Elmalarla Armutları Karıştırmayalım...
27 Mayıs’ın, 12 Eylül’ün, 28 Şubat’ın, 12 Mart’ın, hatta ve hatta 28 Nisan muhtırasının mağduru kim...
...diye düşünebilirsiniz. Vaktinizi boşuna harcamayın.
27 Mayıs’ın, 12 Eylül’ün, 28 Şubat’ın, hatta 27 Nisan Yaşar Büyükanıt muhtırasının mağdurunu ilan etti.
“Benim” dedi RTE!
12 Eylül darbesinden sonra sağdan soldan tutuklamalar yapıldı. CHP ve AP’den önde gelen siyasetçiler tutuklandı.
Fakat kamuoyunun tanıdığı dinci çevrelerden kişilerin tutuklandığına tanık olmadık.
12 Eylül darbesiyle dinci çevreler seslerini kıstılar, faaliyetlerini durdurdular, ortalıkta görünmediler.
Köstebek gibi yeraltına çekildiler.
Ta ki uygun zaman zemin gelinceye kadar... Kısıtlanan özgürlüklerin yeniden canlanmasıyla yeryüzüne çıktılar ve amaçları doğrultusunda çalışmalarına bıraktıkları yerden devam ettiler.
***
RTE 12 Eylül’de acı çekmiş bir insandan, kendinden söz ediyor. Herhalde tutuklanan, işkence gören insanların çektiği acıdan değil, içlerine kapanmak zorunda bırakılmalarından kaynaklanan acıdan söz ediyor.
Ne zaman ki Kenan Evren Kuran’dan ayetler okuyarak halkı aydınlatmaya girişti; dinci çevreler gizlendikleri yerlerden çıkıp seslerini yavaş yavaş duyurmaya başladılar.
Örnek mi? Tarikatlar küçük yaşta kız erkek çocukları pansiyon adını verdikleri mekânlarda topluyor, bal gibi laik cumhuriyet karşıtı dinci eğitimden geçiriyordu.
Evren başkanlığındaki cunta din eğitimi yapan pansiyon kılıklı mekânları kamulaştırmayı amaçlayan bir yasa taslağı hazırladı ve bir süre sonra bu yasadan vazgeçildi.
Zira dinci çevreler mektup, telgraf, telefonla askeri yönetimi baskı altına almış; Atatürkçü, laik rejim sevdalısı askeri yönetim dincilerin, tarikatların baskısına dayanamamış, bu mekânları kamulaştıramamıştı.
1982 Anayasası’na son şeklini veren MGK’de Kenan Evren’in ısrarıyla zorunlu din dersleri anayasaya alınmadı mı?
Evren, zorunlu din derslerini ısrarla savunurken “Analar babalar, ‘öldüğümüz zaman çocuklarımız arkamızdan dua edemiyorlar, zira dinimizi bilmiyorlar’ diye yakındıklarını” içeren bir gerekçe öne sürmüş, böylece din çevrelerinin baskısını dolaylı biçimde anayasaya yansıtmıştı.
Dinci hareketler askeri dönemlerde ve sonra, aşama aşama gelişti. Tek başına iktidara kapıyı araladı...
RTE bıraksın sızlanmayı; yatsın kalksın bugünlere erişmesini sağlayan, 12 Eylül’e, darbelere dua etsin!
***
12 Mart muhtırasından sonra İsviçre’ye kaçan Necmettin Erbakan’ın bir an önce Türkiye’ye dönerek Adalet Partisi’nin oylarını bölmek için parti kurarak siyasete girmesini kimi askerler teşvik etti.
RTE’nin içinde bulunduğu dinci çevreler şayet acı çektilerse bunun nedeni ne şu, ne de bu; neden Cumhuriyet’in altını oyma çabalarına ara vermelerinden kaynaklanıyor.
Ha, şu soru akla gelebilir: RTE bugün darbelere neden karşı?
Karşı, çünkü 2002’de tek başına iktidara geldiği günden son yıllara kadar laik rejimi korumak ve kollamakla görevli olduğuna inananlardan darbe yiyeceği korkusu ile yaşadı.
Lütfen elmalarla armutları birbirine karıştırmayalım.
***
Darbelere o kadar karşı ki... 27 Mayıs’a,12 Eylül’e, 28 Şubat’a ağzına aklına geldiği ölçüde saldırıyor ama 27 Nisan e-muhtırasına geldi mi sıra zınk diye birden fren yapıyor.
Muhtırayı yazdığını itiraf eden zamanın Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a, emekliliğinde bir zırhlı pahalı özel araba armağan eden RTE’ye Kılıçdaroğlu soruyor: “Bu mudur sizin darbelerle mücadeleniz?”
Bu soru medyaya yansıdığı gün İstanbul 10’uncu Ağır Ceza Mahkemesi aralarından 25 muvazzaf generalin de bulunduğu 102 komutan için tutuklama emri çıkarıyor.
Bir zamanlar Menderes orduyu yedek subaylarla yönetebileceğinden söz ederdi.
Başaramadı.
RTE demokrasisi Menderes’in düşünü gerçekleştirme yolunda mı?
CÜNEYT ARCAYÜREK, Cumhuriyet, 25.07.2010
http://www.ilk-kursun.com/konu/cumhuriy ... arcayurek/