EN BÜYÜK SINAV
‘Millet İttifakı’nın geçmesi gereken en büyük sınav tam da bugünlerde başlamış bulunuyor.
Seçimlerin ertelenmesi konusunda ‘tam bir birlik’ oluşturup oluşturamayacakları ve sözkonusu ertlemeyi savuşturup savuşturamayacakları, gelecek için sözverdikleri her ne varsa yapıp yapamayacaklarının kanıtı, belgesi, ölçüsü kısaca ‘mihenk taşı’ olacaktır.
Bülent Arınç gibi bir ‘hukukçu’, ‘Meclis başkanı’, ‘kanaat önderi’, her ne ise o olarak, “Anayasalar kutsal metinler değildir” demiş.
Sanki herkes kendileri gibi sağda solda sürekli olarak ‘kutsallık’ aramakta veya şuna buna kutsallık atfetmektedir.
Anayasalar, ‘Millet’ ile ‘Devlet’ arasında yapılan birer sözleşmedirler.
Yani ‘yönetenler’ ile ‘yönetilenler’ arasında yapılmış olup, her iki taraf buna uymak zorundadırlar.
Ve bu sözleşmeye uymayanlar en ağır ceza ile cezalandırılırlar.
Yoksa ne kendisi ve ne de herhangi bir ‘madde’si kutsal değildir.
Ancak ona uymamanın cezası ‘idam’ veya sonradan yerine konulan biçimiyle ‘ömür boyu hapis’tir.
Kaldı ki, tamamen değil ama kısmen, örneğin herhangi bir ‘madde’sini ‘tebdil, tağyir veya ilga’sı, yani ‘değiştirme, dönüştürme veya ortadan kaldırmak’ şöyle dursun, buna teşebbüs etmenin cezası da aynıdır.
Adnan Menderes de, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan da aynı gerekçeler ile idam edilmişlerdi.
Yani sadece ‘teşebbüs’ etmeleri iddiası bile asılmalarına yetmişti.
Ki, Bülent Arınç’ın ‘kutsal’ının ‘kader yolu’ da aynı menzile yönelmiş görünmektedir.
Bunu engellemenin biricik yolu ise, başlıkta belirtildiği üzere, ‘Millet İttifakı’nın dik durup, ‘birlik ve beraberlik’lerini koruyabilmeleridir.
Bu ‘birlik ve beraberlik’, seçmenlerin dörtte üçü yani seçmenlerin %75’inin birlik ve beraberliğidir.
Geriye kalan %25 ve hatta daha küçük bir kesim Dr Recep’in değil bir yıl daha, ömür boyu orada kalmasını isteyebilirler.
Ancak Anayasa ‘olmaz’ diyor.
Ne yeniden ‘aday’ olabilir ve ne de görev süresi bir dakika dahi uzatılabilir.
Ne var ki, bu konuda ‘Millet İttifakı’nın, bugün için %75’lere varan ‘muhalefet’ kesiminin temsilciliğini yapıp yapamayacağı belli değildir.
Anayasayı koruyabilecekler midirler?
Yoksa ‘bir kez daha’ deldirmeye sessiz mi kalacaklardır?
İşte Türkiye’nin önünde duran ‘en büyük demokrasi sınavı’ budur.
Bülent Arınç’ın ise, tüm yaşamı boyunca bir tek kez olsun ‘demokrasi’ye inandığına tanıklık etmedik.
Tam tersine, kendisine yapılacak bir ‘suikast yalanı’ ile Türk Ordusu’na ‘ihanet’ ettiğine tanıklık ettik.
Şimdi kalkıp, ülkeyi ‘kaos’tan kurtarmaya çabaladığına kim inanacaktır?
Görünen o ki, bir ‘şark kurnazlığı’yla kendi ‘dava’sına dışarıdan yardımcı olmak çabasındadır.
Kuşkusuz konumuz Bülent Arınç’ın kendisi değildir.
Konumuz, ‘Millet İttifakı’nın demokrasi, hukuk ve muhalefeti temsil konularındaki ciddiyet ve samimiyeti sorunudur.
‘Birlik ve beraberlik’imize, gerçekten en fazla gerek ve zorunluluk duyduğumuz şu günlerde ‘Millet İttifakı’ kendisinden beklenen bu sorumluluğu gösterebilecek midir?
Denildiği üzere, tarihin her döneminde ‘halk artıkları’ (déchet du peuple) olmuştur.
Bugün, Türkiye’de bu oran, halkın %25’ine dayanmış bulunuyor.
Belki daha da azdırlar.
İşte o nedenle, bir an önce seçim, hiç değilse yasal gününde yapılacak bir seçimle bunların sayı ve ağırlıklarının bilinmesi gerekmektedir.
‘Kahir ekseriyet’in kahrini illa ‘kaos’a yönlendirmenin gereği yok.
Yani ya seçim ya da kaos ikilemiyle karşı karşıyayız.
Ve ‘erteleme’ istemek, zembereği germek istemekten başka bir anlama gelmemektedir.