Evet demek, ikinci bayrağa evet demektir!Anayasa değişikliği referandumu, Anadolu kapılarını Oğuzlara açan Malazgirt Zaferi’nin 939’uncu yıldönümünde, Türkiye’nin birliği ve bütünlüğünün tartışılmasına, Kürtlere özerkliğin açıkça gündeme getirilmesine yaradı.
Tayyip Erdoğan, referandumdan evet çıkarsa, hemen yeni bir Anayasa değişikliğine gideceklerini söylüyor!
Hukukun katledildiği bu Anayasa değişikliği sürecine evet diyenlerin oranı ortalama yüzde 50 civarındadır. Yani milletin yarısı, bu sürecin Türkiye’yi bölünmeye götüreceğinin farkında bile değildir. “Dindar Cumhurbaşkanı” sürecinde olduğu gibi Allah ile aldatıldıkları için papağan gibi asker aleyhindeki yayınları tekrarlıyor, askerin İsrail’e hizmet ettiğini iddia ediyor ve AKP’nin buna karşı olduğunu zannediyorlar.
Oysa, son altı aylık süreçte İsrail’in Türkiye’ye yaptığı ihracat rakamları zirveye ulaştı. Zaten, hükümet, GAP ve Konya Ovası’ndaki tarım organizasyonunu, İsrail’e devretmek için bir anlaşma imzalamış hem de bu anlaşmayı Resmi Gazete’de yayınlamıştı. Suriye sınırındaki mayınlı araziyi İsrail şirketine devretmek isteyen de bizzat Tayyip Erdoğan idi.
Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Malazgirt Zafer Anıtı önünde düzenlenen törende yaptığı konuşmada, “Terörden rant sağlandı. Gençlerin kanından istismar elde edenler oldu. İnsanlarımızı karanlığa sevk edenler rant sağladı. Ama unutulan bir şey var ki, bin yıllık Malazgirt ruhuna sahibiz” dedi ve “Türkiye bugün güçlü, ekonomik durumu,coğrafi konumu ve yabancı sermayenin gıpta ile bakıldığı bir ülkedir. Bu gıpta edilmenin sebebi kardeşlik ruhunun yansımasıdır. Bize bizden başka engel olacak kimse yoktur” diye konuştu.
Gerçekten bin yıllık Malazgirt ruhuna sahip miyiz?
Kardeşliğimiz gıpta edilecek düzeydeyse bu özerklik ve ayrı bayrak talepleri ne demek oluyor?
Üstelik, domuz gribi aşısı skandalına sebep olduğu halde istifa etmeyen Sağlık Bakanı Recep Akdağ, Tortum’da yaptığı konuşmada, “Bu Anayasa değişikliklerine ’ret oyu verin, hayır oyu verin’ diyenlerin oluşturduğu cephe, darbecilerin cephesidir” diyor.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da “Daha güçlü bir ‘evet’, Türkiye’nin daha güçlü bir şekilde dünya gündemine gelmesini sağlayacaktır” diyebiliyor.
Peki, bu durumda bu anayasa değişikliklerine kabul oyu verin, evet oyu verin diyenlerin oluşturduğu cephe kime hizmet ediyor?
Yahu apaçık görünmüyor mu?
Abdullah Öcalan ile pazarlık yapıldı. Eylemsizlik ilan etmesi sağlandı. Referandumdan evet çıkarsa, ardından sıra PKK’nın asıl taleplerini Anayasalaştırmaya gelecek.
Evet çıkarsa, Tayyip Erdoğan, daha büyük bir reforma girişeceklerini söylemiyor mu? Zaten daha önce hazırlattıkları Anayasa taslağında, başlangıç ilkelerini ve değiştirilmez maddeleri değiştirmemişler miydi?
Fakat işin üzücü tarafı, muhalefet hâlâ ipe un seriyor ve meselenin bu yönü üzerinde yeterince durmuyor.
DSP Genel Başkan Yardımcısı Uluç Gürkan “12 Eylül’de oylayacağımız, Türkiye Cumhuriyeti’nin, bu güzellikleriyle, bu özellikleriyle çöl ortasında demokrasi vahası olarak kalıp kalmayacağıdır” diyor.
Halbuki tehlikede olan demokrasiden çok, Türkiye’nin kendisidir.
Türkiye diye bir devlet bırakmayacaklar ki demokrasi vahası olarak kalıp kalmayacağını tartışalım!
Evet demek, Türk bayrağının yanına başka bayraklar eklemektir!
Arslan BULUT 27 Ağustos 2010 / YENİÇAĞ