Emperyalist diplomasi
Yayıldıkça yayıldı şu saptama: “Diplomasi etkisizleşti.” Öyle mi gerçekten?
Diplomasi nedir? Devletler arasındaki sorunların doğrudan savaşa dönüşmeden, müzakere yoluyla çözülmesi. Yani konuşarak, ikna ederek. İyi de, dünya dediğimiz küre, güç ilişkilerinden bağımsız mıdır? Trump’ın ülkemize dönük son tehditleri üstünden gidelim.
Günlerdir sosyal medya üstünden ülkemizi tehdit ediyor, ekonomiyi çökertmekten söz ediyor. Devam ediyor; “Ne yapayım? Bunun için Türkiye’yle savaşalım mı? Onun yerine ekonomik yaptırımlarla dize getiririz. Daha önce Rahip Brunson olayında yaptım” diyor özetle.
Yani ne yapıyor? Doğrudan savaş yolunu izlemek yerine, en zayıf yer neresiyse oradan yakalamayı ve bunun yaratacağı yıkımı göstererek karşıt gücü müzakere masasına çekmeyi amaçlıyor. Savaş açıyor mu? Hayır. Müzakereye zorluyor mu? Evet. Zorlama gücünün tek yolu askeri değil çünkü. Yani “diplomasi” yürütüyor; “emperyalist diplomasi”.
Nitekim böyle oldu. Yardımcısı Pence ile Dışişleri Bakanı Pompeo’yu böyle bir zeminde Ankara’ya yolladı. Yollamadan önce Erdoğan’a gönderdiği tehdit dolu, küstah mektubu da açık ederek. Zamanlama elbette manidardı.
Ne beklenir onca tehdit tweet’inden ve o küstah mektuptan sonra? ABD teklifinin kabul edilmemesi, küstahlığa yanıt verilmesi; öyle değil mi? Ama öyle olmadı. Başkentimizdeki açıklamayı Pence yaptı; yani bir ABD yetkilisi. Yaptırım tehditlerinin işe yaradığını ima etti. Ardından Trump yine sosyal medya üstünden teşekkür etti, “son üç gündür yaptıklarım olmasa zordu”, “sert bir sevgi gösterisi” olmadan bu sonuca ulaşılamazdı mesajını verdi. Alay eder gibi de Teksas’taki konuşmasında, “Arada savaştırıp sonra barıştırmak gerek” dedi bir de.
Diplomasi bu mu? Evet, tam da bu. Çünkü emperyalizm olgusunu dışarıda bırakan, emperyalizmin zorlama gücünü dikkate almayan her analiz, diplomasiyi “eşitler arası ilişki” olarak yansıtıyor. Değil. Emperyalizm sopa gösterir, tehdit eder ve “böl yönet” taktiği uygular. En sonunda da rakibinin gücünü kırar; kendi hazırladığı plana göre masaya çeker. Emperyalist diplomasi budur: Zorlamanın gölgesinde konuşma yoluyla ikna.
Geçmişte kapalı kapılar ardında yürüyen, sahne önündeyse “diplomatik ifadeler”le geçiştirilen bu hükmetme şekli; şimdi Trump dönemiyle birlikte sosyal medya üzerinden açık ediliyor. Yenilik budur. Yoksa Trump’tan önce emperyalizm tehdit etmiyor muydu, zor gücünü kullanmıyor muydu; masaya çektiği karşıtlarıyla tatlı tatlı konuşarak mı sorunlarını çözüyordu? Hayır. Trump sadece saklı olanı açığa vurdu.
Ne yapmak gerek?
Demek ki asıl mesele konuşma ya da diplomasi kısmında değil; konuşmayı kimin belirlediğinde ve emperyalist zorlamanın yöneldiği zayıf yerlerin güçlendirilmesinde. Diplomasi yürüdü işte; geldiler, konuştular ve gittiler. Nereden vuruyor Trump? Ekonomiden. Ses yok yönetenlerden. Çünkü herkes biliyor. 40 yıla yayılan özelleştirme ve küreselleşme politikalarıyla üretim ekonomisinden tüketim ekonomisine dönüştük. Fabrikalarımızın yerinde AVM’ler var şimdi. Bereketli tarlalarımızda binalar, gökdelenler yükseliyor. Üretmeden tüketme; borçlandırarak büyüme modeliyle bir yere kadar gelindi. Dövize bağımlı bir ülke yapıldık. Üretip dışa satarak döviz bolluğu yaşayamıyoruz. Bu bağımlı ekonomi modeliyle zor. Sanayimiz daraldıkça daralıyor. Dışarıdan doğrudan yatırıma dönük yabancı sermaye de çekemiyoruz.
Öyleyse sıcak paraya, küresel finans sistemine bağımlıyız. Küresel finans tekelleri nerede? İpini elinde kim tutuyor? Tekellerin, finansallaşmış ekonominin, yani emperyalist aşamanın küresel jandarması olan ABD. O yüzden de denklem açık: Kamucu bir ekonomi, üretken bir planlama ve bağımsızlığı pekiştirecek bir model olmadan, finansal bağımlılığı azaltmadan emperyalizmin tehditlerine karşı susuluyor sadece. Atatürk, askeri ve siyasi bağımsızlık için “iktisadi bağımsızlık” vurgusunu boşuna mı yapmıştı? Nerede şimdi o fabrikalar, tarlalar, limanlar? Satmasak; kırmızı etten mercimeğe, samandan nohuta ithalatı teşvik etmesek; yerli üretimi bitirmesek, parayı betona ve bankalara gömmesek bu tehditler bu kadar etkili olur muydu? Özetle, ekonomik rota değişmelidir. Ama bu iktidar bunu yapamaz. Ranta, kamu kaynaklarının dağıtımına bağımlı bir sınıf yarattılar. Çıkarları iç içe geçti; nitekim ABD buradan da tehdit ediyor. Halkbank davasının durup durup ısıtılması başka neyin kanıtı?
Bir diğer taktiği ne emperyalizmin? “Böl ve yönet”. Kim söylüyor? Açıkça Trump. Hem Türkiye içindeki kutuplaşma iklimi, hem de Ortadoğu siyasetinde yalnızlaştırılmamız en çok kime yaramış yani? Emperyalist saldırganlığa. Çıkış yolu belli: İçeride kutuplaştırmayı pekiştiren yeni sistem terk edilmeli ve demokratik bir düzen inşa edilmeli; bölgede aynı anda birçok düşman cephe ile karşı karşıya olmamıza, ilişkilerimizi binlerce kilometre ötedeki ABD ile Rusya’nın aracılığıyla yürütmemize yol açan yanlış, ittifaksız dış politika anlayışına da son verilmeli. Gerisi, asıl sorunları ve çözümleri konuşmadan Türkün Türke propagandasıdır.
Deniz YILDIRIM, 19 Ekim 2019