Eşeklik Edenler Kim?
Mine Hanım bu AB işini hiç mi hiç anlamamış, ya da öyle görünüyor? Bakın neler diyor:
"1999 Helsinki zirvesinde AB, kendiliğinden, Türkiye nin aday ülke olduğunu resmen teyid etmiştir. Tabi o zaman dış işleri bakanımızın Ismail Cem olduğunu hatırlarsınız ...İsmail Cem gibi bir dışişleri bakanımız ve aynı nitelikte bir hükümetimiz olsa, teslim olur muyduk? Tabii ki hayır, o zaman AB de bizimle ilgili isteklerini dizginlemek zorunda kalırdı. Belki de bugünkü hükümetin teslimiyetçiliği AB ülkelerinin daha once akıllarının ucundan bile geçirmedikleri şeyleri istemelerine bile sebep olmuş olabilir, bilemem. Dediğim gibi, sen eşek olursan, semer vuran çok olur. "
Gerçek böyle mi acaba?
Ben, Helsinki'deki adaylık meselesinin aslını nakledeyim.. .
Okumak isteğe bağlı...
Gerçeğin ne olduğuna karar vermek de elbette sizin bileceğiniz iş...
Bakalım Mine hanımın "eşeklik etmek" dediği iş ne zaman baslamış...eşeklik eden kim imiş...
1999 Helsinki-aday adaylığının sonuçları: TÜRKİYE'Yİ AB KAPISINA BAĞLAMAK, KIBRIS VE EGE'deki haklardan vazgeçmek
10 Aralik 1999 günü Helsinki'de yapılacak zirvede, Türkiye'nin 'aday-adayı' olarak ilan edilmesi için hazırlanan metne, Türkiye'nin Kopenhag Kriterlerini eksiksiz yerine getirme şarti kondu.
ENOSIS'İN MİMARLARI
Ama daha önemlisi, AB; Kıbrıs ve Ege konusunda Yunanistan'ın formülünü metne koymuştu. Buna göre;
"Rum Yönetimi'yle tam üyelik görüşmeleri tamamlandığında Ada için hâlâ çözüm bulunmamışsa; AB Konseyi, Rum yönetimini AB üyesi yapma kararı verebilecekti. "
Böylece Türkiye; Londra ve Zürich anlaşmalari ile sahip oldugu hakkından vazgeçiyordu.
Bu anlaşmalara göre, Kıbrıs'ın iki toplumu diğerinin ve garantör devletlerin onayı olmadan herhangi bir uluslararası kuruluşa giremiyordu.
Devlet Bahçeli, Bülent Ecevit ve Mesut Yılmaz'la birlikte Türkiye'nin bu hakkından vazgeçerek, Kıbrıs'ta Enosis'in yolunu açan lider olarak tarihe geçti. Ege konusunda ise, 2004 yilina kadar Türk- Yunan sorunları çözülmezse Uluslararasi Lahey Adalet Dıvanı'na gidilmesi öngörülüyordu.
11 Aralik 1999 tarihli gazetelerde, AB adayliginin ne anlama geldigine iliskin ipuçlari vardi.
Hürriyet'teki haber söyleydi:
"AB'nin Haziran 1993'deki Kopenhag Zirvesi'nde kabul edilen ve birliğe aday olmak isteyen ülkeler için ortaya konan Kopenhag kriterleri, ''olmazsa olmaz koşul'' niteliği taşıyor. Kopenhag kriterleri AB'ye aday ülkeyi bir çok konuda köşeye sıkıştıracak kozlar veriyor. Iste Türkiye'nin uyum sağlamasi gereken ölçütler:...
Kopenhag belgesi, AB'den gelecek rekabete dayanabilecek bir pazar ekonomisinin gelistirilmesini öngörüyor. Belgede, aday ülkelerin politik, ekonomik ve ortak para konuları basta olmak üzere AB mevzuatına uyum sagğayabilme yeteneğini kuvvetlendirmesi şart koşuluyor. Türkiye, ayrıca AB adaylığı ile, AB'nin ortak para birimi, dış politika veya ortak savunma politikalarına yönelik aldığı kararlara çekince koyamayacak. Kopenhag belgesinde 'azınlık haklarının korunması', önem tasıyor. Kopenhag ölçütlerinin azınlık hakları ile ilgili bölümü Türkiye açısından sıkıntı yaratabilecek.
AB'deki bazı çevrelerin, bu ifadeden yola çikarak Türkiye'deki Kürtlere azınlık hakları tanınmasını gündeme getirmeleri beklenen bir gelişme.."
RUMLAR COŞKULU, DENKTAŞ SIKINTILI
"NEW York'taki Kıbrıs görüşmelerinde Rum Yönetimi Helsinki Zirvesi'nden çıkan kararı sevinçle karşılarken, KKTC cephesinde sıkıntı yaşanıyor. Rumlar, AB kararinin Kıbrıs sorununun çözümü için çok ciddi bir firsat yarattiğını düşünüyor. Türkiye'nin Helsinki'de adaylığını tehlikeye atmamak için New York'a giden Rauf Denktaş'ın ise normal koşullarda görüşmelerden çekileceğini ancak Türkiye'den haber beklediği belirtiliyor. Rum diplomatlara göre, Helsinki kararıyla yükümlülük altına giren Türk tarafı, uluslararası kamuoyu tarafından esneklik göstermeye zorlanacak."
DENKTAŞ'A KALSA ÇEKİLİRDİ
Bu arada, AB'nin kararıyla sarsılmasına rağmen dolaylı görüşmelerden çekilmeyen Denktaş, bundan sonra atılacak adımı belirlemek için Helsinki Zirvesi boyunca Türkiye'den gelecek haberleri bekledi.
AB'yi "çelişkili davranmak ve Rumları cesaretlendirmek" le suçlayan Denktaş, Türkiye ile ciddi bir değerlendirme yapacaklarını belirtti.
Rauf Denktas, ocak ayında yüz yüze yapılmasi planlanan ikinci tur görüşmelere katılıp katılmayacağı yolundaki soruları yanıtsız bıraktı.
Hürriyet'e konuşan bir yetkili,
'Denktaş, New York görüşmelerine Türkiye'nin Helsinki'de adaylığını tehlikeye atmamak için kabul etti. Denktaş normal koşullarda müzakerelerden derhal çekilirdi' dedi.
Bülent Ecevit, 16 Aralik 1999 günü TBMM Grubunda, bu durumu şöyle anlatıyor:
"NewYork'taki dolaylı konuşmalara Helsinki toplantısının ve kararının gölgesi düşmüş olmasaydi Kıbrıs konusunda Newyork'ta bazı somut adımlar atılabilirdi. Fakat Helsinki'de alınan kararlar Kuzey Kıbrıs Rum Yönetimine "nasıl olsa biz Avrupa Birliğine üye olacağız" umudunu verdi ve o umuda dayanarak da Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve onun New York'taki temsilcisi sayın Klerides katı tutumlarını sürdürdüler. Ancak Helsinki doruğunun Sonuç Bildirgesinde Türkiye Cumhuriyeti ve KKTC açısından olumlu bir ifade de yer alıyor: Kıbrıs konusunda Avrupa Birliginde bir karar alınırken ilgili tüm faktörlerin göz önünde tutulacağı belirtiliyor. Doruk Bildirgesinde yer alan bu ifadenin lafta kalmayacağını umarim."
Oysa Yunan ve Rum tarafı, Ecevit-Bahçeli hükümetine (Ve elbette İsmail Cem'e) şükranlarını sunuyordu.
Basbakan Papandreu, Hürriyet'e şunları söylüyordu:
"25 yıldır; (yani 1974'ten bu yana) ilk kez böyle bir fırsat önümüze çıktı. Kıbrıs AB'ye tam üyelik yoluna girdi. Şimdi Kıbrıs Türkleri'ni de içeriye alacak bir yol bulmalıyız."
Enosis'in yolunu açma işi, 57. hükümetin sırtına yüklenmişti.
HELSINKI İMZASINA EN BÜYÜK DESTEK PKK'DAN
11 Aralik 1999 tarihli Hürriyet Gazetesi'nin buna ilişkin haberi şöyleydi:
"Her firsatta Türkiye karşıtı gösteri yapan PKK sempatizani Kürtler, dün AB Zirvesi'nin yapıldığı Helsinki'de Türkiye'nin topluluğa alınması için eylem yaptılar. Finlandiya ve Isveç'te yaşayan yaklaşık 1000 Kürt, Türkiye'ye adaylık statüsü verilmesini istediler. Gösteriyi organize edenlerden Sinan Çelik, 'Türkiye'nin AB'ye dahil olması halinde Kürt sorununun çözüleceğine inanıyoruz' dedi. Kent merkezinde toplanıp bölücü başı Abdullah Öcalan'ın posterlerini ve PKK bayraklarını açan göstericiler, AB zirvesinin yapıldığı Helsinki Konferans Merkezi'ne kadar yürüdüler."
Helsinki'de "aday üye" olarak ilan edilmek karşılığında öne sürülen şartları kabul eden Türkiye için 7 ve 8 Aralık 2000 günlerinde AB'nin Nice Zirvesi'nde alınan kararlar da uyarıcı olamadı.
Nice Zirvesinde alinan kararlara tepki, "askeri cenah"tan geldi.
Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Nahit Şenoğul:
"Nice zirvesinde alınan kararlar Türkiye'yi aldatılmışlık duygusuna sevk etmektedir" dedi.
Orgeneral Nahit Şenoğul, "Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK), AB ve NATO İlişkilerinin Geleceği ve Türkiye'ye Etkileri" konulu sempozyumda 11 Ocak 2001 tarihinde yaptığı konusmaşında şunlari belirtti:
"Zirvede kabul edilen kararlardan Türkiye'nin katılım ortaklığı belgesinde yer alan Kıbrıs ve Ege Denizi ile ilgili bağlayıcı kararlar güvenlik ihtiyaçlarımıza zarar verecek niteliktedir. "
"Bazı Avrupa Birliği üyesi ülkeler, her zaman Türkiye karşıtı hareketin içinde yer almaktadırlar. Bazı Avrupa ülkeleri ise Türkiye'yi Avrupa Birligi'ne almak yerine Avrupa Birligi ile Türkiye arasında yakın işbirliğini içeren bir statüde kalmasını istemektedirler."
"Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliğini içtenlikle destekleyen Avrupa Birligi'ne üye olan bir ülke söylemek mümkün değildir. Avrupa Parlamentosunun büyük bir çogunlukla onayladigi 'sözde ermeni soykirimi' tasarisi Türk halkini rencide etmistir. "
"Bu hassas ve karmaşık durum muvacehesinde Türkiye yeni politikalar ve stratejiler belirlemek durumundadır. Türkiye bulunduğu coğrafyadaki tarihi, kültürel, siyasi, ekonomik ve askeri birikimi ve gücünden kaynaklanan potansiyeli ile proaktif davranarak yeni politikalar ve çözümler üretemediği takdirde, başkaları tarafından üretilmiş olan çözümleri ve hareket tarzlarını, küçük pazarlık marjları ile kabul etmek zorunda kalacaktır."
Aynı sempozyumda, Harp Akademileri Komutanlığı Silahli Kuvvetler Akademisi Komutanı Tuğgeneral Halil Şimşek de,
"Katılım Ortaklığı Belgesi'nde, Kürt orijinli vatandaslarımız için kültürel haklar, anadilde yayım ve eğitim hakları adı altında, ülkemiz bölünmek istenmektedir" dedi.
Helsinki-aday- adaylığı sonucu, İsmail Cem'in dışişleri bakanı olduğu hükümetin hazırladığı "Ulusal Program"ın giriş kısmında şu cümleler dikkat çekmektedir:
"Türkiye'nin ekonomik politikaları, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki koşulların da gerektirdiği Devlet önderliğindeki kalkınma modelinden giderek karma ekonomik sistem ve daha sonra da dünya konjonktüründeki gelişmelere paralel olarak piyasa sistemi ağırlıklı bir yapıya kavuşmuştur. "
Bu ifade, devletçiliğin bütünüyle terk edildiğinin itirafıdır.
"Türkiye, son zamanlarda yaşanan krize rağmen, serbest piyasa ekonomisini tüm kurum ve kurallarıyla güçlendirici politikalarını sürdürmektedir. Bu çerçevede, mali sektör reformu, tarım reformu, sosyal güvenlik reformu gibi yapısal değisikliklerin tamamlanması ve özelleştirme sürecine hız verilmesi hedeflerini benimsemiştir. "
Yukarıdaki cümle ile, IMF'nin Türkiye'ye dayattığı ekonomik modelin aynen kabul edildiği açıklanmıştır.
"Türkiye, Kopenhag ekonomik kriterlerine bu hedeflere ulaşmak suretiyle uyum sağlayacaktır. Halkımız, Avrupa'nın birleşmesi ideali bağlamında önemli görevler ve sorumluluklar üstlenmeye hazır ve muktedirdir. "
Bu cümle İsmail Cem gibilerin; "azınlık haklarının tanınmasından, PKK'nın siyasallasmasına" kadar, her ihtimali göze aldığını beyan ve kabul etmesi anlamına gelmektedir.
"Avrupa Birligi'ne üyelik, hem ulusal kimliğimizin bileşiminde yer alan ülkülerle örtüşmekte, hem de Türkiye için bilinçli bir tercihin bir vasıtası hâline gelmektedir. Türkiye, Avrupa Birligi ülkelerinin uygulamalarına daha fazla uyum sağlamak amacıyla, gerekli tüm uluslararası sözleşmelere taraf olacak ve bunlarin etkin şekilde uygulanmasını sağlayacak tedbirleri alacaktır."
Bu doğrultuda, "İkiz Ihanet Sözlesmeleri"ni imzalamıştır. (Bu konu kitabımızda ayrı bir başlık altında incelenmiştir)
"Ulusal Program"ın giriş bölümü su cümlelerle devam etmektedir:
"Türkiye, Yunanistan'la sorunlarına diyalog yoluyla çözümler getirilmesi için girişim ve çabalarını sürdürecektir. Kıbrıs konusunda da tarafların egemen eşitliğine ve ada gerçeklerine dayalı karşılıklı olarak kabul edilebilir bir çözüm kapsamında, yeni bir ortaklık kurulması için BM Genel Sekreteri'nin iyi niyet misyonu çerçevesindeki çabalarına destek vermeye devam edecektir."
"Ulusal program"ın Kıbrıs ile ilgili bölümünde Denktaş'in sürekli vurguladığı "iki egemen devlet" kavramı yerine, "ortaklık" kavramı kullanılmaktadır.
ANADİLDE ÖĞRETİM MESELESİ
Katılım Ortaklığı Belgesi ile dayatılan "Kürt yurttaslarımıza anadille öğrenim ve TV yayını yapmak, " adı altında, Türk milletini bölme operasyonunda İsmail Cem önemli bir görev yapmıştır.
Bu hizmeti, 13 Aralik 1999 günü bizzat Ismail Cem açıkladı.
Cem, Türkiye'de yaşayan herkesin kendi anadilinde öğrenim ve TV yayını yapma özgürlüğüne yönelik taahhütlerin de gerçekleştirildigini açıkladı.
Evet... Mine hanımın dediği gibi... Eşeklik eden biri var ama kim?
Bana kalırsa, Mine hanım da, herkesi eşek yerine koyup, milletin sırtına semer vurmaya çalışırken, semeri kendi sırtına vurmuş olmuyor mu?
Kaynak