Emekli eşekler ve diktatörler!
Mardin'de Artuklu ilçesinde çöplerin toplanmasında yararlanılan kadrolu eşeklerden 3'ü törenle "emekli" edildi.
Anadolu Ajansı muhabiri Halil İbrahim Sincar'ın haberine göre Artuklu'da çöpler, araçların giremediği dar ve merdivenli sokaklardan sırtlarına kovalar bağlanan eşekler yardımıyla toplanıyor.
İlçedeki 40 kadrolu eşekten artık çalışamayacak duruma gelen ve "emekli edilen" üç eşek için Teker Mahallesi'nde eşeklerin kaldığı tavlanın önünde düzenlenen törende Mozart ve Beethoven'ın eserlerinden oluşan klasik müzik dinletisi yapıldı. "Hizmet süresi" dolan üç eşeğin semerlerine bağlanan kırmızı kurdeleler kesildi. Eşeklere tepsi içerisinde sebze ve meyve verildi.
Törende konuşan Artuklu Belediyesi Temizlik İşleri Müdürü Kadri Toparlı, "Emekli olan eşeklerimize belediye bünyesindeki barınakta barınma imkânı sağlıyoruz." dedi.
Gazetecilerin "Emekli eşeklere ikramiye ya da maaş verilip verilmeyeceği" yönündeki sorusuna Toparlı, "Özgürlük... Bu saatten sonra çalışmayacaklar. Barınakta bütün ihtiyaçları ölünceye kadar karşılanacak." cevabını verdi.
Yoruma gerek yok ama Türkiye'de işçi ve memura verilen emekli maaşları, çoğunlukla ihtiyaçları karşılamaya yetmiyor. Ek geliri olmayan emekliler sefalete mahkûm ediliyor. Onlar için klasik müzik dinletisi veren de yok. Sadece seçim kampanyalarında hatırlanıyorlar o kadar!
* * *
Eşeklere gösterilen bu ilgi bana, bir Bektaşi fıkrasını hatırlattı. Prof. Dr. Dursun Yıldırım'ın 1975'te yazdığı "Türk Edebiyatında Bektaşi Tipine Bağlı Fıkralar" kitabında okumuştum:
Bir Bektaşi dervişi, yayan olarak Hicaz'a gitmek ister. Hazırlığını yapıp yola düzülür. Yolculuk günlerce, aylarca devam eder. Gündüzleri yollarda, geceleri ise dağlarda, kırlarda, su başlarında geçiren Bektaşi, yorgun ve bitkin bir halde Mısır'a kadar gelir. Şehirde kalacak bir yer ararken, Mısır hidivi Mehmet Ali Paşa'nın sarayı önüne gelir, kapının önünde durur. Hayran hayran sarayı seyrederken, o sırada bir gürültü kopar, kapıcılardan biri üzerine saldırır, "Çekil be herif" diye Bektaşi'yi kolundan tutup bir tarafa savurur.
Bektaşi neye uğradığını şaşırır. Niçin kovulduğunu düşünürken birden sarayın kapıları açılır. Parlak ve sırmalı elbiseler giymiş, oynak bir ata binmiş olan bir adam ağır ağır kapıdan çıkar, yerlere kadar eğilen halkın selam ve ihtiramlarına önem bile vermeyerek mağrur bir eda ile geçip gider. Bektaşi merak eder. Geçen adama selam duranlardan birine yaklaşır:
-Kimdir bu zat.
-Mehmet Ali Paşa'nın kullarından biridir.
Bektaşi bir an düşünür. Kendi perişan kıyafetine şöyle bir göz gezdirir. Hemen ellerini semaya kaldırır:
-Hey Allah'ım. Ben ki senin kulunum. Bir benim halime bak, bir de Mehmet Ali Paşa'nın kulu olan herifin kıyafetine bak.
* * *
Gazetecilik mesleğinin Türkiye'deki ustalarından Rahmi Turan, "Cumhurbaşkanı ve Başbakanlardan Dinlediğim Muhteşem Fıkralar" adıyla bir kitap yazdı. Birbirinden güzel fıkralar var ama kitaptan bir alıntı yapmak için ortasından açtığımda çıkan fıkrayı paylaşmak istiyorum.
Rahmi Turan, Erdal İnönü'den dinlediği bir fıkrayı naklediyor:
Ülkenin diktatörü, bir gezi sırasında kendisinden para isteyen oğlunu tersleyerek:
"Şimdi meşgulüm, annenden iste" der.
Oğlan gider annesine:
"Bana biraz para verir misin anne?" der.
"Ne yapacaksın evladım parayı?"
"Aşağıdaki köylülere atacağım."
Kocasına kızgın olan kadın, çantasından bir tomar para çıkarıp onları oğluna verirken:
"Bak evladım" der, "Eğer aşağıdaki fakir köylüleri sevindirmek istiyorsan al bu paraları aşağıya at. Yok eğer bütün milleti sevindirmek istiyorsan, babanı aşağıya at!"
Arslan BULUT, 16 Aralık 2017
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr