Ertuğrul Özkök türbanı modernleştirme görevlisi mi?
Bir zamandır bazı insanlar türbanın "modernleştirilmesini" kendine görev edindiler.
"Bazı insanlar" kaçamak bir ifade olacağı için, bu terimi konuyu kişiler temelinde ele almamak için kullanmış olsam da, isim vermek sanırım daha doğru olacak.
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök, her nedense türbanın yeni şekiller alması konusunda toplumsal bir misyon üstlenmek istiyor gibi.
Bunu toplumda "uzlaşı modeliteleri" adına yapıyorsa, komik olmanın yanı sıra, bunu her türlü siyasal, toplumsal ve sosyolojik disiplinin altına düşmekten başka bir hizaya oturtmak, maalesef, mümkün olamıyor.
Dünyada kırma kültür yaratmaya çalışmanın misyonerliğini Türkiye adına asla doğru bulmuyorum. Türban bir modeldir.
Tüm toplumsal sistemler tarihsel gelişimleri içersinde modeller oluştururlar. Türban, hangi şekli alırsa alsın, kadının bedensel olarak kapanmasının önemli bir parçasıdır ve üstüne üstlük sofistike bir modeldir. Sofistike olması, geleneksel kapalılıktan farklı olarak, daha bilinçli, seçilmiş ve hedefli bir kapalılığı temsil etmesinden ileri gelir.
Ve, kadının sosyal ortamlarda tamamen kapalı olmasının modelidir. Türban öyle de bağlansa, böyle de bağlansa, çiçekli veya çiçeksiz de olsa değişen birşey yoktur.
içeksiz de olsa değişen birşey yoktur.
Türbanın modernleştirilmesinden anlaşılan eski Hollywood filmlerinde spor araba içinde hafif bir eşarpla başını örten kadınlara benzetilmekse, bu iki durum tamamen farklı kodlar içeren, birbirine geçisi olmayan durumlardır.
Hollywood filmindeki kadın bedeninin liberal sınırlardaki hareketliliğinin, serbestliğinin ve sere serpeliğinin bir parçasıdır. Bizdeki mesele ise, kadının dini inanç nedeniyle tümüyle kapalı kalmasıdır.
Abdullah Gül, "Bayanların bireysel tercihleri" diyor. Elbette. Mülki alanda temsil edilmedikleri sürece. Mülki alanlar toplumsal modeliteleri gösteren tarihsel vektörleri içerirler ve geçerlilikleri çoğu zaman yüzyıllar alır ve bu durum toplumsal gelişim açısından hayati derecede
gelişim açısından hayati derecede önemlidir.
Mülki alan, bireysel bir alan değildir. Mülki alan Avrupa'da da bireysel bir alan değildir. Mülki alanda fonksiyon sahibi olmak isteyen bireyler, mülki alanın taşıdığı tarihsel vektörleri, sadece şekilsel olarak olsa bile zedeleyecek tercihleri konusunda diretmemeyi, kişisel bir mesele olarak görmeyecek kadar, o mülki alanın kuralları ile kendilerini özdeşleştirmeyi kabul ederler.
Mülki alanlar, zira, tarihsel vektörler ekseninde, toplumsal gelişim modellerini belirlerler. Buralarda bireysel tercihler konusunda diretmek, üstelik bundan kişisel kırgınlık çıkarmak, ziyadesiyle duygusal bir tutumun ifadesidir.
Ve, üst derecede bir bencillik, üst derecede bir mülki alan sorumsuzluğudur.recede bir mülki alan sorumsuzluğudur. Üst derecede bir toplumsal sorumsuzluktur.
Kaldı ki, kadının kapalı kalması modelitesi, alt sosyal sınıflardaki kadınları toplumsal gelişim anlamında dezavantajlı ve bağımlı bir pozisyona sokmaktadır.
Nitekim Arap ülkelerinde üst sınıf kadınları rahat yaşayabilse de, sosyal donanımı olmayan diğer kadınlar kadını sınırlandıran siyasal ve hukuksal bariyerler nedeniyle zor durumdadır.
Dolayısıyla, Türkiye'nin bir toplum olarak meselesi, türbanı sulandırmak, yeni modeller yaratmak değil, toplumsal gelişimin sağlıklılığını devam ettirmek için mülki alanı korumaktır.
Ayrıca, bu işi Ertuğrul Özkök'ün üstlenmesi garip bir durumdur.
Hatta bence, kendisi etkilemeye çalıştığı camiada Ertuğrul Özkök değil, "Doğan Grubu"dur. Psikolojik bir entegritesi dahi yoktur söylediklerinin.
Uyarmak tabii ki, bana kalmadı ama bu konuya girince yazmadan edemedim.
kaynak
http://www.gazeteport.com
safiyeusul