
Sinan OĞAN - TÜRKSAM Başkanı
Türkiye ile Ermenistan arasında ilk önemli diplomatik belge 10 Ekim 2009 tarihinde İsviçre’nin Zürih kentinde zoraki de olsa imzalandı. İmza töreni gecikmeli yapıldı. Zira tören sonrasında tarafların yapacakları basın açıklamasında isim vermeden Dağlık Karabağ vurgusuna yer verilmek istenmesi protokollerin imzalanmasını riske soktu. Törenin yapılacağı saatlerde Haber Türk Tv’de canlı yayında iken bu krizin Dağlık Karabağ konusunda çıkmış olabileceği analizinde bulunduk. Ayrıca çözümün de yine Türkiye’nin tavizi ile çözülebileceği öngörüsünde bulunduk ve maalesef bu öngörümüz de doğru çıktı.

Bizi haklı çıkaran bu analizleri yaparken ne kahve falına bakmıştık, ne de duyulmak isteneni söylemek gibi bir görev edinmiştik. Bizi bu şekilde düşünmeye iten sebep bölgeyi kendi diliyle takip etmemiz, bölge dengelerini ve gerçeklerini yakından analiz etmemizle ilgiliydi. Bundan sonraki süreci analiz ederken de benzer endişeleri taşıdığımızı belirtmek durumundayız. Zira Türkiye’nin Ermenistan Açılımı politikası bir iyi niyetler silsilesi üzerine kurgulanmıştır. Ancak dış politikada iyi niyet her soruna çare olamamaktadır. Özellikle Ermenistan gibi tarihsel nefret baskısı altında yoğrulmuş bir ülke ve Dağlık Karabağ gibi çok taraflı bir sorun ile karşı karşıya bulunduğumuzu dikkate aldığımızda iyi niyetten çok daha fazlasına ihtiyaç duyulmaktadır. Hal böyle olunca da “Türkiye’nin komşularla sıfır sorun politikasına karşılık Ermenistan’ın komşulara sıfır taviz veren politikası”nın devreye girdiğini görmekteyiz. Hal böyle olunca da bölgede tek taraflı barış girişimleri ve tavizlerle barışın sağlanması oldukça güç gözükmektedir. Hatta zoraki barışın ileride daha büyük sorunlara ve hatta sıcak çatışmalara da sebebiyet verebileceğini belirtmeliyiz.

Dağlık Karabağ Türkiye için de son derece önemlidir. Zira Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Bakü’de Azerbaycan halkına ve yönetimine açık bir garanti vermiş ve Dağlık Karabağ’da işgal sona ermediği sürece sınırların açılmayacağını söylemiştir. Benzer bir şekilde Azerbaycan’da ön şartı Dağlık Karabağ konusu oluşturmuştur. Azerbaycan Devlet Başkanı İlham Aliyev Moldova görüşmesi sonrasında basına verdiği demeçte Türkiye’nin verdiği söze güvendiğini belirtmekle beraber barışın aslında çok da yakın olmadığına vurgu yapmaktadır. Aliyev’e göre “her konuda anlaşma sağlanmadan hiçbir konuda anlaşma sağlanamaz” Dikkat edilirse her üç ülkenin bu alandaki en temel meselesi Dağlık Karabağ konusudur ve böylesi çetrefilli bir konunun da kısa bir sürede çözülmesi kolay değildir.

Nisan 2010 tarihi geldiğinde ve Ermenistan hala çekilmemiş olduğunda Ermenistan’a neden hala çekilmedin baskısı yapılmayacak bilakis Türkiye’ye neden hala protokolleri meclisten geçirmedin baskısı gelecektir. Türkiye’nin Dağlık Karabağ sorununda ilerleme olmadan sınırları açması Azerbaycan ile ilişkilerimizi bozacaktır. Bu durumda Ermenistan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinde tehdit olarak yer alan Türkiye ile Azerbaycan arasındaki müttefiklik ilişkisi bozulmuş olacaktır. Yok, eğer Türkiye protokolleri onaylamayıp sınırları açmaz ise bu durumda başta ABD olmak üzere 1915 yılı olaylarını “soykırım” olarak niteleyecektir. Bu durumda da Ermenistan Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinde yer alan hedefine ulaşmış olacaktır. Her iki durumda da kaybeden ülkeler Azerbaycan ve Türkiye; kazanan ise Ermenistan olacaktır. Bir başka önemli husus da bundan ibarettir ki, bu zorlu süreçte Türkiye ve Azerbaycan arasındaki ilişkilerin bozulmamasına dikkat etmek gerekmektedir. Her ne olursa olsun Ankara ve Bakü arasındaki diyalog ve güven sürecinin devam ettirilmesi gerekmektedir. Aksi takdirde Ulusal Güvenlik Strateji Belgesinde hedef alınan bu dostluk ilişkisin zarar görmesi Türkiye ile Azerbaycan'ın kaybı ile neticeleneceği gibi Ermenistan'ın da amacına ulaşmasını sağlayacaktır.
TÜRKSAM