Tüm Türkiye’yi örümcek ağı gibi kuşatan Ergenekon adı verilen soruşturma, Temmuz 2007’de Ümraniye’de bir gecekondunun çatı katında bulunan el bombalarıyla başlamıştı. Dalga dalga yayılan operasyonlarda insana, “Hadi canım sende” dedirtecek birbirinden farklı kutuplarda birçok isim gözaltına alınıyor, darbe ve suikast planlarının içinde oldukları öne sürülüyordu. Zamanla 3 iddianame yazıldı, davalar açıldı. Soruşturma ise halen sürüyor. Bu yazıda amacımız, Ergenekon soruşturmasını irdelemek değil. Ancak bu soruşturma kapsamında ele alınan ve en az Ergenekon kadar kafa karışıklığı yaratan bir başka olayı; Erzincan’da aralarında MİT görevlileri ile askerlerin de bulunduğu kişilerin tutuklanmasına yol açan soruşturmayı ele alacağız.
Polis ve askerden çelişkili raporlar
Ergenekon soruşturmasının başladığı ve daha adının dahi konmadığı günlerde Erzincan’da göreve henüz başlamış Başsavcı İlhan Cihaner, İsmailağa cemaatine ilişkin 2 Kasım 2007’de başlattığı bir soruşturmayı yürütüyordu. Soruşturma, Cihaner’in katıldığı il güvenlik toplantılarında asker ve polis yetkililerinin, “İsmailağa cemaatinin ilimizde yürüttüğü irticai faaliyetler izlenmeye devam edilmektedir” şeklindeki değerlendirmeleri nedeniyle başlatılmıştı.
Kendisi dışında Vali, İl Emniyet Müdürü ile İl Jandarma Alay Komutanı’nın da bulunduğu ikinci toplantıda da, “İlimizdeki İsmailağa cemaatinin irtticai faaliyetleri sürmektedir. Evlerde medrese eğitimi verilmekte, kız çocukları okula gönderilmemektedir” şeklinde bir istihbarat dile getirilmiş, iddialara konu bazı evlerin adresleri de konuşulmuştu. Toplantı sonrasında Cihaner, Erzincan polisinden söz konusu adreslerle ilgili çalışma yapıp rapor vermesini istedi. Birkaç gün sonra raporda, belirlenen adreslerde iddia konusu olayın geçmediği yazıyordu. Bunun üzerine Başsavcı, aynı araştırmayı İl Jandarma Alay Komutanlığı’ndan istedi. Jandarmadan gelen rapor ise emniyeti yalanlıyordu; medrese eğitimi verilen evlerin tespit edildiği yönündeydi.
Bakanlar, milletvekilleri, işadamları dinlemelerde
İki kurumun farklı raporlar vermesi üzerine Cihaner, Jandarma’dan konuyu takip etmesini talep etti. Jandarma’nın yaptığı çalışmalar bir süre sonra detaylı bir araştırma raporu olarak Cihaner’in önüne geldi. Raporda, İsmailağa cemaatinin Erzincan içindeki örgütlenmesi, cemaat içinde kimin ne tür görevlerle bulunduğu, cemaatin hangi vakıf ve derneklerle ilişkisi olduğu, mali yapısı, 4-6 yaş arası çocuklara medrese eğitimi verilen ev adresleri gibi konular birer birer anlatılmıştı. Bu rapor üzerine konuyla ilgili bir soruşturma açan İlhan Cihaner, mahkemeden de dinleme kararı aldırdı. Telefon dinlemelerine takılan konuşmalardan, cemaatin Erzurum ve İstanbul’daki yöneticilerine ulaşıldı.
İşte bugün yaşadığımız ve ne olduğunu tam olarak çözmekte zorlandığımız olaylar dizisinin fitili de tam o günlerde ateşlendi. Kapsamı genişletilen dinlemelere, -isimlerini zikretmeyeceğimiz - hükümet partisi AKP’ye mensup bakanlar, milletvekililleri, belediye başkanları, partiyle ilişkili işadamları ya da bürokratların da takıldığı öne sürülüyor. Yine iddiaya göre kaydedilen konuşmalarda cemaat faaliyetlerinin yanı sıra, rüşvet pazarlıkları, ihaleleler, komisyonlar, usulsüzlükler ve tehditler dile getiriliyor.
Polisin ilginç zamanlaması
Soruşturma operasyon aşamasına gelince savcılık, jandarmayla birlikte düğmeye basma kararı alıp tarih belirledi. İsmailağa cemaatinin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu’nun yaşadığı İstanbul başta olmak üzere Erzurum, Gümüşhane, Kars, Bayburt, Kayseri, Van, Trabzon, Bursa, Çankırı, Sakarya, Konya, Ağrı, Iğdır, Tokat ve Ordu’da operasyon yapılması için hazırlığa başlansa da operasyondan bir gün önce, yürütülen soruşturmanın gizlendiği Erzincan ve Erzurum emniyeti ilginç bir şekilde, kendi illerinde İsmailağa cemaatine operasyon düzenledi. Bunun üzerine savcı Cihaner’in planladığı operasyon mecburen ertelendi ve bir süre sonra yeni bir tarih belirlendi. Ancak iki ilin emniyeti, bu ikinci operasyondan yine bir gün önce Erzincan Savcılığı’nın belirlediği adreslere “şok” baskınlar yapıverdi. Bu gelişmeler üzerine “Acaba köstebek mi var?” sorularının yanıtı kısa zamanda ortaya çıktı; Başsavcı Cihaner’in de telefonu dinleniyordu!
Polisten gizlenen operasyon
Emniyetin yaptığı operasyonlar iddiaya göre Erzincan Başsavcılığı’nın, jandarma ile birlikte yürüttüğü soruşturmayı baltalamak için yapılmıştı. Bu iddianın delili de, dinlemelere takılan telefon kayıtlarında cemaat üyesi bir kadının baskın yapılacağını önceden haber vermesiydi. Bir başka telefon dinleme kaydında ise cemaat üyeleri, “Bizim soruşturma dosyası Erzurum’a alınacak” bile diyordu. Nihayetinde, telefon kullanılmadan, polisten gizlenerek, yüzyüze yapılan haberleşmeler sonucunda, 23 Şubat 2009 tarihinde İsmailağa cemaatine yönelik operasyon gerçekleştirilebildi. “Bir şekilde engelenmeye çalışıldığının” hissedilmesi nedeniyle sadece Erzincan’la sınırlı tutulan operasyonda ilk aşamada 9 kişi gözaltına alındı. Bazıları, “suç işlemek amacıyla örgüt kurmak” ve “örgüte üye olmak” suçlamarıyla tutuklandı.
İrticayla Mücadale Eylem Planı
Bu olaylardan birkaç ay sonra, Ergenekon soruşturması sırasında basına sızan belgeler, eylem planları, andıçlar nedeniyle başı dertten kurtulmayan Genelkurmay, bir kez daha manşetlere yerleşti. 12 Haziran 2009’da, Taraf gazetesinde “İrticayla Mücadele Eylem Planı” olarak kamuoyuna mal olan bir belge manşetten yayımlandı. Altında imzası olan Albay Dursun Çiçek tarafından hazırlandığı öne sürülen planda, AKP ve Fethullah Gülen cemaatini yıpratmayı amaçlayan bazı planlardan bahsediliyordu.
Belgenin sahte mi gerçek mi olduğuna ilişkin tartışmalar halen sürerken, bir ay sonra Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner hakkında, cemaatlerle ilişkili ve hükümet yanlısı olarak bilinen bazı basın organlarında haberler çıkmaya başladı. 20 Temmuz 2009 günü Yeni Şafak gazetesinde yer alan ilk haberde, İrticayla Mücadele Eylem Planı’nın Erzincan’da uygulamaya konulduğu öne sürülüyordu. Bu iddiaya konu olan olay ise İsmailağa cemaatiyle ilgili soruşturmaydı. Yeni Şafak’ın haberi benzer görüşteki yayın organları tarafından büyütülerek verildi. Bu arada, İrticayla Eylem Planı’nı kamuoyuna duyuran Taraf gazetesindeki haberde, planın 2009 Nisan’ında hazırlandığını belirtmekte fayda var. Bu planla ilgili yürütüldüğü öne sürülen İsmailağa cemaati soruşturması ise 200 Kasım’ında başlatılmıştı.
Başsavcıya soruşturma
Bu arada Savcı Cihaner, cemaat lideri Mahmut Ustaosmanoğlu ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın da aralarında bulunduğu 235 kişiyi kapsayan bir “şüpheliler” listesi hazırladı. Şüpheliler arasında eski Orman Bakanı Osman Pepe, eski Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler, Yeni Şafak gazetesi sahibi Ahmet Albayrak, Cübbeli Ahmet Hoca olarak bilinen Ahmet Mahmut Ünlü de vardı. AKP’ye yakın cemaatler ve bu kadar çok ismin bir arada geçtiği bir soruşturma yürütülünce Adalet Bakanlığı da devreye girmekte gecikmedi ve Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner hakkında idari soruşturma başlattı. Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın yürüttüğü soruşturmanın gerekçesi; basında çıkan ve ihbar kabul edilen haberlerdi.
Dosya elinden alındı
Bu arada Fetullah Gülen cemaatine yönelik bir soruşturma daha başlatan Cihaner’in İsmailağa soruşturmasında zanlı listesinde yer alan ve 16 ile yayılacak operasyonlara başlanacağı aşamada, Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığı devreye girerek, soruşturmanın kendi yetki alanında olduğunu belirtip dosyayı Erzincan’dan almak istedi. İki zanlının dinlenen telefon görüşmesinde dosyanın Erzurum’a gideceğine yönelik konuşmalar yapıldığı da çok önceden tespit edilmişti. Savcı Cihaner bu girişime karşı çıktı . Birdenbire iki savcının karşı karşıya kaldığı bir durum ortaya çıkmıştı. Özel Yetkili Erzurum Başsavcısı Osman Şanal’ın dosyayı istemesine neden olan “şey” ise İsmailağa cemaatinin “silahlı bir örgüt” olduğunu öne süren imzasız bir ihbar mektubuydu. Osman Şanal, bu imzasız mektuptan yola çıkarak soruşturmanın kendi yetkisi alanına girdiği iddiasıyla, dosyayı istiyordu. Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner ise grubun “silahlı” olmadığını savunarak, soruşturmayı kendisinin yürüteceğini belirtiyordu.
İhbar mektuplarını zanlılar mı gönderdi?
Cihaner’in dosyayı vermek istememesinin nedeni, “ihbar mektubunun, dosyanın Erzurum’a gönderilmesini isteyen şüphelilerce gönderildiği” iddiasıydı. Çünkü İsmailağa cemaati soruşturmasının zanlılarından Mehmet Turan, daha dosya Erzurum Özel Yetkili Savcılığı’nca istenmemişken, 10 Mart 2009’da yaptığı görüşmede “Dosya Erzurum’a gidiyor” demişti.
Ancak Cihaner, soruşturduğu dosyanın Erzurum’a gitmesini engelleyemedi. Erzurum Savcılığı, 235 sanık hakkında soruşturma yürütülmesine rağmen sadece 13 kişi hakkında dava açmakla yetindi. Üstelik işin daha da ilginci, cemaatin “silahlı örgüt” olduğunu ihbar eden bir imzasız mektuba dayanarak dosyayı isteyen Erzurum Özel Yetkili Ağır Ceza Savcısı Osman Şanal’ın açtığı davada “silahlı örgüt” iddiası yer almadı!
Tesadüf bu ya; Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in 2009 yılı başında açtığı Fethullah Gülen cemaatiyle ilgili soruşturmada da yine aynı gelişme yaşandı. Gülen cemaatiyle ilgili soruşturma sürerken yine bir ihbar mektubu gönderildi ve bu grubun da “silahlı” olduğu öne sürüldü. Bunun üzerine Erzurum savcılığı yine dosyayı istedi. Erzincan Başsavcısı Cihaner, Erzurum’un ısrarına rağmen dosyayı göndermeyerek ordu içinde ve yurt çapında Gülen grubunu soruşturmaya devam etti. Cihaner, yürüttüğü Fetullah Gülen cemaati soruşturması kapsamında MİT’e, Hava Kuvvetleri Komutanlığı ile İstanbul ve Ankara savcılıklarına yazı yazarak bilgi de istedi.
Başsavcıya dava
Bu gelişmelerden sonra devreye yine ihbar mektupları girdi… “Sağduyulu Bir Grup Erzincanlı, Duyarlı ve Mağdur Bir Vatandaş, İkram Çamur ve Hakan Vural” imzalarıyla gönderilen ihbar mektuplarına dayanılarak başlatılan soruşturma sonunda İlhan Cihaner hakkında dava açıldı. Yürüttüğü Fethullah Gülen soruşturmasını gizlemek, kullandığı 2 günlük iznini kullanmamış göstermek ve adliye lojmanlarının bahçesinde imara aykırı kameriye yaptırmak gibi suçlamalarla Cihaner’e, “görevi kötüye kullanmak, imar kirliliğine neden olmak, resmi belgede sahtecilik” yapmak iddialarıyla 26 yıla kadar hapis istemiyle dava açılmış oldu.
Anımsatmakta fayda var: Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı İlhan Cihaner’in adı HSYK ile hükümetin karşı karşıya geldiği, Temmuz ayındaki kararname krizinde de gündeme gelmişti. Adalet Bakanlığı’nın Başsavcı Cihaner’in görev yerinin değiştirilmesi istemi kurul tarafından yerinde görülmemiş ve Cihaner Erzincan Başsavcılığı’nda kalmıştı. Ve elbette Ergenekon soruşturmalarını yürütüen hakim ve savcılar üzerinden kıyamet koparan hükümet yanlısı medya organlarında Cihaner’le ilgili herhangi bir bilgi kırıntısı bile yer almamıştı.
Silahın yanına sim kart da atılmış!!!
Bu gelişmeler olurken 27 Ekim 2009 günü Erzincan Emniyeti’ne Çatalarmut köyü mevkiindeki Göyne Baraj Gölü’nde silah ve mühimmat olduğuna dair bir ihbar yapıldı. İddiaya göre ihbarı yapan kişi, İsmailağa cemaati soruşturmasının zanlılarından biriydi. Ve ilginç bir şekilde ihbarı alan kişi de, adı emniyet içinde Fetulahçı cemaatle birlikte anılan polislerden biriydi. Barajın bulunduğu yer, askerin yetki alanında olmasına karşın, Erzincan Emniyet Amirliği’ne mensup polisler, bizzat Erzurum Özel Yetkili Başsavcısı Osman Şanal’ın nezaretinde aramalara başlamıştı. Aramalarda gerçekten de silah ve mühimmat bulundu. 10 el bombası, 1 adet kimyasal el bombası, 3 adet el bombası fünyesi, 2 adet 40 milimetrelik bombaatar mühimmatı, 310 adet 5 milimetre uzunluğunda uzun namlulu silah fişeği, 5 adet Bixi silahına ait çelik çekirdekli yangın fişeği, 1 adet uçaksavar fişeği, 6 adet Commet aydınlatma fişeği, 1 adet renkli küçük sis kutusunun yanı sıra bir cep telefonu ile telefondan ayrı vaziyette bir de sim kartı ve hafıza kartı da bulunmuştu. Göl sularının çekilmesiyle bulunduğu öne sürülen silah ve mühimmatı atanlar, her nedense kendilerine ulaşılacak bilgiyi barındıran “cep telefonu ve sim kartı da olay yerine atınca”, yapılan teknik inceleme sonucu zanlılara ulaşılmıştı.
Cemaat soruşturmasını yürütenler tutuklandı
Tesadüfe bakın ki, ulaşılan zanlılar Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner’in yürüttüğü İsmailağa cemaatine yönelik soruşturmada kolluk kuvveti olarak görev alan askerlerden başkası değildi. 20 Kasım’da Erzincan İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube Müdür Yardımcısı Üstteğmen Ersin Ergut ile bu birimde görevli Astsubay Orhan Esirger, 28 Kasım’da ise İstihbarat Şube Müdürü Binbaşı Nedim Ertan baraj gölünde bulunan silah ve mühimmatla ilgileri olduğu iddiasıyla tutuklandı. Ancak konu burada kapanmadı. Gülen cemaati soruşturması kapsamında bilgi talep edilen kurumlar arasında olan MİT’in çalışanları da bir gizli tanık ifadesiyle zanlı haline geldi. 1 Temmuz 2009’da göreve başlayan Erzincan Bölge Müdürü’nün de aralarında bulunduğu üç MİT çalışanı, 4 Aralık 2009’da, Erzurum Savcısı Osman Şanal’ın talimatıyla gözaltına alınıp birkaç gün sonra da tutuklandı. Başbakanlığa bağlı MİT’e yönelik gözaltı işlemlerinde Başbakanlık ve MİT Müsteşarlığı’nın izni olması gerekirken, savcılığın bu kurallara uymaması da ayrı bir sorun yarattı. MİT tarafından yapılan açıklamada çalışanlarına yönelik gözaltı işleminin hukuksuz olduğu vurgulandı.
800 bin TL’lik komplo iddiası
Bu arada cemaat yanlısı yayın organlarında Cihaner ve yürüttüğü soruşturmayla ilgili usulsüzlükler olduğuna yönelik haberlerin ardı arkası kesilmedi. İddialara göre Cihaner ve soruşturmayı yürüten askerler, zanlılara hakaret edip kötü muamelede bulunmuş, tehdit etmişlerdi. Hatta baraj gölünde bulunan bombaları polise mal etmek için de gizli tanık kiralamışlardı. Osman Şanal’a ifade veren “gizli tanıklar”, 3’üncü Ordu Komutanı Saldıray Berk, Erzincan Başsavcısı İlhan Cihaner, İl Jandarma Komutanı Ali Tapan, Jandarma İstihbarat Şube Müdürü Nedim Ersan, Jandarma Üstteğmen Ersin Ergut ve Jandarma Kıdemli Başçavuş Orhan Esirger’in İsmailağa cemaati, Nurcu Kurdoğlu cemaati ve Fethullah Gülen cemaatlerinin terör örgütü kapsamına alınması için komplo hazırlamak ve Erzincan’da Ekim ayında bulunan silah ve mühimmatlarla ilgili olarak malzemelerin polis tarafından konulduğu yönünde gizli tanıklık yapmaya zorlandıklarını öne sürüyorlardı. Bir yıl boyunca jandarmaya muhbirlik yaptığını belirten “Erzincan” adı verilen gizli tanık, kendisinden kaldığı cemaatlere ait ev, yurt ve eğitim kurumlarına silah, mühimmat ve benzeri suç unsurlarını yerleştirmesi istediğini, karşılığında da 800 bin TL para önerildiğini söylüyordu. İfadeler üzerine Erzurum Savcısı Şanal, Erzincan İl Jandarma Alay Komutanı Ali Tapan’ın sanık olarak ifadesini alırken, 3’üncü Ordu Komutanı Orgeneral Saldıray Berk’i de ifade vermeye çağırdı.
MİT’çilerle görüşme
Bu arada CHP İzmir Milletvekili ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Üyesi Ahmet Ersin, tutuklanan üç MİT görevlisi ve askerlerle tutuklu bulundukları cezaevlerinde görüşmeler yaptı. Radikal gazetesinde 21 ve 22 Aralık 2009 günleri manşetten yayımlanan haberlerde MİT görevlilerinin ifadeleri şöyle yer aldı:
“Mayıs ayında Kurdoğlu Cemaati içinde bulunan ‘Erzincan’ kodlu öğrenci MİT’in internet sitesine, cemaatin faaliyetlerine ilişkin olarak bilgi vermek istemiş. MİT ana karargâhı da gelen mesaj üzerine öğrenciyle görüşülmesi talimatı verdi. 5 ay boyunca görüşme sürdü. Verdiği bilgilerin tutarsızlığı nedeniyle Ekim ayında ilişki kesildi. Erzincan kodlu öğrenci Erzurum Savcısı Osman Şanal’a MİT görevlileri hakkında suç duyurusunda bulunmuş. Savcı Şanal da MİT görevlilerini Erzincan’da Albay Dursun Çiçek tarafından hazırlandığı iddia edilen İrticayla Mücadele Eylem Planı’nı uygulamakla suçladı.”
Askerlere tuhaf sorular
Milletvekili Ersin’in görüştüğü askerlerin anlattıkları ise daha ilginçti. Askerler savcılık sorgusunda kendilerine 2008’de Erzincan’ın Kemah ilçesinde dokuz askerin mayın patlaması sonucu şehit olmasıyla ilgileri olup olmadığı yönünde sorular sorulduğunu söylüyordu. Polisin komplo kurduğunu öne süren askerler, “Bombaları polisin koyduğunu düşünüyoruz. Bize açık bir komplo var. Biz istihbarat birimi olarak polisin bu komplosunu açığa çıkarmak üzereydik. Zaten Jandarma bölgesinde bir polis aracının dolaştığını tespit etmiştik. Hemen ertesi gün adamın biri ‘Bomba buldum’ diye ihbarda bulundu. Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı’nın sürdürdüğü Fethullah Gülen cemaatine yönelik soruşturmanın etkisizleştirilmek için tutuklandık. İstihbarat birimi cemaatler üzerinde uzmanlaşmıştı. İsmailağa cemaatinin ardından Gülen cemaati soruşturması genişleyebileceğinden çekindiler. Ve bunu engellemek adına böyle bir komplo kurulmuş olabilirler. Savcılık sorgusunda bize 2008 Ağustos’un da Erzincan Kemah’ta terör saldırısı sonucu dokuz askerin şehit edildiği olayda sorumluluklarımızın olup olmadığını da sordular” dedi.
Tutuklayanla tutuklananı buluşturan olay
Ergenekon üyesi olmakla suçlanıp tutuklanan askerlere sorulan 9 askerin öldüğü olay, 11 Ağustos 2008’de Kemah’a bağlı Sarıyazı köyü yakınlarında olmuştu. Bir askeri aracın,uzaktan kumandalı mayınla patlatılması sonucu 9 asker ölmüş, ikisi de yaralanmıştı. Yapılan incelemelerde üzerlerinde parmak izi olmayan, bombalı düzeneğe bağlı beyaz kabloyla altı adet pil bulundu. Soruşturmayı yürütense İrticayla Mücadele Eylem Planı’nı Erzincan’da hayata geçirmek suçlamasıyla iki askeriyle birlikte tutuklanan Binbaşı Nedim Ertan ve sorumluluğunda bulunan Erzincan Jandarma İstihbarat’ıydı. Olayın savcısı ise Binbaşı Ertan ve askerlerini tutuklayan Erzurum Özel Yetkili Ağır Ceza Savcısı Osman Şanal’dı.
Asker öldü köylü tutuklandı
Soruşturma kapsamında ifade veren gizli tanıkların anlattıkları doğrultusunda Zeki Algül, Mızrap Işık ve Metin İnce isimli köylüler 26 Ocak 2009’da tutuklandı. Savcı Şanal’ın hazırladığı iddianameye göre olaydan bir önceki gece üç PKK’lı Metin İnce ve Mızrap Işık’ın çadırına girmiş, bu 5 kişi daha sonra beraber köye inmişti. Hayvancılık yapan köylülerden İnce ve Işık savunmalarında 2008 yılında PKK’lıların gelip tehditle hayvan başına vergi ve pil istediklerini kendilerinin de 15 Temmuz 2008’de bu isteği yerine getirdiklerini söyledi. Ancak köylüler Kemah Alp Jandarma Karakolu’na giderek konuyu anlatıp şikayette de bulunduklarını ve PKK’lılarla birlikte köye inmediklerini de söyledi. Muhtar Zeki Algül ise saldırıdan bir gün önce üç PKK’lının Sarıyazı’daki evlerine geldiğini belirterek, “Bunun üzerine Nedim Yüzbaşı ile Murat Başçavuş ile görüştüm. Ertesi gün de jandarmaya uğrayıp olayı anlattım, Yanımda Metin İnce de vardı” dedi. Ancak savcı Şanal, tutuklanan köylülerin PKK’lılara verdikleri pillerle olay yerinde üzerinde parmak izi bulunmayan pillerin aynı marka olmasından yola çıkarak, “Tasarlayarak adam öldürmek, adam öldürmeye teşebbüs, terör örgütüne üyelik, devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak” iddiasıyla dava açtı. Köylüler müebbet hapis istemiyle yargılanmalarına karşın 3 Kasım 2009’daki ilk duruşmada, Metin İnce ile jandarmaya PKK’lıların köye geldiği ihbarını yaptığını söyleyen muhtar Zeki Algül tahliye edildi. Mızrap Işık ise jandarma baskısı sonucu pilleri PKK’lılara verdikleri yönünde ve Algül ile İnce aleyhinde ifade verdiğini söyledi.
Savcı haftalar sonra uyandı!
Köylülerin avukatlığını yapan Hüseyin Aygün, duruşmada saldırıdan bir gün önce üç PKK’lının köye geldiğini Binbaşı Ertan ve jandarmaya bildirdiklerini anımsatarak askerler hakkında bir idari soruşturma yürütülüp yürütülmediğini sormuştu. Yargılama sırasında Aygün’ün, “Olay yerine yakın iki gözetleme noktası olmasına ve yol görünmesine rağmen mayınların döşenebildiği, köylülerin yaptığı ihbarın neden değerlendirilmediği, askeri cemsenin önünde giden mayın tarama aracının Sarıyazı’ya uzanan toprak yolu neden taramadığı ve neden zırhlı araç kullanılmadığına” yönelik askeri yetkililerin yanıtlamasını istediği soruları “hukuki olmadığı” gerekçesiyle mahkemece geri çevrildi.
Savcı Osman Şanal’ın soruşturma sürecinde dikkate almadığı ve Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin de “hukuki bulmadığı”, kuşkular içeren bu sorular haftalar sonra Ergenekon kapsamında tutuklu bulunan Binbaşı Nedim Ertan’a, “Askerleri siz mi öldürdünüz” diye soruldu. CHP’li Ahmet Ersin’in kamuoyuyla paylaştığı bu soru, avukat Hüseyin Aygün’ü de hayli kuşkulandırmış durumda. Saldırının gerçekleşmesinde güvenlik önlemlerinin yeterince alınmadığını öne süren Aygün, “Ancak biz bu iddialarımızı 3 Kasım 2009’daki duruşmada yinelediğimiz halde neden cemaat-Ergenekon kapışması başladıktan sonra ciddiye alındı? Bu araştırmada neden bu kadar geciktiler? Bizim soruşturmamız, emniyet Jandarma kapışmasına malzeme yapılmasın” diyerek şu iki can alıcı soruya yanıt arıyor:
“Binbaşı Ertan neden o istihbaratı değerlendirmedi? Savcı Şanal, neden ihmal iddialarını sormak için İrticayla Mücadele Eylem Planı’nı bekledi?
İşte size iç içe geçmiş davalar, son derece ilginç örgüye sahip olaylar, çarpıcı tesadüfler, birbirini suçlayan adalet, emniyet ve istihbarat birimleri, cemaatlerle ilgili çarpıcı iddialar ve en önemlisi cevapsız sorular…
http://www.habervesaire.com/haber/1675/[color=#00BFBF]Allah'ım sen bana güç ver ki zıvanadan çıkmayayım![/color]