Ergenekon iddianamesinde somutlaşan acı gerçeğin özünü sergiliyoruz
Ergenekon savcısının Atatürk düşmanlığı...
Ergenekon iddianamesi salt Türk Ceza Yasası koşulları ve maddelerini içeren hukuk mantığıyla hazırlanmış bir iddianame değildir.
Aydınlanma, Atatürk, Atatürkçülük düşmanlığının ideolojik önyargısıyla hazırlanmıştır.
Bu iddianameyi yazanların Atatürkçülüğe düşmanlığı, iddianamenin metnine kaydolunarak açıkça dile getirilmektedir.
Savcının iddianameye egemen Atatürkçülük düşmanlığı, iddianamede bizzat savcı tarafından belgeleniyor.
Bunun kanıtını bugün kamuoyuna sergiliyoruz.
İmtiyaz sahibimiz ve yazarımız İlhan Selçuk 2001 yılı Ekim ayında Bursa Uludağ Üniversitesinde bir konferans vermişti. İddianame, İlhan Selçukun evinde bulunan konferans metnini suç delili olarak kullanmaktadır.
Bu konferansın metnini aşağıda kamuoyuna -ve okurlarımıza- sunuyoruz.
Ancak daha önce suç delili olarak gösterilen konferans metnine yönelik suçlamaları okumak, olayın çapı ve vahameti hakkında gerçekleri ortaya dökecektir.
Savcının suç delili saydığı konuşma
Ergenekon savcılarının suç delili olarak iddianameye aldığı İlhan Selçukun Aydınlanma Devrimi ve Küreselleşme adlı konuşmasının iddianameye aktarılan bölümünü aşağıda sunuyoruz (Arabaşlıklar iddianamede yoktur)
AYDINLANMA ve AKIL
Yaşamak her haliyle yaşamak, yaşamanın bilincine varmaktan geçer. Yaşamanın bilinci de aydınlanmadan geçer. Aydınlanmamış bir insan yaşayamaz. Çünkü yaşadığının bilincine ancak aklıyla varabilir insan... Aydınlanmayı özümsemek zorunda, yoksa yaşadıklarının farkına varamaz.
Günlük hayatımızın içindedir aydınlanma.
Diyelim ki arkadaş seçeceksiniz... Acaba şu anda Afganistanda çuvalın içine girmiş bir kadınla arkadaşlık etmek mümkün mü? Ya da kara çarşafın içine girmiş.. bir diyalog kuramazsınız. Ya da erkek olsun, insan o kara kaplı kitaba göre düşünmeyi yaşamak sanıyorsa yaşamıyor demektir. O öteki dünyaya şartlanmış bu dünyaya değil... Şimdi peki biz eğer bütün yaşama olanaklarım günah mıdır, sevap mıdır, acaba günah mı işliyorum, diye gözden geçirirsek ve sürekli günahların dünyasında yaşamaya devam edersek acaba yeterince yaşayabilir miyiz? Siz gençler bir seçim karşısındasınız ve bu seçimi yapmanız için düşünmeniz gerekir!.. Bakın Afganistana gittiğiniz zaman birtakım insanlarla tartışmak olanağını yitirirsiniz. Çünkü o, kara kaplı kitaba göre düşünüyor, hayatı orada görüyor, hayatına yön veren o kara kaplı kitaptır ama, hayatı yaşamak için de insanın düşünebilmesi gerekir; düşünebilmesi için de mantığı bellemesi gerekir. Mantığı bellemesi için de zaman denen şeyi, süreç denen şeyi kabul etmesi gerekir. Zamanı kabul ettiğiniz zaman, evreni kavramaya başlıyorsunuz demektir. Buna da tarih deniyor.
İLMİN DİNDEN BAĞIMSIZLAŞMASI, İNSANIN LAİKLİĞE KAVUŞMASI...
Tarih nereden başlar?
Acaba Adem ile Havvanın cennetten kovulup da dünyaya gelmesiyle mi başladı? Yoksa başka bir şekilde mi başladı?.. İnsan bir evrimle insan olmuş; vaktiyle bugünkü insan değilmiş...Fosillere baktığımız zaman şunu görüyoruz: İnsanın sürüngenlikten çıkıp da iki ayak üzerine gelinceye kadar geçen tarihsel zaman kim bilir kaç milyon yıl?..
Bir an düşünün, bir de birkaç milyon yıl düşünün! Ve arkadaşlar insan, insansı insan, dört ayak üzerinde yürürken tarihin bir döneminde yaşarken içlerinden bir tanesi iki ayağının üzerine dikilmiş... Bir insan sürüsü ovada ve dört ayak üzerinde, içlerinden bir tanesi ayağa kalkıyor, onun fosillerini bulmuşlar, ona pitekantropus erectus diyorlar. Erectus dikilen, ayakta duran demek... İşte o ayağa kalkan insanı muhakkak parçalamışlardır. Çünkü düzene aykırı davrandı. Ama insan öyle insan oldu. Hep başkaldırarak...
Tarihi başından sonuna saydamlaştırmak insan aklının ürünüdür...
Şunu düşünelim, biz aydınlanmanın ne demek olduğunu bilmek istiyorsak insanın insanlaşması yolunda en büyük devrimdir diye niteleyebiliriz. Deriz ki ilmin dinden bağımsızlaşmasıdır, insanın da laikliğe kavuşmasıdır. Bu kadar basit...
LAİKLİK İÇİN, CUMHURİYET İÇİN, ATATÜRK İÇİN, DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI İÇİN MÜCADELE ETMEK ZORUNDAYIZ...
Burada on binlerce insanın yaşadığı üniversitede eğer hayatı güzelleştirmek istiyorsanız, Mustafa Kemal ATATÜRKün Türkiyeye kazandırdığı aydınlanmanın, beyinsel gözeneklerinize işlemesi gerekir, bunun başka bir yolu yoktur. Çünkü dünyada kabul edilen budur. Eğer o aydınlanma yasaları TCde geçerli olursa, kadını çarşafa sokup köleleştiren kocanın ya da erkeğin de buna saygı duyması gerekir, buna saygı duydukça kendi eşine saygı duymuş demektir. Bırakın onu kendi insanlığına saygı duyması demektir.
Bunun demokrasisi yok, Örtüneceğim diyen kadının demokrasi ile insan hakları ile falan en küçük bir ilişkisi yoktur. İnsan özgür olacaksa, eğer kadın özgür olacaksa saçlarını rüzgârda savurabilmeli. Saçlarını rüzgârda savuramayan bir kadın özgür değildir, o bir hapishanenin içindedir...
Siz hayatın içinde sadece kendi geleceğinizi değil, çocuklarınızın da geleceğini sağlamak için, Atatürk düşmanlarıyla Mustafa Kemale kan davası güdenlerle, bu karanlığın şeytanlarıyla, bu zavallı, aklını kullanamayan kişilerle mücadele etmek zorundasınız.
Laiklik için, Cumhuriyet için, Atatürk için, demokrasi ve insan hakları için mücadele etmek zorundasınız...
Yoksa birileri gelir sizleri de ortaçağ yaratıklarına çevirir.
1923 DEVRİMİNDEN YANAYSANIZ YERİNİZ BELLİDİR, MUSTAFA KEMAL ATATÜRKÜN YANIDIR...
Emperyalizm diye bir şey var, bakın 20. yüzyılda 2. Dünya Savaşı ortaya çıktı, bunlar neden çıktı? İlkel insanlar savaşırlar değil mi? Tarihte gördüğümüz o. Ama savaş gelişmişlerin ürünü oluyor. 1. Dünya Savaşı çıktı, 10 milyon insan öldü. Avrupada 2. Dünya Savaşı çıktı, 40 milyon insan öldü.
Nasıl oluyor bu?
Dünyayı paylaşmak istiyorlar. İnsanın hırsı sonsuz. Bunlar aydınlanmış insanlar onu da söyleyeyim. İnsanın aydınlanmasıyla da her şey bir çözüme ulaşmış değil. Aydınlanmadan sonra bir de SOSYALİZM var. Konuşmadık bugün. İnsanların ürettiklerini hakça paylaşmaya razı olmaları diye bir erdem, bunun adı sosyalizm, öbürünün adı kapitalizmdir...
Devrim anlık bir şey değil.. Fransız Devrimi için 1789 derler, bizimki 1923 devrimidir... Devrim devam ediyor.
Eğer 1923 devriminden yanaysanız yeriniz bellidir, Mustafa Kemal ATATÜRKün yanıdır.
Karşıdevrimcilere karşı devrimi sürdürmek çok zor, çünkü demokratik içerik içinde sürdürmek çok zor... Şimdi şu anda devrim devam ediyor, siz o devrimin heyecanını duyuyor musunuz, ona bakın. Bakın içimizde 68liler var, onlar devrimin heyecanını duyuyorlar...
1923 AYDINLANMA CUMHURİYET DEVRİMİDİR.. CUMHURİYET İLE DEMOKRASİ KARŞI KARŞIYA DEĞİLDİR...
Ben diyorum ki Aydınlanma bilimin dinden, insan aklının da her şeyden özgürleşmesi demektir...
68li gençleri ne zaman buldu? Yeryüzünde sosyalizmin yükselişi, bütün insanlık yeryüzünde sosyal adalete kavuşacak diye bir heyecan dalga dalga ortalığı sararken Sovyetlerde, Fransada, Almanyada, İngilterede... 2. Dünya Savaşından sonra Asyada ve Afrikada böyle bir dalgalanma oluyordu, o sırada Türkiyedeki gençlik de o rüzgârlar içinde rüzgârlandı. Sonra tersine bir şey geldi, kapitalizm ve Amerikanın tam egemenliği... Aydınlanmanın bilincine varmayan insanın mutlu olması mümkün değil...
Arkadaşlar bakın, 1923-2001... Cumhuriyeti biz benimsedik. Anadolu benimsemiştir arkadaşlar Cumhuriyeti... Anadoluda Cumhuriyeti yıkmak için çok oyunlar sahneye konuldu, bunlardan biri irtica, biri terör...
İngiltere krallık, ama, demokrasi. Ne yapmışlar? Krallığın yetkilerini sıyırmışlar, din devletini dışlamışlar, krallık göstermelik törensel olarak duruyor ama memleketi onlar yönetmiyor. İran da cumhuriyet, ama, demokrasi var mı? Din devleti, ortaçağ devleti! Kavramları birbirine karıştırmayalım.
En büyük demokratik devrim, bütün Türk tarihinde, İslam dünyasında, 1923 Aydınlanma Cumhuriyet Devrimidir. O, demokrasidir arkadaşlar. Cumhuriyet ile demokrasi karşı karşıya değildir. Çünkü din devletini yıkmış, kadına özgürlük vermiş, yani en büyük demokratik devrimdir.
İddianame ne diyor?.. Suçlamanın içeriği nedir?..
Savcı Zekeriya Özün delil olarak kullandığı konferans metnine ilişkin suçlamaları:
Aramalar sırasında şüpheli İlhan SELÇUKtan ele geçirilen ve Uludağ Üniversitesi öğrencilerine yönelik olarak şüpheli İlhan SELÇUK tarafından 2001 yılı Ekim ayında Rektörlük binasında verilmiş olduğu anlaşılan Aydınlanma Devrimi ve Küreselleşme isimli konferansa ilişkin yazının incelenmesinde özetle:
Şüpheli İlhan SELÇUKun bu konferansı ile diğer yazı ve konuşmaları birlikte değerlendirildiğinde;
Şüpheli İlhan SELÇUKun düşünce yapısı olarak Aydınlanmanın ancak akıl ve bilimle olabileceğini, dinin aydınlanmanın önünde büyük bir engel teşkil ettiğini, kadının özgür olabilmesi için saçının rüzgârda savrulması gerektiğini, evrim teorisinin bilimsel olarak kanıtlanmış kesin bir gerçek olduğunu, aydınlanmanın yeterli olmadığını, sosyalizmin egemen olması gerektiğini, Türkiye için en büyük tehlikenin mevcut iktidarların olduğunu, TBMMnin çıkardığı yasalar ve hükümetin icraatlarıyla Cumhuriyetin kurumlarının ve kazanımlarının tek tek elden gittiğini, türban konusunda yapılan anayasa değişikliği ile adım adım dini kuralların devlet yapısına hâkim olmaya başladığını, YÖKün ve Cumhurbaşkanlığının elden gittiğini, kalelerin kaybedildiğini, bu gidişin neticesinde Türkiye Cumhuriyetinin Ilımlı İslam Cumhuriyeti olacağını iddia etmekte ve her fırsatta bu düşüncelerini kendisini dinleyen ve okuyan kişilere aktarmaktadır.
Ayrıca, şüpheli İlhan SELÇUK, her fırsatta bu gidişata son verilmesi gerektiği ve bunun yolunun da mevcut iktidar partisinin kapatılması, ekonomik krizin çıkması sonrasında kaos ve kargaşa ortamında askeri müdahale için gerekli zeminin oluşarak silahlı kuvvetler içinde hiyerarşik yapıya uymayan kendince ERGENEKON terör örgütünün amacına hizmet ettiğini düşündüğü bir kısım genç subayların askeri bir müdahale ile yönetimi ele geçirmesi ile mümkün olabileceğini ileri sürmektedir.
Bu düşüncelerini hem gazete köşesinde, hem de değişik ortamlarda düzenlenen açık veya gizli yemekli toplantılarda Türkiyenin kaderine hükmedebilecek, etkin ve yetkin kişilerin bulunduğu yerlerde dile getirmekte ve yönlendirici konumunu en iyi şekilde örgütün amacı doğrultusunda kullanmaktadır.
(İddianame s.1757 - 1759dan aynen alınmıştır)
Son söz
Bu sayfada hukuksal ve tarihsel iki belge yayımlanmış bulunuyor.
Bunlardan biri Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz ve arkadaşlarının iddianameden aktarılmış suçlamasıdır.
İkincisi, suç delili diye iddianameye alınan, İmtiyaz Sahibimiz İlhan Selçukun 2001 yılı Ekim ayında Bursa Uludağ Üniversitesinde yaptığı konuşmasıdır.
Açıkça görüldüğü gibi Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz ve arkadaşları, Atatürkçülüğü anlatan yasal bir konuşmanın metnini suç delili olarak görüyor. Ortada iki olasılık var. İddianameyi hazırlayanlar ya okuduğunu anlayıp değerlendirebilecek akıl ve bilgi yetilerine sahip değildir...
Ya da Atatürk ve Atatürkçülüğe düşmandır...
Mesleğe başlarken üstlendiği görevin ve ettiği yemininin zıddına bir misyonun adamı olmuştur.
Ve savcılık makamını bu düşmanlığın pusulasında kullanmak için vasıta yapmaktadır...
Bu iki olasılıktan ikisinin de tarifi mümkün olmayan bir vahametin yargı saflarına sızdığını vurgulamaktan başka anlamı olamaz.