Emperyalizm'in İş Birlikçi Kullanmasına Bir Örnek: Şeyh Sait İsyanı
Şeyh Sait Ayaklanması 13 Şubat 1925’te Piran köyünde başladı. Hızla genişleyerek 11 gün sonra Elazığ’a ulaştı, asiler 24 Şubat’ta şehre girdiler.
Atatürk, Nutuk’ta “dahilî bedhahlar”dan (iç düşmanlardan) söz eder. Şeyh Sait de bu işbirlikçilerden biridir. Başkaları da var, işte örnekler: Artin Cemal, Sait Molla, Ali Galip, Anzavur, Ethem, Vahidettin, Damat Ferit, Kambur İzzet, Ali Kemal, Vahidettin’in Adliye Nazırı Ali Rüştü Efendi, Dahiliye Nâzırı Adil…
Şeyh Sait isyanını ve benzerlerini en azından ana hatlarıyla bilmeyen, gerçek bir Atatürkçü olamaz. İşi ne olursa olsun, bir Atatürkçü Cumhuriyet tarihimizi en azından genel olarak bilmek zorundadır. Eğer bilmezse Türkiye Cumhuriyeti’nin ve kendi varlığının düşmanlarını fark edemez, günümüzde ülkede olup bitenleri anlayamaz, yorumlayamaz, çözüm üretemez. Dolayısıyla Birinci Görevi olan “Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma” görevini yerine getirmede zaaf göstermiş olur.
Şeyh Sait Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne karşı fiilen, silahlı olarak başkaldırmıştır. Yakalanmış, ayaktaşlarıyla yargılanıp idam edilmiştir.
Bu cahil adam koca bir devlete karşı tek başına ayaklanabilir miydi, acaba arkasında hangi güç vardı? Teşvikçisi o zamanın hangi devletiydi? Bu sorunun yanıtını aşağıdaki bulacaksınız. Şunu aklınızda tutun: Türkiye, millî sınırları içinde sayılan Musul’u Şeyh Sait isyanı sırasında kaybetmiştir.
* * *
1800’lü yıllar… Büyük devletler; doğal kaynaklar ve pazarlar peşinde, emperyalist (yayılmacı) politikalar izlemekte. Özellikle İngiltere ve Rusya geniş Osmanlı coğrafyası üzerinde rekabet halinde bulunuyor: Ülkede yaşayan bazı etnik ve dinsel grupları dış politikalarının aracı olarak kullanmaya, bu amaçla onlarla yakından ilgilenmeye başlıyorlar.
Balkanlar’daki etnik unsurları peş peşe ayaklandırmalarının ardından sıra doğuya, Kürtlere gelmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın (1914-1918) sona ermesiyle Kürt sorunu ilk kez olarak uluslararası boyut kazanıyor. İngilizler, şu amaçları için Kürtlerle ilgileniyorlar:
- Osmanlı mirasından yeni bir pay koparmak,
- Sömürgeleri Hindistan’la bağlantılarını güçlendirmek için Doğu Anadolu topraklarında söz sahibi olmak,
- Petrol bölgesi Musul vilayetine egemen olmak,
- Anadolu'nun işgaline karşı çıkan Kemalist hareketi zayıflatmak.
Bu nedenledir ki, 1920 Sevr Antlaşması’nda "Kürdistan" kurma planına da yer verilmiştir. Ancak olaylar İngiltere’nin istediği şekilde gerçekleşmedi. Sevr'in yerini Lozan alınca, Kürdistan kurma planı bir süre için rafa kaldırıldı.
Bununla birlikte zamanın süper gücü olan İngiltere Kürtlerle ilgilenmeyi sürdürdü. Öncelikli hedef; yeni kurulan Türk devletinin Ortadoğu’daki İngiliz çıkarlarını tehdit etmeyecek bir konuma sokulmasıydı. Başka bir deyişle, Türk egemenliği Musul petrol sahasından uzak tutulacaktı. Kürtler bunun için kullanılabilecek iyi bir dış politika aracıydı.
İngilizler amaçlarına ulaştılar. Peki, nasıl?
Dediğim gibi, İngiltere ne pahasına olursa olsun, zengin petrol yataklarının bulunduğu Musul’un, Türkiye’nin eline geçmesini istemiyordu. Bu nedenle, gizli ajanları aracılığıyla Doğu Anadolu’da halkı kışkırtıcı faaliyetlere giriştiler. Amaçları, iki bölge arasında yeni bir devlet kurulmasını sağlayarak, Türkiye ile Musul’un bağlantısını kesmekti.
Bir görüşe göre, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na da sızan ajanlar; bu partiyi bölücülük yolunda kullanmaya ve isyan düşüncesini yaymaya başladılar. Bütün bu faaliyetler, sonunda ürününü verdi. 13 Şubat 1925 tarihinde Şeyh Sait adlı Nakşibendi lideri büyük bir ayaklanma başlattı. “Din elden gidiyor” bayrağıyla saf halkı da kandırıp kışkırtmayı başaran Şeyh Sait, bildiriler dağıtarak propaganda faaliyetlerine bütün hızıyla devam ediyordu.
Ayaklanma birkaç hafta içinde geniş alanlara yayıldı. Erzurum-Elazığ-Varto-Diyarbakır’ı içine alan geniş bölgede ayaklananlar, “şeriat isteriz” sloganları ile olmadık vahşetler yapıyorlardı.
Biraz gecikmeyle de olsa, duruma el koyan hükümet bölgede sıkıyönetim ilan etti. 4 Mart 1925 tarihinde Takrir-i Sükûn Yasası çıkarıldı. Alınan önlemler sonucunda ayaklanma 15 Nisan 1925 tarihinde tamamen bastırıldı. Şeyh Sait ve diğer elebaşları yargılanarak idam cezasına çarptırıldılar.
Ancak bu arada bir petrol denizi olan Musul da, Türk egemenliğinden kopartılarak İngiliz yönetimine geçmiş oldu. Aynı tarihten itibaren Kürtler geçici olarak unutuldu, ta ki günümüze kadar! O yıllarda olup bitenlerle günümüzde olup bitenler arasındaki benzerlikleri fark edebiliyor musun değerli Atatürkçü?
* * *
Şeyh Sait isyanı Emperyalizm’in bir ülkeye, bağımsızlığını sakatlayarak, sızma araçlarından “işbirlikçiler”i kullanma silahına parlak bir örnektir.
Bu silahın diğer araçlar içindeki yerini ve hakkındaki açıklamayı okumak için “Birinci Görev Okulu: Atatürkçü Öğreti Dersleri” kitabımızın Tam Bağımsızlık İlkesi bölümünde yer alan “10. KONU: EMPERYALİZMİN DİĞER SİLAHLARI” (ss. 40-41) başlıklı kesime bakınız.
Prof. Dr. Cihan DURA, 24 Şubat 2017