Ergenekon Operasyonunda AB-D Parmağı

Genel & Güncel Konular

Re: Ergenekon Operasyonunda AB-D Parmağı

İletigönderen Başkomutan » Pzt Nis 26, 2010 19:39

Risale-i Nur'dan Ergenekon İddianamesine...

Egemen Risale-i Nur'u İslamiyet'e Ergenekon'u da Cumhuriyet'e karşı olmak adına var etti!..


Resim

Egemen Risale-i Nur'u İslamiyet'e Ergenekon'u da Cumhuriyet'e karşı olmak adına var etti!..

"Dinini, milletini seven; akıl ve ilim ölçülerine inancı olan şuurlu bir Müslüman Nurcu" olamadığı gibi, Ergenekona'da inanmaz!..

Türkiye'de adına "Ergenekon" verilen soruşturma sonrasında hazırlanan iddianame ile devam eden kovuşturmaların, ABD'li egemenin bir planı, uygulamada ise sınırlı Yahudi-dönmelerin desteğini alan Nurcuların (F.GÜLEN cemaati) olduğu konuşuldu ve yazıldı.

Ama ABD gibi yüksek teknoloji ile hareket eden bir ülkenin tüm desteğini yanına alarak hareket eden bu ikili koalisyonun, gerek oluşturdukları kamuoyu gerekse hazırlanan iddianameler de neden bu kadar çok mantık hatası yaptıkları ise hiç gündeme getirilmedi!

Adına özellikle "Ergenekon" verilerek yürütülen operasyonlar sonucu hazırlanan iddianamelerde yapılan maddi hatanın asıl kaynağı ise 4 Eylül 1990 tarihinde tabanca ile vurularak öldürülen Turhan DURSUN'un birinci basımını 1971 yılında yaptığı "Müslümanlık ve Nurculuk" isimli kitabının sonuç bölümünde yazdığı gibi, Cumhuriyet'in ilanından sonra ki tarih olan 1925 yılında, Cumhuriyet'e karşı yazılmaya başlayan ve bugünde nimetleri toplanan Risale-Nur'da aranmalıdır.

Onun için, "Ergenekon" sürecini yaşatanları ve yaşananları daha iyi anlamak adına, neden öldürüldüğü bugünlerde daha iyi anlaşılan Turhan DURSUN'un Risale-i Nur hakkında yazdığı araştırma bilgilerini kitabının "sonuç" bölümünde okuduktan sonra, 2008 yılında da "Ergenkon" iddianemesinin içeriği konusunda eğitimbilimci Mahiye MORGÜL'ün değerlendirmelerini okuyalım.

1- Said-i Nursi, Kur'an-ı Kerim ayetlerini, Peygamberimizin hadislerini, Ulu kişileri kendine alet etmekten çekinmeyen, *Fazlullah Naimi* gibi Peygamberliğini ilan etmiş kişilerin izinden giden, hiç kimsenin tenezzül etmeyeceği kadar riyakâr ve gösterişe sapan ikiyüzlü bir kişidir. Yazık ki, onun bu durumunu, Nurcuların çoğu bilememektedir.

2- Risale-i Nur, Said-i Nursi tarafından birtakım menfaatperest kişilere yazdırılan, Kur'an'ın Tefsiri olarak gösterildiği halde; birkaç suresinin bile tefsiri olmayan, üstelik saçmalıklar, mantıksızlıklarla dolu olan bir tekrarlar, hurafeler bütünüdür.

Risale-i Nur'da. öyle cümleler yer alır ki; nerede başladığı ve-nerede bittiği bilinmez. Daha doğrusu Risale-i Nur hep bu gibi cümlelerden ibarettir. Ağdalı, bozuk ve anlaşılmaz bir üslupta yazılmıştır. Cümlelerin kapsadığı fikirler, Kur'an-ı Kerim ayetlerine, Peygamberimizin hadislerine, din büyüklerinin görüşlerine ve bütün bunların yanında akıl ölçülerine tamamıyla aykırıdır. Çoğunlukla eskiden söylenegelmiş, fakat çürütülmüş ve ilmi bir değer taşımadığı ispatlanmış şeyler yazılıdır.

3- Nurcuların ileri gelenleri, yani yönetici durumunda olanları, işin içindeki sahtekârlığı bildikleri halde, sırf menfaat sağlamak için Risale-i Nur'daki deli saçmalarını, Müslüman halka birer dini öğüt, hatta kutsal birer metin olarak göstermektedirler. Bunlar, Said-i Nursi'yi Peygamber derecesinde, Risale-i Nur'u da Kur'an-ı Kerim mertebesinde göstermek için, üstadlarından aldıkları talimatı aynen yerine getirmeye çalışmaktadırlar. Bu konuda akıl almaz sahtekârlıklara bile girişmekten çekinmemektedirler. Ve ancak bu şekilde taraftar toplayabilmektedirler.

4- Onun için Nurculuk denen akım; dinimizin hiçbir şekilde kabul etmeyeceği, üstelik yurtseverliğe, ilme ve akla da aykırı olan bir akımdır.

Kısacası; dinini, milletini seven; akıl ve ilim ölçülerine inancı olan şuurlu bir Müslüman Nurcu olamaz. Bilmeden Nurcu olmuş temiz yürekli ve imanlı kimseler de Nurculuktaki sahtekârlığı öğrenir öğrenmez bu akımda kalamayacağını yazar.

Eğitimbilimci Mahiye MORGÜL ise birinci "Ergenekon" iddianamesinin ortaya çıkışından hemen sonra 27 Temmuz 2008 tarihli bir yazı yayınladı. Silivri özel mahkemesinde yargılanan Veli KÜÇÜK'ün müdafisi aynı zamanda kızı olan Zeynep KÜÇÜK'ün savunmasında da alıntı yaptığı o yazı, "Ergenekon" iddianamesi ile Risale-i Nur arasındaki benzerliklerin aynı zihniyetin, özellikle zihinleri karıştırma ürünü olduğunun kanıtıydı.

Mahiye MORGÜL "Ergenekon" iddianamesi ile "toplumsal-tarihsel belleğimizde kaos yaratılmaktadır. İddianamenin bizzat kendisi bir tür zihinsel kaos yaratma silahıdır. Sadece tutuklananlar değil, toplum olarak hepimiz aynı zihinsel saldırı altındayız. İnsan beyni olaylar arasında mantıklı matematiksel denklemler kurarak, eşleştirme yaparak zihinsel faaliyet yapar. Bu iddianamede ise, bütünsel olan hiç bir şey yok, paragraflar arasında bile bağlantı yoktur, parçalar orda burda uçuşuyor! Yani bütün iddialar beyni dağıtmak üzere kurgulanmış!

Sürekli asimetrik durumlarla insan beyni aptala döner, burada bunun amaçlandığını açıkça görüyorum. Dikkat ediniz, sayfanın başı ile sonu arasında bağ yoktur, bölümler arasında bağ yoktur, ne ile suçlandığınızın bile mantıklı bir tarifi yoktur, iddia edilenler arasında bağ yoktur, dosyanın başı ile sonu arasında bağ yoktur! Bu kadar bağlantısızlık beyinde kaos yaratır, AKIL denilen zihinsel faaliyet bağcıklarını kırar!

Yeni ders kitaplarında teşhis ettiğim de budur. Rica etsem, İlköğretim 1.Sınıf Türkçe Ders Kitabını elinize alıp bu açıdan bakar mısınız?

İddianamedeki tutarsızlıklara düzgün bir mantıkla cevap vermek mümkün değildir. Parçaları asla diğerleriyle yan yana gelemeyecek bir pazıl konulmuştur önümüze ve acaba düzeltmeyi başarır mıyım diye oynadıkça zihinde yaptığı tahribat derinleşecektir. Bence, bu bozuk pazıl aylarca sürdürülerek en zihni açık insanların bile bundan zarar görmesi, bu iddianamenin arkasındaki güçlerin istediğidir. Hedefleri, ne olup bittiğini anlamakta zorlanan bir toplum yaratmak, algılama seviyesini altının altına çekmektir. (Altı, maymunların zekâ düzeyidir.)

Önerim şudur: Böyle bir kitlesel zihin çökertme silahı ilk kez Türkiye'de bir tarihi hesaplaşmada kullanılmaktadır. Bu silahı ters teptirmek üzere; Bu iddianameye cevap vermeyi reddetmek ve gerekçesini kamuoyuna açıklamak. Çünkü: Zihinsel saldırı silahını tesirsiz hale getirmenin tek yolu, düşmana bu silahı fark ettiğini yüksek sesle söylemektir. Ancak o zaman beynimiz bunu önümüze konulmuş zehirli yiyecek olarak görür ve kendini korumaya alır. Yani pazılın bozuk olduğunu bilirsen, üzerinde hiç kafa yormazsın ve böylece beynini de tehlikeden korumuş olursun. Bununla mevzi kazanan beyin (insan), özgüveni yüksek bir şekilde, açık zihinle asıl yapmak istediği zihinsel faaliyetleri yapabilir.

Özetle: Bu iddianame aracılığıyla, toplumsal-tarihsel belleğimizi dağıtma ve zihin çökertme tehlikesi ile karşı karşıya bulunmaktayız. Bu gerekçeyle iddianameyi reddetme ve üzerinde konuşmama yolunu öneriyorum. Bir şey daha yapılabilir; İddianameyi 'Yanlışları bul' oyununa çevirmek, birbiriyle zıt olan, tarihleri örtüşmeyen, yazımsal kuralsızlıklar gibi cümle bozuklukları gibi denge bozukluklarını bulmak. İşte o zaman bu bir zeka geliştirici oyuna dönüşür, zihnimize saldıran tarafı bozguna uğratır! 'İddianamedeki Yanlışları Bul' oyununda en fazla yanlış bulan ve bize gönderenleri gazetede yayınlayarak ödüllendirmek de hoş olur.

Sonuç; sapkınlığı İslamiyet'e karşı eseri olan Risale-i Nur ile ümmet yerine vatandaşın kendi kendini idare ettiği Cumhuriyet'e karşı hazırlanan "Ergenekon" iddiaları aynı taraflarca kaleme alınmıştır.

Nasıl ki T. DURSUN Risale-i Nur için, "Said-i Nursi tarafından birtakım menfaatperest kişilere" yazdırıldığı söyleniyorsa, "Ergenekon" iddianamesinin yazımı veya ortaya çıkışı da zaman farkıyla aynı "menfaatperest" kişilerin egemen için hazırladığı ve öz itibari ile aynı olan gerici eylem planıdır...

Kullandıkları yöntem de ise insan aklının alt aydan fazla olaylar arasında bağlantı kurma yetisinin zayıflaması da vardır. Karşı durmak ise her zaman hatırlamak ve hatırlatmak olmalıdır.

Biliyorum ki basın-yayın organlarının "Ergenekon" sürecinin başında bazı sanıklar hakkında R.T. ERDOĞAN, R. AKYÜREK, O. PAMUK ve F. KORU gibi kişilere suikast planladıkalarına ilişkin yaptığı haberleri hemen hatırladınız. O kişilerin hepsi "Ergenekon" adı ile anılan kovuşturma sırasında tahliye oldu. Ama hiçbir basın yayın organı bunu yazmadı!..

Yarın da "Ergenekon" kapsamında yapılan zulüm unutulacak ve o Risale-i Nur'u yazanlar, adı "Ergenekon" gibi olan daha nice planlar yapacaktır. Onun için, lütfen birbirine eziyet etmeyen, iftira atmayan ve kan akıtmayı meslek haline getirmeyen temiz bir İNSAN nesli için unutmayın!..

Egemen Risale-i Nur'u İslamiyet'e, Ergenekon'u da Cumhuriyet'e karşı olmak adına ortaya çıkarttılar. Hedeflenen ise, İslamiyet'i ve Cumhuriyet'i kontrol etmektir!.. 26 Nisan 2010


Muammer KARABULUT
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Ergenekon Operasyonunda AB-D Parmağı

İletigönderen Başkomutan » Cum Tem 16, 2010 23:22


AB ile iştigal...


Şöyle bir soru sorsak…

Türkiye’de kaç parti var?

Her gün bazı partilerin kurulduğu bazılarının silindiği göz önüne alınırsa bu soruya doğru yanıt verebilecek kişi sayısı sanıyorum bir elin parmaklarını geçmez.

Kimi belki otuz…

Kimi elli…

Kimi de daha fazla parti adeti söyleyecektir, ama inanın bu ortaya konulan rakamların hiç biri doğruyu ifade etmeyecektir.

Sahi bunu gerçek anlamda söylüyorum.

Türkiye’de siyasetiyle, düşüncesiyle birbirlerinden farklı kaç siyasi parti bulunuyor?

Öyle rakamlar çok abartılı değil.

Hele onlu rakamlar hiç değil.

Hadi çok merak ediyorsanız söyleyim.

İki.

Nasıl diye sormanıza hiç gerek yok, bu gün ülkemizde siyasi olarak birbirinden farklı iki parti vardır.

Aslına bakarsanız isimleri de çok önemli değil.

Evet, belki gerçek parti sayısını ifade etmese bile bu gün ülkemizde iki farklı parti bulunmaktadır.

Bunlardan biri…

AB’ye girmeye can atan, onun ortaya koyduğu standartlara uyma konusunda elinden geleni yapan.

Onun emrettiği reformları yapmak için yanıp tutuşan…

Kısacası…

Egemenliğimizin kayıtsız şartsız Brüksel’e verilmesini isteyenlerin partisi.

Bir diğeri de, ülkenin Brüksel’den değil…

Ankara’dan yönetileceğini öne süren AB’ye girme sürecinden ve gümrük birliğinden vazgeçilmesini isteyen…

Ulusal egemenliğin AB’ye değil sadece millete ait olduğunu savunan parti.

Bu gün ülkemizde bulunan tüm partiler bu iki partiden birini seçmek durumundadırlar.

Hem ondan hem bundan yani her iki tarafı da idare eden, idarei maslahatcılık dönemi artık mümkün görünmemektedir.

Hem yarım hamilelik olamayacağı gibi…

AB ve aynı zamanda ulusal egemenlik yanlısı da olunamaz.

İster istemez ya birini seçeceksiniz ya da diğerini.

Bunları niye mi hatırlattım…

Geçtiğimiz günlerde yine bir partimiz “en iyi AB’cinin kendilerinin olduğunu” söylemedi mi?

Hatta bununla da yetinilmeyip “AB ile yeni bir başlangıç bile istenilmedi mi?

Bu kadarla da kalınmayıp…

Yıllar öncesinde tartıştığımız “Türkiyelilik” sözü bile tekrar tartışmaya açılmadı mı?

O zaman tekrar hatırlatmakta yarar görünüyor.

AB ne istiyor?

“Kıbrıs’tan askerlerinizi çekin.”

“Limanlarınızı açın.”

“Orduyu sivil otoritenin emrine sokun.”

“Ergenekon’da sonuna kadar gidin.”

“Kültürel çeşitliliği artırın.”

“Kürt sorunu siyasi olarak çözün.”

“Bankalarınızı satın.”

“Fabrikaları kapatın.”

Teslim olun…

Sahi; hem AB’ci, hem Vatansever olunabilir mi?


Hala inanıyor musunuz?


Nusret KEBAPÇI / 17 Temmuz 2010 Cumartesi
Anayurt





Resim

TÜRKİYE AB ÜYESİ OLMAYACAK


Frankfurter Allgemeine Sonntagszeitung Pazar günü ilginç bir Türkiye-AKP-AB analizi yayınladı. Gazetenin 8. sayfasında çıkan geniş analiz Michael Martens imzalıydı. Analizde şu yönler ön plana çıktı: “AKP üyelik süreicini, ülkenin modernleşmesi ve kendilerine karşı Kemalist elitleri ortadan kaldırma aracı olarak görüyor.

TÜRKİYE’yle ilgili Alman FAZ (Frankfurter Allgemeine Sonntagszeitung) gazesetinin yorum-haberini sunuyoruz. Analizin yayın tarihi: 11.07.2010, yayınlandığı Sayfa 8 ve Yazarı: Michael Martens... Haberin gazetedeki başlığı “En iyisi karşılıksız olanı” şeklinde kullanılmış ayrıca, “Türkiye’nin AB üyeliği ne Türkiye’nin ne de AB’nin umurunda” alt başlığı kullanılmış.

Yazı aynen şöyle:

...

Türkiye ile Avrupa arasındaki bakış açısı dünyaların birbirlerine karşı dönüşü gibi. İşin komik tarafı, Türkiye’nin İktidar Partisi AKP’nin bu anlayışı, Avrupalılar tarafından Türkiye’nin AB üyeliği uygun bulunuyor. AKP’li politikacılar üyelik sürecini ülkelerinin modernleşmesi ve kendilerine karşı Kemalist elitleri ortadan kaldırma aracı olarak görüyorlar. Onlar bu süreci her şeyden önemlisi amaçları için bir malzeme olarak görüyorlar ve nihai amaç olan üyelik mutlaka olmak zorunda değil. Yakın bir geçmişte AKP’nın tanınmış bir dış politikacısı şöyle konuşmuştu:

“Ben Türkiye’nin AB’ye üye olacağını düşünmüyorum. Ve böyle olması da daha iyi. Bizim Suriye ve İran politikalarımızı Brüksel’den onaylatmamız mı gerekir? Bu saçmadır.”

Politikacı isminin zikredilmesini istemiyor- böyle bir ifadeyi kamuoyu ile paylaşmak için biraz erken. Cidden bir ya da iki yıl sonra artık çok yakın olacak. Ondan sonra güçlü bir Türkiye ile güçlü bir AB eşit göz hizasında olabilir. Bu her iki taraf içinde daha iyi.—

Çeviri/Haber: Vedat Ali Aydın
Odatv.com




Kemalist Cumhuriyet'e olan kininiz sizi kulübenin bahçesine çoktan bağladı!..
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Ergenekon Operasyonunda AB-D Parmağı

İletigönderen Oğuz Kağan » Prş Mar 28, 2013 13:11

Ergenekon Tertibinin Utah'taki Merkezi

Ergenekon, Balyoz, Odatv gibi son dönem dijital verilerle gündeme gelen davalarda bilirkişi raporlarını hep aynı polisler hazırlıyor. Sanıklar hazırlanan raporların kendileri aleyhinde açık hatalar içerdiğini iddia ediyorlar.

BARIŞ TERKOĞLU - Savcılar da resmi bilirkişilere ya da üniversite profesörlerine değil bu polislerin raporlarına dayanarak iddianame yazıyorlar.

Peki bu raporları hazırlayan polisler eğitimlerini nerede aldı?

Ortaya çıkan sertifikalarına göre tüm raporların altında imzası bulunan Bekir Peker ve İsa Akyüz isimli komserler bilgisayar eğitimlerini ABD’nin Utah eyaletinde bulunan Access Data şirketinden aldı.

Utah Eyaleti Emrullah Uslu gibi cemaate yakın polislerin örgütlendiği eyaletlerden biri olarak sıkça gündeme gelmişti. Son dönem davalara konu olan pek çok belgenin Utah’tan paylaşıldığı anlaşılmıştı.

Adı geçen polisler başka bir nedenle de tartışmalı.

Yasaya göre dijital verileri incelemesi gereken kişiler yeminli adli bilirkişi uzmanları. Ancak davaların savcıları yeminli adli bilirkişi listesinde olmamasına rağmen raporları ısrarla aynı polislere yazdırıyor. Savcıların talep yazılarında Emniyet’ten polisleri isim yazarak istemesi dikkat çekiyor.

BALYOZ CD’LERİ ONLARA TESLİM

Bu konuda ilginç bir örnek verelim…

Taraf gazetesi muhabiri Mehmet Baransu’nun 29 Ocak 2010 tarihinde İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’na teslim ettiği Balyoz Davası CD’lerinin imajlarının alınması için soruşturma savcısı Bilal Bayraktar, İstanbul Emniyet Müdürlüğü Bilişim Suçları ve Sistemleri Şube Müdürlüğünden uzman talep etti. Bunun üzerine adları kurallara uygun şekilde yeminli bilirkişi listesinde olan Ramazan Akkan ve Ahmet Ekim ertesi gün savcılığa giderek yemin etti. Ancak Savcı Bayraktar bu isimlere sadece CD’leri kopyalattı. 1 Şubat 2010 tarihinde ise CD’ler üzerine rapor yazması için kopyalarını yine Bekir Peker, İsa Akyüz, Muhammed Bağdat ve Cengiz Koçak isimli polislere teslim etti.

Peki neden bu polisler?

İstanbul İl Adli Komisyonu Bilirkişi listesinde bilişim suçları ve CD incelemesi konusunda 65’i polis olmak üzere 156 bilirkişi bulunurken, Bayraktar neden başka bir ilden doğrudan isim vererek bu polisleri çağırdığına dair görevlendirme yazısında bir açıklama yapmadı. Üstelik Bayraktar’ın Ankara’dan isim yazarak istediği polisler büyük bir hızla yazının yazıldığı gün İstanbul Cumhuriyet Savcılığı’nda oldu.

RAPORLARDA ÇELİŞKİ VAR

Merak uyandıran bir başka soru yazdıkları raporlar nasıl?

Savcıların ısrarla görevlendirdiği söz konusu polislerin hazırladığı raporlar uzmanların raporlarıyla açık çelişki içeriyor. Balyoz davasına ilişkin verdikleri raporda adı geçen polisler CD’lerin 2003 yılında kullanılan Word ve Powerpoint sürümleriyle yazıldığını iddia etmişti. Ancak Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Profesör Coşkun Sönmez, İstanbul İl Adalet Komisyonunca adli bilirkişi listesine seçilmiş Yeminli Bilirkişi Tevfik Koray Peksayar, Amerika Birleşik Devletlerinde adli bilişim konusunda uzman bir kuruluş olan “ARSENAL CONSULTING” yazdıkları raporlarla söz konusu CD’lerin yazıldığı programların 2007 ve daha sonraki yılların sürümlerinden olduğunu gösterdi.

Benzer bir durum Odatv davası için de geçerli.

Başbakanlığa bağlı TÜBİTAK dahi söz konusu dosyaların sanıkların bilgisayarlarında oluşturulmadığını, değiştirilmediğini ve açılmadığını raporlamıştı. Ayrıca dışarıdan dosya göndermeye yarayan virüsleri tespit etmişti.

Ancak söz konusu isimler raporlarında böyle bir tespite yer vermedi.

İsa Akyüz’ün Utah merkezli Access Data’dan aldığı sertifika

HER DAVADA ONLAR VAR

Söz konusu bilirkişiler sadece Balyoz ya da Odatv davasında değil son dönem tartışılan tüm davalarda görev aldı. Ergenekon davasında Mustafa Balbay’ın tartışılan notlarının olduğu bilgisayarı, Levent Göktaş, Levent Bektaş, Hasan Ataman Yıldırım, Mehmet Haberal gibi onlarca sanığın dijital verilerini söz konusu polisler inceledi. Poyrazköy ve Amirallere Suikast Davası’nda iddianameye konu olan dijitallere ilişkin raporları aynı polisler yazdı. Balyoz davasında ikinci ve üçüncü iddianameye konu olan Gölcük ve Eskişehir’de bulunan dijitalleri adı geçen polisler raporladı.

ERGENEKON’LA YERLERİ DEĞİŞİYOR

Peki kim bu polisler?

Rapor yazan polislerden İsa Akyüz, 8 Temmuz 1979 tarihinde Kırıkkale’de doğdu. Polis Akademisi’nde 5 Ekim 1998 günü 981020 numarasıyla eğitime başlayan Akyüz, 28 Haziran 2002 tarihinde 75,68 ortalamayla mezun oldu. 11 Kasım 2003 tarihinde Konya Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Şube Müdürlüğü’nde görevlendirildi.

Ergenekon operasyonlarının başlamasının ardından Akyüz’ün yeri sürpriz bir şekilde değişti. 7 Nisan 2008 günü “bilgisayar ve diğer dijital materyallerin incelenmesi için” geçici olarak Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı’na atanan Akyüz’ün kadrosu 20 Mayıs 2009’da bu pozisyonda kalıcı hale geldi. Akyüz, bugüne kadar bütün davalarda dijital incelemeleri savcının ismen çağırmasıyla yaptı.

Akyüz’ün bilirkişiliğinin nedeni Kasım 2007’de Utah merkezli Access Data şirketinden 21 saatlik Access Data BootCamp eğitimi alması. Bu eğitim orta seviyeye denk geliyor. Akyüz bu eğitimin ardından 28 Ocak-1 Şubat 2008 arasında “Bilişim Suçları Soruşturma Teknikleri” üzerine Antalya’da 5 günlük kurs gördü.

Raporların tamamında bulunan bir diğer isim Bekir Peker ise 12-23 Aralık 2005 tarihinde Türkiye-İsrail ikili işbirliği çerçevesinde düzenlenen “Bilişim Suçları ve Adli Bilişim” eğitim programında kurs gördü. İsa Akyüz’le birlikte Kasım 2007’de Utah merkezli Access Data’dan Access Data BootCamp kursu aldı. 7-18 Şubat 2011 tarihlerinde ABD Devlet Departmanı Diplomatik Güvenlik Bürosu Antiterörizm Destek Programı sponsorluğunda düzenlenen Advance Dijital Forensics kursu gördü.

Bekir Peker’in Utah merkezli Access Data’dan aldığı sertifika

BİLİRKİŞİLİK MEVZUATI FARKLI

Davalarda kimlerin bilirkişi olarak gösterilebileceği CMK’nın 64. maddesinin 1. fıkrasında şöyle tanımlanıyor:

“Bilirkişiler, il adlî yargı adalet komisyonları tarafından her yıl düzenlenen bir listede yer alan gerçek veya tüzel kişiler arasından seçilirler. Cumhuriyet savcıları ve hâkimler, yalnız bulundukları il bakımından yapılmış listelerden değil, diğer illerde oluşturulmuş listelerden de bilirkişi seçebilirler.”

Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise şu istisnadan söz ediliyor: “atama kararında, gerekçesi de gösterilmek suretiyle, birinci fıkrada belirtilen listelere girmeyenler arasından da bilirkişi seçilebilir.”

Bilirkişi olarak görevlendirilen Bekir Peker, İsa Akyüz, Muhammed Bağdat, Hüseyin Koçer, Kemal Gökbaş, Cengiz Koçak ismindeki polisler yasanın 1. fıkrasında belirtildiği gibi il adli yargı adalet komisyonu tarafından oluşturulan bilirkişi listesinde yer almıyor. Söz konusu polisler soruşturmanın yapıldığı İstanbul’da da görevli değiller. Ankara’da görev yapıyorlar. Polisler Bilişim Şubesi’nde değil Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nda görevli. Davaların savcıları, buna rağmen söz konusu polisleri özellikle görevlendirdi. Ancak bunu yaparken yasanın emrettiği şekilde gerekçesini belirtmedi.

YURT, 28 Mart 2013
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Önceki

Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x