2004 yılında Mehmet Ali Talat ile “Cumhurbaşkanı Denktaş ve KKTC’yi bitirme” konuşmaları yaptınız mı?
İşçi Partisi Genel Başkan Vekili Mehmet Bedri Gültekin, dün (17 Ekim 2009) Ankara'da bir basın toplantısı düzenleyerek Tayyip Erdoğan ile M. Ali Talat arasında yapılan telefon görüşmesinde geçen konuşmaları değerlendirdi. Gültekin özetle şunları söyledi;
İçeriğinden, 24 Nisan 2004 tarihindeki “Annan Planı” referandumundan hemen sonra, Recep Tayyip Erdoğan ile dönemin KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat arasında yapıldığı anlaşılan bir telefon konuşmasının metni, e posta yoluyla Partimize ulaştı.
Söz konusu telefon konuşması, Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet gelenekleri ve çıkarları ile bağdaşmayan ve açıkça suç teşkil eden ifadeler içermektedir. Bu gerçekleri milletimizin bilgisine sunmayı görev sayıyoruz.
Konuşmanın ilgili bölümü şöyledir:
Tayyip Erdoğan- Şey noktasında da bence 1 numarayla fazla dalaşma.
Mehmet Ali Talat- Kiminle?
Erdoğan- Yani… 1 numarayla, 1 numarayla…
Talat- Haaa… Yok… Şimdi bakın…
Erdoğan- İlkeyi, ilkeyi koyuyorsun ortaya ya… Bak şimdi bana sordular bu akşam, ben şunu söyledim…
Talat- Dinledim, dinledim.
Erdoğan- Ha dinledin değil mi… Yani o bir şeyi savundu.
Talat- Ama ama… Ama bakın şimdi size bir şey söyleyeyim…
Erdoğan- Halk da yüzde 65’le karşısına dikildi. Olay budur.
Talat- Şimdi benim bütün maksadım şu: Bir kere Denktaş’la bu yeni diplomatik atak süreci sürdüremeyiz.
Erdoğan- Zaten o artık…
Talat- Çünkü o insan orda… O orda olduğu sürece, resmin ortasında, bence kimse bize rağbet etmez.
Erdoğan- Mehmet Ali Bey, ben size bir şey söyleyeyim mi? Artık o bitmiştir.
Talat- İşte onu diyorum… Ben de onu söylüyorum.
Bu konuşma üzerine sorulacak soru şudur: Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Başbakanı, başka bir devletin Cumhurbaşkanı aleyhinde, o devletin Başbakanı ile bu şekilde konuşabilir mi?
O devletin meşru Cumhurbaşkanı’ndan gizli olarak onu bitirme planları yapabilir mi?
Nitekim, Erdoğan görüşmenin başka bir yerinde şöyle konuşuyor: “Şimdi bir süreç başlıyor… Başlayan süreci kendi kontrolümüze getirebilmeliyiz. Yani başkalarının kontrolünden çıkarmamız lazım.”
Türkiye’nin Başbakanı, sürecin KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş’ın kontrolünden çıkarılmasından bahsediyor. Talat’ın cevabı şöyle: “Tam da bunu söylüyorum. Onun için vizyonumuzu kaybetmeden, yani çözüm vizyonumuzu kaybetmeden…”
Burada açıkça suç işlenmektedir.
AKP, TALAT VE BATILI DEVLETLER KOL KOLA
Daha önce New York’ta ve 2004’te Burgenstock’ta yapılan görüşmelerde Denktaş KKTC ve Türkiye’nin çıkarlarını savunurken, hem AKP, hem de Talat Hükümeti tarafından yalnız bırakılmıştı. Hatta Denktaş’ın arkasından yürütülen faaliyetlerle, Batılı devletlerin ve BM’nin Kıbrıs planı için ortam hazırlanmıştı. Bu toplantılarda özetle Kıbrıs adasının yönetimi, iki kesim adına Rum yönetimine veriliyordu.
Dönem incelendiğinde “Denktaş uzlaşmazdır, Denktaş’ın yerine Talat görüşmeci olsun” biçiminde yoğun bir propagandanın yürütüldüğü görülüyor. Karen Fogg’un e-postalarında ortaya çıkan; “Bana göre bundan sonra izlenecek yol, Kuzey Kıbrıs’ta Türklerin sesi olan Denktaş’ın itibarını azaltmak ve onun Ankara’daki hiyerarşi ile Askeri teslim ettiğini AB’ye göstermektir” şeklindeki talimatının gereği olarak yandaş basında Denktaş karşıtı bir hava estiriliyordu.
İşte bu süreç içinde Türkiye’nin Başbakanlık koltuğunda oturan Tayyip Erdoğan da, Rauf Denktaş’ın devre dışı bırakılması gerektiğini belirtiyor.
Denktaş’a karşı AKP ve Talat, Batılı emperyalistlerle kol kola bir faaliyet yürütmüşlerdir. Telefon görüşmesi bunu kanıtlamaktadır.
“DEVLET MEVLET İŞİNİ HİÇ DİLE GETİRMEYELİM”
Gerek yedi yıllık iktidarı boyunca izlediği politika ile AKP, gerekse Talat yönetimi uygulamaları ile aslında KKTC’nin devlet olarak varlığına son verme kararlılığında olduklarını, tartışmaya yer bırakmayacak şekilde kanıtlamışlardır. Örneğin dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, 6 Nisan 2004’te TBMM’de yaptığı konuşmada "Bağımsız KKTC'nin tanınabilmesi olasılığını gerçekçi görmüyorum" diyordu.
Erdoğan ile Talat arasındaki telefon konuşmasında bu konu çok açık bir şekilde konuşulmakta, Erdoğan KKTC’den “devlet mevlet işi” diye küçümseyerek bahsetmekte, Talat ise KKTC’nin devlet olarak tanınmasını, “elde edilemeyecek şeyler” olarak tanımlamaktadır.
Erdoğan söz konusu telefon konuşmasında KKTC’nin bir devlet olarak tanınması yönündeki çabaların bir tarafa bırakılması için Talat’a taktik vermektedir:
Erdoğan- Şimdi işte Aralık 2004’e kadar biraz sabırlı gitmemiz lazım.
Talat- Doğru, doğru…
Erdoğan- Yani o şeyi mesela, devlet mevlet işini hiç biz dile getirmeyelim. Başkaları getirsin dile…
Talat- Neyi, neyi neyi?
Erdoğan- Yani “iki devlet olarak tanımanız lazım”, şudur budur… bunu…
Talat- Ha.. o çok zor, yani elde edilemeyecek şeyleri şimdi atmamak lazım…
Erdoğan- Hiç dile getirmeye gerek yok…
Talat- Evet, evet, evet…
Kıbrıs Türk’ünün büyük acılar ve yüzlerce şehit vererek elde ettiği “Devlet”, Tayyip Erdoğan için “mevlet”tir.
TAYYİP ERDOĞAN’DAN CEVAP BEKLİYORUZ
Bu konuşmanın üzerinden beş yıl geçti. 10 Eylül 2009’da müzakerelerin ikinci turu başladı. Şimdi artık bu yıl sonuna kadar Türkiye’nin hava ve deniz limanlarının Rum uçak ve gemilerine açılması konuşuluyor. AKP İktidarının komşularımızla “sıfır problem” adına KKTC’nin varlığına son verme kararlılığında olduğu kesindir.
Bütün gelişmeler, önümüzdeki günlerde, KKTC’nin tarihe havale edilmesi anlamına gelecek “Kıbrıs açılımı” ile karşılaşacağımızı gösteriyor.
Şimdi Recep Tayyip Erdoğan’a soruyoruz: Yukarıda iki kısa bölümünü aktardığımız telefon görüşmesi size mi aittir?
Çünkü bu telefon görüşmesinde Türkiye’nin ulusal çıkarları ve diplomasi gelenekleri hiçe sayılmıştır.
Sayın Erdoğan’dan gelecek cevaba göre hareket edeceğiz.
İP Genel Başkan Vekili Mehmet Bedri Gültekin, 17 Ekim 2009
Anahtar Kelimeler: Tayyip, Tayyip Erdoğan, Talat, Mehmet Ali Talat, Talât, ses, ses kaydı, telefon, dinleme, telefon dinlemesi, Rauf Denktaş, Denktaş'ın tasviye edilmesi, Annan, açılım, gizli anlaşma, akp, Abdullah Gül
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.
Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Ses kaydı yoksa bir kıymeti yoktur. Varsa, sorunun yanıtını aldıktan sonra yayınlamaları daha doğru olur.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.
Ellerinde ses kaydi olmasa tam kadro basin aciklamasi ile bunu duyuracaklarini zannetmiyorum. Yayin icin cevabi bekliyorlardir.
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.
Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Türk-Kan yazdı:Ellerinde ses kaydi olmasa tam kadro basin aciklamasi ile bunu duyuracaklarini zannetmiyorum. Yayin icin cevabi bekliyorlardir.
Ben de aynı kanıdayım. Kaldı ki Talat'ın konuşma biçimi veya sitili yavaş yavaş tane tane Türkçe'yi güzel kullanan Kıbrıs aksanıyla konşan bir şekildir. Talat'ın konuşmasını aklınızda hayal ederek yazıyı okuduğunuz zaman onun zaten o tarz konuştuğunu anlıyorsunuz.
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
bu zaten belli birşey Gül'ün Powel ile imzaladığı 2 sayfa 9 maddelik anlaşma gereği Sayın Denktaş saf dışı edilmiştir. Bu anlaşmayı da yine İP dile getirmişti diğer muhalefet partileride bunu sahiplenselerdi ve bu yönde propaganda yapsalardı şimdi o cumhuriyet yıkıcıları orada olamazlardı gelin görün ki meclisteki muhalefet geriden geliyor.
Sayın Erdoğan’dan gelecek cevaba göre hareket edeceğiz.
Cevap geldi. Ulusal Kanal ve Aydinlik basildi
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.
Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Az evvel Ulusal Kanal'da dinledim, dinlerken midem bulandı. "KKTC'yi dile getirmeyelim, Denktaş bitmiştir" demek de ne demek? Diğer basın kuruluşları, müstemleke basın, hiçbir şey yokmuş gibi bundan söz etmiyor. Bir ülkenin cumhurbaşkanına kumpas kuruluyor ve benim basınım bundan tek kelime bile söz etmiyor, yazıklar olsun.
Namık KEMAL: "Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini, Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"
Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK: "Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini, Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.
Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Evet, çok güzel. Sonunda baklayı ağızlarından kusuyorlar. II. Apo'nun gizli anlaşmasında geçen bir maddeyi gerçekleştirdikleri kanıtlanıyor.
Şu sorum da mevzuya limon sıkmak gibi anlaşılmasın: Bunları kim dinledi¿?
Sırası Mühim Olmayan İhtimâller:
1) Kıbrıs'tan dinlenildi 2) Tayyip'i bulunduğu yere getiren ve aynı zamanda da deliğe süpürmek isteyenler 3) Bu ülkenin hâlâ ayakta duran millî güçleri var da daha yeni harekete geçiyorlar(zayıf ötesi) 4) Ak Yürekli Rişar(Ramazan); görev değişikliğini biliyordu ve bunu beğenmeyerek misilleme yapıyor olabilir.
şıkkı ele aldığımızda,
DENKTAŞ görevi bırakmadan önce önlemini almış
Birleşik Devletler gibi, Türk Kıbrıs'ın Rum tarafı ile birleşmesinden zarar edecek devletler var da bunların işi olabilir
şıkkı ele aldığımızda,
İsrail kendine yapılan sözde saldırıyı ciddi almış da bunu piyasaya sürmüş olabilir
CIA "Tayyibin miadı doldu, yapması gerekenleri bize göre çok yavaş yapıyor" görüşüne varmış olabilir
şıkkı ele aldığımızda;
Ergenekon uydurmasını yaratıp herkesi dinleyenlerin arısına sızmış kimseler var da onlar bunu göndermiş olabilir
TSK'dan, gidişâtın yıkıma gittiğini görenler -ne hikmetse ancak- rahatsızlıklarını bu şekilde ortaya koymuş olabilir
İ. Melih'in ses kaydını da, 2., 3., ve 4. şıklar kapsamında değerlendirilebilir.
Benim aklıma bir çırpıda bunlar geldi. Hangisinin olduğu veya başka bir şey mi olduğu, nasılsa bir zaman sonra biçimlenecektir.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.
Tayyip'in sesi yakından Talat'ınki ise uzaktan geliyor. Dinleme Tayyip'in telefonundan yapılıyor.Bu bariz.Kıbrıs'tan dinlenildiğini sanmıyorum.
Ram'a katılıyorum.
Benim tahminim İsrael RTE'ye gözdağı veriyor.Belki de CİA ile İsrael kapışmasında RTE'yi harcıyorlar. TSK ya da diğer ihtimalleri eliyorum.
Son düzeltme:
Bir ihtimal F tipi servisi yaptı.Fethullahçılar RTE'yi de dinliyordu.Her türlü zaafıyla avuçlarındaydı RTE. Gül'ün büyük gayretle insiyatif aldığı Ermeni-kürt açılımınnda isteksiz Tayyip taş koyuyordu. Emniyetteki altüst oluş yeni dengeleri getirince eteklerdeki taşlar eldeki kozlar piyasaya sürülmüş olabilir.
Bunu kim(ler)in ya da hangi güçlerin deşifre ettiği yakında ortaya çıkacaktır .. Burda önemli olan milletin bunları görmesi ve artık aklını başına almasıdır..
Paylaşım için tşk.
''Hayattaki yegane üstünlüğüm Türk doğmaktır! Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki cevher-i asli'yi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin." Başbuğ Mustafa Kemal Atatürk
Ruhun Şad, Mekanın Cennet Olsun Türklüğün Yüce Başbuğu ATATÜRK
|Kuralsız| yazdı:Burda önemli olan milletin bunları görmesi ve artık aklını başına almasıdır..
Asil önemli olan CHP ve MHP'nin bu rezaleti gözler önüne sermesidir. Medyalama susmaya devam ediyor. Muhalefet partileri bu konuyu TBMM'ye getirmek zorundadir.
ModaTV yine söyle bir not düsmüs haberin altinda:
Odatv.com olarak gizli çekilen bu ses kaydını ilke gereği yayınlamıyoruz.
I. Melih'in ses kaydini da ilke geregi yayinlamamislardi . Sevsinler sizin ilkelerinizi
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.
Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Türk-Kan yazdı:Asil önemli olan CHP ve MHP'nin bu rezaleti gözler önüne sermesidir. Medyalama susmaya devam ediyor. Muhalefet partileri bu konuyu TBMM'ye getirmek zorundadir.
Haklisin Türk-Kan, bu isin pesini de birakirlarsa artik emekliye ayrilsinlar yada partilerini kapatsinlar. Zaten ülkeyi AKP yönetiyor TBMMye ne gerek var Ayrica isine geleni yazip isine gelmeyeni yazmak da bizim Medya teröristlerinin dagdakilerden farkinin olmadigini cok acik göstermektedir. Dua edelimki ses kaydinin varligini kabul etmisler...