‘Sovyetler Birliği’ne varan bir ‘mantıksızlık’la karşı karşıya kalınmaktadır.
Bunun ayırdında olunmayan bir ‘ideolojik saplantı’ olduğunu saptamamız gerekiyor.
Biz öncelikle mantıktaki ‘karşıtlık’ ve ‘çelişki’ üzerinde duracağız.
Çünkü Çelişkisizlik mantığı üzerine kurulu klasik bilim anlayışına göre, nerede çelişki varsa oradaki akılyürütmede bir sakatlık olduğu anlamına gelmektedir.
O halde, bu çelişkiden arınmak ve hatta gerekirse akılyürütmemizi değiştirmek gerektiği ileri sürülmektedir.
Ancak fizikte parçacığın (particule) dalgalı (ondulatoire) yönü keşfedilince, bu dalgalılık yönünün kimi olguları açıklamaya elverişli olduğu görüldü.
Böylece, önce fizikte, cisimcik (corpuscule) ve dalganın, bir ve aynı birimin (particule) iki ‘çelişik’ yönünün varlığı kabul edildi. Öyle ki, bu iki özellik biribirlerini tamamlamaktan öte, biribirlerini dışlayan iki ayrı antite idiler.
Oysa, mantıksal olarak, ikisinden birinin ‘reddedilmesi’ gerekmekteydi.
Alfred North Whitehead (1861-1947), « Formel mantıkta, çelişki, bir hatanın varlığına işaret ediyordu, ancak bilginin gelişmesiyle birlikte, çelişki utkuya doğru gelişmenin ilk adımı olarak kabul edilir oldu » diyecektir.
Öyle ki, “çelişki yoksa ilerleme de yoktur” sloganı türetilecektir.
Nitekim, daha sonra, Verner Heisenberg (1901-1976)’le birlikte, “Kantik kuramda, bir almaşığın evet ya da hayır dışında yanıtları da vardır” anlayışı kabul edilir oldu.
Ancak, daha önce felsefede, ki Héraclite’le birlikte neredeyse herşeyin ‘çelişki’ temeli üzerine kurulu olduğuna ilişkin anlayış, Aristo ile birlikte binlerce yıl ‘çelişkisizlik’ ya da ‘durgunluk’ üzerine kaydırılmış olarak geliyordu.
Örneğin Viyana Çevresi, bilimin kesinliğini mantığının çelişkiye düşmemesine (infaillibilité) dayandıracaktı.
Belki de, Hegel’le birlikte çelişkinin aşılmasına (aufhebung) çalışılmış olduğunu, bu bağlamda ele almak bile düşünülebilir.
O nedenle biz de, mantık ve diyalektik mantık ayırımı üzerinde biraz ayrıntılı durmak gerektiğini düşündük desek yeridir.
Çünkü, örneğin Edgar Morin, diyalektiği bir ‘mantık’ olarak değil ama bir ‘düşünce tarzı’ olarak görmekten yana.
O’na göre, Hegelci diyalektik yeni bir ‘mantık’ olmanın ötesinde, güçlü bir felsefî düşünce olup, kapalı mantığın basitliğini belirsizlik (ambiguïté) ve çelişkilerin varlığını kabul ederek aşmak istemektedir.
Varlık (être)’ın mantıksal bir varlığı (existence) yoktur, diyor Morin; varoluşun (existence) da varlık (être) mantığı yoktur.
Varlık, varoluş, meydana gelme (émérgence), zaman gibi şeyler düşünceye ne kadar meydan okuyorlarsa, bu, mantığa da o kadar meydan okudukları içindir.
Mantık, O’na göre, gerçek ile düş (rêve) arasındaki sınırdır; ne biri ne de öbürünü kapsar, ama ikisini biribirinden ayırmaya yarar.
Diyalektik ise, Georges Gurvitch’in şu beş işlemsel sürecine ayrılabilir:
a-karşıt ya da çelişkili terimlerin diyalektik tamamlayıcılığı
b- (ekonomi ve kültürde olduğu gibi) açıkça karmaşık (hétérogène) oldukları görülen terimler arasındaki anlam karşılıklılığı (implication mutuelle)
c-perspektiflerin karşılıklılığı, bunların yoğunluk biçimi
d-belirsizliklerin (ambiguïté), daha doğrusu çiftanlamlılık (ambivalence)ların diyalektiği
e-Çatışkılı (antinomique) terimlerin diyalektik kutuplaşması
Anlaşılacağı üzere, biz burada, mantık ya da diyalektiğin felsefî yorumlarının dışında, ekonominin diyalektiği üzerinde yoğunlaşacağız.
Şu koşulla ki, yukarıda sayılan beş işlemsel sürecin (pocédés opératoires) sadece b maddesi çerçevesinde değil ama beşini birden ele alarak..
(Sürecek)