MİT-KCK-Emniyet üçgeninde hedef ve hesap neyse ne; ama ilk kez bir savcı görevini yapacak gibi oldu. Hukukçu Başbakan Yardımcısı Arınç: "Savcı görevini kötüye kullandı." dedi.
Herkes şaşırdı. Niye ki? Savcıların "görevini kötüye kullanabildiğini" Arınç yeni duymuş olamaz mı? Gerçi kendisini, "hukukçu kimliğine" binaen, hukukun başına neler geldiğini görmesi için bizim Oda TV duruşmalarına davet etmiştim. Herhalde mektubum eline geçmedi ki, gelen-giden olmadı!..
****
Bürokrat yargılamalarında Başbakan Erdoğan’ın ultra güçlü başsavcı olmasına çalışılıyor ya, CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce de: "Kendi gladyosunu oluşturuyor." demiş. İlahi Sayın İnce!.. Yıllardır bir özel örgütün insanları izlediğini, dinlediğini; bunların kayıtlarını servis ettiğini, delil bulamadığı yerde delil ürettiğini, kes-yapıştırlarla ülkeyi hallaç pamuğu gibi attığını söylemiyor muydunuz? Yani doğruysa zaten "oluşmuştu"... Şimdiki başka bir şey!..
****
Baştan alalım, nereden nereye geldiğimizi görelim :
- TCK 301’de; yani "Türklüğü aşağılama" suçlarında dava açma yetkisi Adalet Bakanı'na verildiğinde "sarı öküz" gitti. O zaman Başbakan Erdoğan ne demişti: "Böyle şey olur mu canım; yargı siyasallaşır."... Ama nasıl olduysa kabullendi ve o düzeleme yapıldı.
- Savcı ve hâkimlerin "görevlerini kötüye kullandığını" gördük, davalar açtık. İktidar bir yasa değişikliği ile onlara açılan tazminat davalarını devlete yükleyip: "Durmak yok, yola devam." dedi mi? Dedi.
- Devletin içinde birilerinin insanlara tuzak kurduğunu, bilgisayarlara virüslerle sahte "dökümanlar" yolladığını anladık. Bizzat bendeniz mahkemeye dilekçe verip: "Suikastçilerimi bulun, onlarla yargılanmak istiyorum." dedim. Mahkeme bu iddiamı "ciddi" buldu. O da ne?! Bu defa bu işlerin içinde olduğu, en azından bunlara göz yumduğu tahmin edilenler İstanbul’dan Ankara’ya kaçırıldı. Yani onlar da "koruma" altına alındı.
- Ve geldik MİT’e... O bahaneyle adeta AKP döneminde görev yapan herkes "dokunulmaz" kılınmak isteniyor.
Ya bir gün birileri gelir de bu 10 yılın hesabını sorarsa? Men dakka dukka meselesi!..
Şimdi anladınız mı yeni Anayasa "heyecan ve aciliyetinin" esbab-ı mucizesini?
12 Eylül referandumu için "sondan bir önceki çıkış" demiştim. "Son"a girildi!.. Hız limitleri aşıldı; daha vahimi aracın şöförü var mı, yok mu belli değil!..
Sözüm muhalefet partilerine! O yasa değişikliğinin komisyon görüşmelerine katılıyorlar galiba. Artık durun; "Derdimizi millete anlatalım... Engellemeye çalışalım... Anayasa Mahkemesi’ne götürelim “i bırakın. Hangi niyetle olursa olsun görüşmelerde bulunmak, Engizisyon adaletinin kanun ve hukuka uygun şekilde resmileştirilmesi, meşrulaştırılması; eller, ayaklar, gözler ve ağızlarla T.C. Devleti’nin yıkımına katılmak olacaktır.
O vebali üstlenmemek için yapılacak şey, Silivri’yi de göze alıp onları bu son darbeleriyle baş başa bırakmaktır. Göreceksiniz, yapamayacaklardır... Yapsalar bile gayri meşru, gayri ahlâki, gayri vicdani sayılacaktır!..
"Brüksel’e gidiyoruz." dediler; tünel Suriye-İran’dan çıktı!..
"Yargı reformu yapıyoruz, ileri hukuka gidiyoruz." dediler; tünel Engizisyon’a çıktı!..
Daha ötesi var mı?
İLÂHİ İKAZLAR... KOZİNOĞLU’NUN RUHU...
- Suriye’ye yaptırım paketini açıklayacaklardı; anne vefat etti...
- Suriye paketi için yeni teşebbüse geçildi, Van depremi oldu...
- Üçüncü teşebbüste operasyon yapıldı...
- Mustafa Muğlalı’nın adı silindi; Uludere faciası yaşandı...
- "Devlette hiç olmadığı kadar uyum var." denildi. Kendi ayağıyla ifade vermeye gelip tutuklanan ve Silivri’de ölüme yatan MİT’çi Kâşif Kozinoğlu’nun "kalpten" öldüğü açıklandı.
- Dışişleri Bakanı Suriye’yi halletmek için ABD’ye gitti... Devletin birbirine girdiği ortaya çıktı. Başbakan ikinci operasyonu geçirdi. MİT "ameliyat masası"nda komaya sokuldu!...
İlâhi ikazlar dört bir yanı kuşatmış...
"Dindar nesiller" yetiştirecek olanlara Rabb'im daha ne desin?!..
Silivri’den kucak dolusu sevgiler...
Müyesser YILDIZ
14 Şubat 2012
Silivri