"Ergenekon"da Son Perde - Odatv Davası Aslında Ne Zaman "Çöktü"? / Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

"Ergenekon"da Son Perde - Odatv Davası Aslında Ne Zaman "Çöktü"? / Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

İletigönderen Oğuz Kağan » Çrş Kas 28, 2012 16:39

"Ergenekon"da Son Perde - Odatv Davası Aslında Ne Zaman "Çöktü"?

Bu yazıyı yazmadan önce 13. Ağır Ceza Mehkemesi'nn Odatv davasının Ergenekon davası ile birleştirilmesine ilişkin vereceği kararı bekledim. Mahkeme, beklenen kararı dün açıkladı ve Odatv davasının Ergenekon ile "birleştiştirilmemesine" karar verildi.

Esasen, olayların gidişatı gözönüne alındığında ve Ergenekon sürecinin muazzam mantıksızlıklarından süzülüp gelen "mantığa" bakıldığında böyle bir sonuç tahmin edilmeliydi. Odatv sanıkları "Biz birleştirilmek istemiyoruz" şeklinde boşa feverân ettiler...(Belki de pek boşa feverân etmediler; çünkü şimdi ellerinde "mücadele sonucu" kazandıklarını düşünüp sevinecekleri bir netice var..)

Balyoz davasında delillerin değerlendirilmesi bölümünün atlanarak savcının mütalâ okumaya başlaması ve akabinde hükmün açıklanmasıyla birlikte Ergenekon davasının akıbeti de belli olmuştu. Balyoz'un arkasından Ergenekon'un da bitirileceğini bu sütunlarda yazmıştık (Bkz. "Hilmi Özkök'ün Katkılarıyla Ergenekon'da Sona Doğru" http://acikistihbarat.com/yazardetay.aspx?id=1034&authorID=13)

Dolayısıyla, "bitirilmesine" karar verilmiş bir davaya yeni bir dava eklemek istemeyecekleri belliydi. Son duruşmada Savcı Mehmet Ali Pekgüzel, esas hakkındaki mütalânın hazırlanması için dosyaların savcılığa gönderilmesini talep etti. Mahkeme de bu talebi kabul etti ve Ergenekon davasında karar prosedürüne girilmiş oldu.

Önümüzdeki dört-beş ay içinde sonucu çoktan belli olan bu davanın nihai kararını öğrenmiş olacağız. Mahkemenin bir "örgüt" tespit edememe olasılığı hiç yok. "Ergenekon örgütü" mahkeme kararıyla tescillenecek.

Sanıklar hakkında verilecek karara ilişkin ise iki yol görünüyor:

Ya Balyoz'daki standart karar burada da uygulanıp, herkes eşit hapis ve kadın sanıklara bile "babalık ve kocalıktan men" çıkacak;

Ya da kantarın topuzu Balyoz'daki kadar kaçırılmayıp, en azından sanıkların durumu tek tek değerlendirilmiş gibi yapılarak farklı ceza uygulamalarına gidilecek. Sanıkların bir kısmı hakkında da beraat kararı verilecek.

Odatv sanıkları ve sanık avukatları, kendi davalarınınn Ergenekon davası ile birleştirilmesine şiddetle karşı çıktılar ki bu karşı çıkışlarında teknik olarak haklıydılar. Her iki davada da nasılsa sona gelinmişti, birleştirme kararı sürecin içinden çıkılmaz bir şekilde uzamasından başka ne anlama gelebilirdi?

Yalnız bu itirazın sadece "usûl ekonomisi" ile ilgili bir itiraz olduğuna kendi adıma şüphelerim var...

Birleştirme kararına karşı çıkanlar, Odatv davasının bir "gazetecilik" davası olduğunu, yargılanan gazetecilerin üstün bir başarı ve cesaretle delilleri çürütmeye muvaffak olduklarını, bir "sembol dava" niteliği kazanmış olan bu davanın batı ülkelerinin de nazar-ı dikkatini celbettiğini, dolayısıyla bir takım "çete" davalarıyla karıştırılmaması vs. gerektiğini düşünen veya inanan insanlar..

Yani öyle VİP bir davayla karşı karşıyaydık ki "Ergenekon" a bulaştırılarak "avamlaştırılması" yazık olurdu...

Ruhların ve kişiliklerin üzerinden böylesine silindir gibi geçilen bir ortamda insanların kendilerini başkalartının üzerinden de olsa saygın, etkili ve muteber görmek istemelerini anlayışla karşılamak gerekir. Bırakalım, Odatv davasını bir takım "yürekli gazeteciler" çökertmiş olsun.

Fakat gerçek pek de öyle değilse ne yapacağız?

Bazı dostlarımızın bizden istediği gibi yazmayacak mıyız, susacak mıyız? Numara mı yapacağız? Bu sahte mutluluk dünyasına biz de mi kendimizi kaptıracağız?

Şüphelerimizi dile getirmeyecek miyiz?

Brecht'in oyunlarındaki züppe küçük burjuvalar gibi "Sevgili dostlar" filan diyerekten efemine yazılar mı yazacağız ?

..........
Odatv davası, öyle üniversitelerden getirtilen bilirkişi raporlarıyla çökertilmiş bir dava filan değildir.

Yanlış anlaşılmasın, sanıkların bilgisayarlarına virüs yoluyla belge iliştirildiğini kanıtlayan bilirkişi raporlarını küçümsüyor değilim. Söylemek istediğim, Ergenekon ve Balyoz davalarında yıllardır yüzlerce iddia çökertildi, yüzlerce "delil" çürütüldü. Hiç birisi bir sonuç doğurmadı ve "darbe girişimi" olarak adlandırılan seminere yurtdışında olduğu için katılmayan subaya bile 16 yıl ceza verildi.

Doğu Perinçek, "Ergenekon"un temel belgesi olduğu iddia edilen "Lobi" belgesini CİA'nin ilk kez Aslı Aydıntaşbaş'ın eline tutuşturduğunu kanıtladı da ne oldu?

Genelkurmay, MİT; MGK ve Emniyet Genel Müdürlüğü "Ergenekon adlı bir örgüte rastlanmamıştır" şeklinde görüş bildirdi de ne oldu?

Oktay Yıldırım, gecekondusu aranırken, daha ortada "Ergenekon'un" E'si olmadığı halde, arama yapan polislerin kendi aralarında "Ergenekonsa koy sepete" şeklinde muhabbet ettiklerini ses ve görüntü ile kanıtladı da ne oldu?

El konulan "suç delilleri" arasında savcının el yazısı çıktı da ne oldu?

İddianamede uzun uzun anlatılan "gizli toplantılara" suçlanan sanıkların katılmadığı baz istasyonu raporlarıyla kanıtlandı da ne oldu?

Savcılarla birlikte Ataşehir'de şehir turu yapan Osman'ım "Bana bombaları burada verdiler" dediği evi bulamadı, bunun üzerine savcılar "herhangi bir evi yazalım" dediler de ne oldu?

İnanın, iddianamelerdeki sayfa sayısı kadar uzatılabilir bu "Oldu da ne oldu"lar...

Sonuçta Ergenekon, Balyoz, Odatv gibi davalarda iddianame filan çökmez. İsterseniz, suçlandığınız olaylar gerçekleşirken "yaşamadığınızı" kanıtlayın yine çökmez...

O bakımdan, Odatv davasının bir "gazetecilik", bir "hukuk" mücadelesi sonucu Ergenekon'a bağlanmayıp sönümlenme aşamasına girdiğine inanan, bizi değilse de kendisini bir hayli kandırır.

Odatv davası, soruşturmadaki "İsrail" boyutunun sümen altı edildiği gün "çökmüş" bir davadır.

Bu dava İsrail'e "elini gördüm" demek amacıyla,

Mavi Marmara'ya misilleme amacıyla açılmış bir davadır..

Hangi pazarlıklar sonuç verdi veya hangi mesajlar "yeterli" görüldüyse, "İsrail bağlantısı" iddianameden bir anda kuş olup uçmuştur!

"İsrail'in arka odası" söylemleri bıçakla kesilir gibi kesilmiş, Şamil Tayyar bile Odatv davasında "haksızlık" yapılığını söyler olmuş, Odatv de Tayyar'ın bu "vicdani" yaklaşımını saygıyla sütunlarına taşımıştır.

Vakit gazetesinin azgın manşetleri bir anda sus-pus olmuştur.
İddianamenin en büyük lokması "İsrail" metinden çıkınca geriye haber toplantılarında yapılan geyikler, "Neyi manşet yapalım" tartışmaları, "Baykal İklim'i öptü mü" dedikoduları..

yani "gazetecilik" kalmıştır...

Daha önce de sorduk tekrarlayalım:

Rafael Sadi bağlantısının bu davanın dışında tutulmasını kim istemiştir?

Odatv iddianamesinin son satırında yer alan "Rafael Sadi hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir" ibaresi oraya kimin isteğiyle yerleştirilmiştir?

İfadesi bile alınmamışken, İsrail'e ifadesinin alınması için talep yazısı yazılmadan, hakkında kimseye tek soru sorulmadan "kovuşturmaya yer olmadığına" nasıl karar verilmiştir?

Zekeriya Öz'e bu davadan el çektirilmesinin, kendisinden beklenenin bu olduğunu zannedip "İsrail bağlantısının" üzerine bodoslama gidişinin de payı var mıdır?

Zekeriya Öz, Odatv soruşturmasının "İsrail bağlantısı" üzerinde derinleştiğini yandaş basına sızdırdıktan kaç gün sonra kendisini yapımı tamamlanmakta olan Çağlayan Adliyesi'nin şantiye şefi olarak bulmuştur?

Rafael Sadi'nin Odatv'ye ağırlığını koyması ve İsrail Büyükelçisi'nin Sözcü gazetesinin arka kapısından çıkarken görüntülenmesindeki eşzamanlılık tesadüf müdür?

İsrail Büyükelçisi'nin Sözcü gazetesi'nden gizlice çıkarken çekilen fotoğraflarını manşetten yayımlayan Vakit gazetesi, sonradan neden sus-pus olmuştur? Kimlerin talimatıyla yayınlarını geri çekmiştir?

İsrail'in "ulusalcı" ve "Kemalist" kesimlerle bağlantı kurup, bunu Tayyip Erdoğan'a karşı bir koz olarak kullandığı bilgisine sahip olan yargı, istihbarat ve siyaset yetkilileri, bu durumun üzerine gitmekten neden aniden vazgeçmişlerdir?

Ülke güvenliğini ilgilendiren bu durum da tıpkı Mavi Marmara'da şehit olan on vatandaşımız gibi bir "pazarlık kozundan" mı ibarettir?

Herşey bir oyun muydu "Van minüt"ten beri?

Herkesin rolünü başarıyla oynadığı...

bir yandan türübünlere kükrerken, diğer yandan kapalı kapılar ardında su bardağı-kadeh tokuşturulan;

bir yandan duruşmalarda masum bir çocuk gibi, "Neden herkes bize düşman? Sıra çocuklarımıza mı geldi" şeklinde retorik yaparken, diğer yandan sütunlardan hâlâ sinsi İsrail propagandası yapılan?
(Bkz. İsrailli Türkler Gazze Operasyonu Hakkında Ne Düşünüyor?-Odatv- http://www.odatv.com/n.php?n=israilli-turkler-gazze-operasyonu-hakkinda-ne-dusunuyor-2011121200)

Hepsi birer oyun muydu?...


Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN), 27 Kasım 2012
Açık İstihbarat
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Şu dizine dön: Fatma Sibel YÜKSEK (GÜRCİHAN)

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x