Koronavirüs nedeniyle bütün dünya ekonomileri küçülürken, TÜİK'in açıkladığı rakamlarına göre Türkiye yüzde 4,5 büyüdü. Açıklanan verilere göre tüketim artarken, üretim azalmış.
***
Görülüyor ki yine harcayarak büyümüşüz.
Ve bu durum hiç sağlıklı değil.
Çünkü istihdamsız büyüme dikine değil yatay büyümedir.
Zira üreterek büyüseydik istihdam oluşurdu.
Oysa şu dönem işsizlik her geçen gün daha da artıyor.
***
Şöyle bir düşünün; insanın boy atarak büyümesi mi daha sağlıklı yoksa göbeklenerek büyümesi mi?
Eğer boy atarak büyümezse insan, obez olur değil mi?
Ve bu büyüme de kalp, şeker, damar ve benzerleri gibi birçok hastalığa davetiye çıkarır.
İşte Türkiye'nin ilk çeyrekteki ekonomi alanındaki büyümesi de boya değil göbeğe yansıyan büyüme gibi...
Sürekli övünüyorlar ama işin aslı samanı, nohudu, eti, börülceyi bile ithal eden Türkiye yarattılar.
***
Peki tüketerek nasıl büyüdük diyorsanız eğer yanıtlayım. Devlet para basıp kamu harcamalarına yüklenirken salgın muhabbetine millet kredi çekip marketlere koştu.
Yani harcamaları, olmayan parayla borçlanarak yaptı.
Var ki harcıyoruz gibi bir durum da yok ortada hani.
E, bir de bunun geri ödemesi olacak şüphesiz
Kısacası alım gücü her geçen gün düşen milletin borcu artarken Türkiye de boyuna değil enine büyüyor.
***
Son açıklanan sektör destek kredilerine bile bu durum göze çarpıyor. Allah aşkına bakın: Konut, taşıt, sosyal hayat gibi hepsi yine tüketime yönelik. Üretime çiftçiye yönelik bir şey yok? Ama ne var? Tatile çıkmak isteyen vatandaşlara tatil kredisi var. Pes!
***
Vatandaş sürekli tüketime teşvik edilirken, ekonomi milletin borçlanması ve para harcaması üzerine şekillenirken havuz medyada ise Avrupa'yı solladık manşetleri atılıyor. Keşke diyor insan. Bir Türk olarak ülkemin güçlü olmasını elbette isterim. Ama eğer ekonomi politikaları son 18 yıldaki gibi; üretim ekonomisi yerine tüketim ekonomisi uygulayarak, fabrikalar yerine taş yığınları yaparak, işi ehline vermek yerine liyakatsiz atamalar yaparak, adamına uygun ihaleler açarak, özelleştirme adı altında ülkenin değerlerini satarak, bilime ve eğitime katkıda bulunmayarak devam ederse, "Avrupa'yı solladık" manşetleri sadece kâğıt üzerinde bir hayal olarak kalır.
Bu yüzden önce yatay büyümeyi itiraf edelim, yanlışlarımızı bilelim ve kendimizi kandırmayalım.
***
Ekonomide şu an en büyük risk dış borçlar. Türkiye'nin bu yıl çok ciddi bir dış borç ödemesi var. E diyeceksiniz ki bu borçlar daha önce yok muydu? Tabii ki vardı ama o zaman çok rahat yeni borçlanmalar yapabiliyordu. Ekonomin çok iyi dendiği dönemde bile çarklar dışarıdan gelen borçlarla ve sıcak parayla dönüyordu.
Hani IMF'ye borcu ödedik deyip duruyorlar ya. İşte onu öderken yine borçlanıyorduk.
Şöyle izah edeyim. Ay sonu geldiğinde, bir kartından çekip diğer kartına, ondan çekip diğer kartına yatırıp, en son yatırdığın kartla da faturalarını ödersin...
Türkiye'nin yaptığı da buydu.
Peki ne oldu?
Şimdi mesele şu: Artık Türkiye bu borcu çevirecek parayı bulmak için zorlanıyor.
Zira nasıl zorlanmasın?
Yabancı yatırımcı gelmiyor, var olanlar yatırım yapmıyor. Özelleştirmelerden ve toplanan vergilerden gelen paralar betona gömülmüş. Tarımda kendi kendine yeten ülkeler arasındayken "paramız var ki alıyoruz" söylemiyle ithalata yönelmişsin. Üretim yapmamışsın. Böyle olunca kredi kuruluşları not yükseltmiyor. Borç bulmak zorlaşıyor. Üstüne bir de meydanlarda atar gider yapılınca yalnızlaşıyorsun.
***
Siyasi ya da değil şimdi o paralar gelmeyince durumu görüyorsunuz.
İstihdam yok, her şeyin fiyatı artıyor, alım gücü geriliyor. Oysa tarafsız birçok ekonomist yanlışlıkları söylerken, ülkeyi yönetenler; uçan, şaha kalkan, rekor oranlarla büyüyen ekonominiz var diye övünüyordu.
E ne diyelim: Bu büyük başarıda (!) emeği geçenleri tebrik edelim!