ERGENEKON EFSANESİ GÖKTÜRKLERE AİT
Türkiye Cumhuriyetine ve onun kuruluş felsefesine yönelik saldırılar dört koldan ve tam yol sürüyor. Bir merkezden düğmeye basılmış gibi, onlarca gazeteleriyle, bir o kadar televizyon kanallarında yapılan yüzlerce sözüm ona programlarla her gün Atatürk, Kurtuluş Savaşı, laiklik, cumhuriyetin kazanımları, kadın hakları, çağdaşlık, hukuk düzeni, şeriat, uzun uzun tartışılıyor
Artık Birinci Cumhuriyet-İkinci Cumhuriyet tartışmaları çok gerilerde kaldı. Kemalist-Anti Kemalist tartışmalarını da, Kemalizmin dönemini tamamlamış, demode bir fikir akımı olduğu yorumlarını da çok gerilerde bıraktık.
Avrupa Birliği yöneticileri bile benzer telkinlerde bulunmaktan çekinmiyor. Atatürk fotoğraflarının devlet dairelerinden kaldırılması fikri de onlardan geliyor, Avrupa Birliğine girmenin en büyük engelinin Kemalizm olduğu telkini de onlardan ve ülkedeki işbirlikçilerinden geliyor.
Türkiye tam bir kuşatma halinde.
Bu toz-duman içinde bir de bakıyoruz Mustafa Kemal Mustafa oluvermiş.
Bu Kurtuluş Savaşına ne gerek vardı? Biz zaten kendi kendimize kurtulmak üzereydik. denilirse bir gün, hiç şaşırmamak gerek.
Son günlerin modası ise , Kurtuluş Savaşına saldırmak. Habertürk ekranlarında günlerdir bu tartışılıyor ve Haksöz Dergisi yazarı Hamza Türkmen, utanmadan, sıkılmadan, tam bir kul-köle sadakatiyle, 23 yıldır Cumhuriyet Tarihi okuttuğunu söyleyen Prof. Dr. Nurşen Mazıcı önünde avaz avaz bağırıyor:
Kurtuluş Savaşında Türk Ordusu sadece Yunanlılarla dövüştü. Fransızlarla ve İtalyanlarla dövüşmedik. diyor. Böylece,
Onlar kendiliklerinden çekildiler, bu yüzden de biz kolay bir galibiyet aldık. demeye getiriyor. Yani Kurtuluş Savaşını da o kadar abartmayın canım
der gibi bir yaklaşım. Güya Atatürk laik bir devlet kuracağının sözünü vermiş de, bu yapı batının da işine gelmişmiş de, o günlerde komünizm ciddi bir tehdit haline dönüşmüş de, batılılar Anadoluda tampon bir laik devlet olarak Türkiyenin kurulmasına kendi çıkarları yüzünden rıza göstermeye karar vermişler de, İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar bu yüzden Türkiyeyi boşaltmışlar, çekip gitmişler, yani Atatürkün çok kolay, çocuk oyuncağı bir zafer kazanmasına olanak sağlamışlar.
Yani,
Kurtuluş Savaşını da bu kadar abartmayın canım. Orada bir tek Yunanı yendik, buna karşılık Atatürkü yere göğe sığdıramıyorsunuz
demeye getiriyorlar. Utanmazlığa bakar mısınız?
Hamza Türkmen, bir başka yazının konusu.
Bugün 22 Şubat 2009 . ZAMAN yazarı Mümtazer Türköne bir makale yazmış ve soruyor: Ergenekon Efsanesi Kime Ait?.
Oturduğunuz yerden doğrulup, Elbette Türklere ait demeyin sakın!... Siz, Mümtazer Türköneden daha mı iyi bileceksiniz?. Eğer gerçeği öğrenmek istiyorsanız, hemen internetten Zaman gazetesine girin, makaleyi sonuna kadar sabırla okuyun ve bir daha silkinin, bir daha kendinize gelin.
Mümtazer diyor ki:
1. Ergenekon bir Türk efsanesi olarak anlatılır ama doğru değildir. O bir Moğol efsanesidir. Bunun da kanıtı Cengiz Hanın tarihçisi Reşidüddinin ünlü eseri Cami-üt Tevarih isimli eserinde bir Moğol efsanesi olarak bu konuyu anlatıyor oluşudur.
2. Bir yalana çok fazla insanın inanması, sahte olanı gerçek yapmaz.
3. Türklerin çıkış efsanesi olarak anlatılan Ergenekon, bir safsatadan ibarettir.
4. Sahte masallar dünyasında mutlu bir şekilde yaşamak mümkün ama birilerini mutlu eden bu hayaller başkaları için bir kâbusa dönüşmüş ise, uyanmanın vaktidir.
5. Çocukken tarih kitaplarında bize anlatılan Göç Haritaları ile,
Ergenekon Efsanesi, Türk Tarih Tezinin sahteliklerinden geriye kalan birkaç izden sadece ikisi.
6. Ergenekon bir Türk Efsanesi olarak Kurtuluş Savaşı esnasında Yakup Kadri tarafından icat edilmiştir. Osmanlıda, Selçukluda en küçük izine rastlanmayan bir hikâyeyi, Cumhuriyet, kuruluşuyla birlikte 5 bin yılın içinde birdenbire keşfetmek ve sadece tek yabancı kaynağa dayanmak ne kadar inandırıcı? Milli Eğitim Bakanlığının bu sahtelikleri ders kitaplarından acilen temizlemesi lâzım
7. Bizim 5 bin yılın karanlığından, Moğol kabilelerinden aşırdığımız sahteliklere değil, henüz üzerinden üç nesil bile geçmemiş yakın tarihimizin gerçeklerine ihtiyacımız var. Moğol efsanesindeki kurdun izini aramak yerine, Osmanlıdan kalma haritaların ayrıntılarına bakmalıyız.
8. Bizim yeniyetme halklar gibi büyük görünmek için sahte bir tarihe ihtiyacımız yok. Osmanlıdan devraldığımız miras zaten yeteri kadar büyük.
Mümtazerin söyledikleri bunlar. Ayrıca şu görüşlere de yer veriyor:
Osmanlı form olarak bir imparatorluktu. Atatürkün kurduğu devlet ise bir ulus-devletti. Bu farklı bir formattı ve bir ulusa dayanmak zorundaydı. Ayrıca Türklerin Anadolunun çok eski kavimlerinden biri de olduğunu kanıtlamalıydı. Atatürk bu amaçla 1930larda Türk Tarih Tezini geliştirmeye çalıştı. İşte bunu sağlamak için de Yakup Kadriye Ergenekon diye bir kitap yazdırdı. İşte bu uydurma kitap nedeniyle de bizler Ergenekonun bir Türk Efsanesi olduğuna inandırıldık ama gerçek bu değil, çünkü bu efsane Moğollara aittir.
Yukarda tırnak içinde 8 madde olarak verdiğim ifadelerin tamamı, birebir Mümtazerin sözleri ve iddialarıdır. Yazar bu analizden nasıl bir senteze ulaşıyor, şimdi onu görelim:
Cumhuriyet yakın geçmişle yani Osmanlıyla bağlarını kopartmış, geçmişini binlerce yıl gerilerden gelen efsanelerde aramaktadır. (Md. 1-5).
Oysa bu efsaneyi uyduran Yakup Kadridir. Atatürkün böyle bir teze ihtiyacı olduğu için, aslında Moğollara ait olan bu efsane oradan devşirilmiş ve Türklere ait bir efsaneymiş gibi yazılmıştır. (Md. 6). Demek istiyor ki, bu durum bir sahtekârlıktır (Md.7). Emri veren de (yani Atatürk), yerine getiren de bu sahtekârlıktan sorumludurlar. Okul kitaplarından bu saçmalıklar derhal kaldırılmalıdır. (Md.6).
Böylece Atatürk ve ekibi gene ateş hattına alınmış, gene saldırı mekanizması işletilmiştir.
Şimdi gelelim işin aslına:
Zaman yazarı Mümtazer tüm suçlamalarını neye dayandırıyor? Yakup Kadrinin yazdığı Ergenekon kitabına. Güya emri veren de Mustafa Kemal. O zaman, bu fırsat kaçırılır mı? Böylece inanılmaz bir cehalet örneği verilerek, bu saldırılar yapılıyor. Görelim:
1. Mümtazer, Yakup Kadrinin yazdığı Ergenekon kitabında, bu yazarın Ergenekon Efsanesini anlattığını sanıyor. Oysa Yakup Kadri bu kitabında Kuvayı Milliyeye ait günlük yazılarını, Anadolu direnişini destekleyen yazılarını toplu olarak okuruna sunmaktadır. Kitabın Ergenekon Efsanesi ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur.
Siz komediye bakar mısınız?
Yukardaki maddeler dolusu hakaretlerin ne kadar asılsız olduğuna bakar mısınız? Bunu cehaletlerine vermeye kalksanız, oldukça zor, çünkü yazar tarih konusunda doktora yapmış bir cahil. Bunu nasıl kabul edebilirsiniz? Yakup Kadri bir teşbih yani benzetme yapmak istemiş, Anadoluda her türlü zorluğa rağmen direnen Türk halkının bu direncinin tıpkı Ergenekonda olduğu gibi başarıyla sonuçlanacağını ifade etmek üzere, direnişi destekleyen yazılarından oluşan kitabına bu ismi vermiştir, hepsi bu kadar
2. Kaldı ki Ergenekon bir Türk efsanesidir ve kanıtı da son derecede basittir. Evet Moğollar bu efsaneyi sahiplenirler ama, Tarih ciddî bir bilimin adıdır ve her yanlışı çözer. Yeter ki tarihçi denilen kişi gereken dikkat ve özeni gösterebilsin. O zaman yukardaki komik durumlara tarihçi düşmez.
Cengiz Hanın doğumu 1167. Tahta geçişi 1206. İmparatorluğunun gelişimi de Cengizle birlikte işte bu yıllar. Ölümü de 1227. Demek ki 13.ncü yüzyıldan bahsediyoruz. Cengizin tarihçisi Reşideddin bu tarihlerde, kendi yazdığı kitapta Ergenekondan bir Moğol efsanesi gibi bahsediyor. Oysa o günlerden 600 yıl kadar önce bir diğer Türk İmparatorluğu Göktürkler tarih sahnesindeler ve aynı efsane bir Türk Efsanesi olarak o dönemde de anılıyor. Nereden biliyoruz? Çin kaynaklarından. Göktürkler varken Moğollar yok. Göktürkler M.S. 552- 744 yılları arasında hüküm sürdüler ve daha sonra Çinliler tarafından tarih sahnesinden silindiler. Bu Çinliler ki Çin Seddini bile Türk saldırılarına karşı koyabilmek için inşa etmişlerdi, Türklerin savaş araç ve gereçleri üretmekteki, özellikle demiri işlemekteki maharetlerini kendi kayıtlarında sık sık zikrederler. Kılıç, bıçak, kargı gibi silahlarını özellikle Uygur Türklerinden satın alırlardı. Çünkü Türkler maden işlemede o dönemde çok ileriydiler.
3. Ergenekon efsanesi neye dayanıyor? Demirden dağı delip, yol açıp, esenliğe çıkmaya dayanıyor. Yani demir işçiliğine. Çinliler de Moğollar demiri işlemeyi bilmezlerdi diyorlar kayıtlarında. O halde, ortada delindiği iddia edilen bir dağ varsa, ki var, bunu yapanlar ancak Türkler olabilir, Moğollar değil.
4. Ergenekon Efsanesi Bozkurt efsanesiyle yan yanadır ve birbirini takip eder. Efsaneye göre çıkış yolu arayanlara yol gösterecek olan kutsal hayvan, bir bozkurttur. Çin, Türk ve Moğol kaynakları göstermektedir ki;
Türklerin kutsal bildikleri hayvan, kurttur,
Moğolların kutsal bildikleri hayvan, köpektir.
Yani eğer Ergenekon bir Moğol efsanesi olsaydı, öne düşecek olan hayvan, bir köpek olmalıydı, kurt değil.
5. Moğolların değil ama, Göktürklerin ataları demircidir. Anavatanları ALTAY ve SAYAN dağlarıdır. Türklerin bu dağlarda işlettikleri demir ocaklarındaki demirin cevherinin yüksek olması ve Türkler tarafından da mükemmel işlenmesi, o çağların savaş endüstrisinin en önemli özelliğiydi. Oysa bu çağlardan 500 yıl kadar sonra sahneye çıkan Moğollar demir işlemeyi gene Türklerden, yani Uygurlardan öğrendiler. Ne var ki, Ergenekon Efsanesini kendi efsaneleri gibi dillendirmelerinden 500 yıl önce, bu efsane o ellerde zaten söylenip duruyordu.
6. Ergenekon Destanı, Hive Hanı EBULGAZİ BAHADIR Hanın 17. yüzyılda yazdığı Şecere Türk (Türklerin Soykütüğü) adlı eserde de kaydedilir. ( Bu konularda daha fazla bilgi için, bak., Prof. Dr. Bahaeddin Ögel, TÜRK MİTOLOJİSİ, 1.cilt, sf. 59-71.).
Bütün bu bilgilerin ışığında gelin, hükmünüzü siz verin.
Dr. Orhan Çekiç
Maltepe Üniversitesi
Cumhuriyet Tarihi Bölüm Başkanı
http://www.orhancekic.com/makale.asp?id=496