
Gezi Parkı eylemlerini il dışında olduğum için sadece izleyebildim. Eylemlerin içinde olan, gözlemleyen arkadaşlar ile fikir alışverişinde bulundum.
Görgüsüzlüğün damgasını vurmak istercesine ağaçları keserek Taksim’e "AVM" yapmak isteyenleri engellemek için toplanan grup sabah kahvaltısını yapmak üzere iken polis şiddeti ile karşı karşıya kaldı. Böylece İstanbul Valisi, Emniyet Müdürü, İçişleri Bakanı ve Erdoğan eylemlerin Türkiye sathına yayılmasını sağlayarak EYLEMİ provake ettiler. Bir anlamda polisi terörize ettiler.
Erdoğan'ın eylemcilere "çapulcu" diye hakaret edip, "Atatürk Kültür Merkezini de yıkarız” diyerek meydan okuması tam bir kışkırtıcılıktı. "%50'yi evde zor tutuyoruz" diye açıklama yapması ise, iç savaş davetiyesi gibiydi.
Gezi eylemlerinin büyümesine yol açan süreci Erdoğan’ın, “Bir an önce işi çözün” talimatıyla başlattığı öğrenildi.
Talimat, ilin mülki idare amiri olan vali yerine, doğrudan Çevik Kuvvet’e verilmiş. Çevik Kuvvet de, Ankara’dan gelen talimat üzerine harekete geçerek, olayların fitilini ateşleyen Şafak Operasyonu’nu gerçekleştirmiş.
AKP iktidarının milletin adıyla, bayrağıyla, diliyle, milli değerleriyle, milli bayramlarıyla yaptığı kavga;
PKK’ya sağladığı dokunulmazlık;
Askere yaptığı operasyon;
Bütün sınavlarda çalınan sorular;
Muhalif her sese uyguladığı şiddet;
Ülkeyi sürüklediği Ortadoğu bataklığı;
Ülkeyi bölme planının aleni tartışılması;
Muhalif kesimi sürekli aşağılaması;
Her muhalif kişi ve kurumun başında demoklasin kılıcı gibi sallanan polis ve yargı sopası;
Ergenekon, Balyoz gibi vicdanları sızlatan kurmaca davalar;
Ülkenin bütün maddi varlıklarının adeta ganimet yaklaşımıyla satıp savılması;
Ben yaptım oldu dayatması;
AKP’nin emrindeki medyanın psikolojik operasyon merkezi olarak görev yapması, milletin değerlerine saldıran görevli kalemşörlerin saldırısı, hakareti;
Doktor, öğretmen, öğrenci, çiftçi, eczacı ve diğer meslek grupları üzerinde estirilen hükümet terörü;
Savaş kaybetmişiz gibi Ege’de Yunanistan’a terk edilen adalar;
Egemen güçlerin isteği doğrultusunda ülkenin sularının HES projesi adı altında gasp edilmesi ve direnen köylüye uygulanan şiddet;
Öcalan gibi bir katilin Türk Milletine barış güvercini olarak dayatılması;
PKK ve siyasi uzantılarının Türk Milletine meydan okumasına ön-ayak olunması;
Cumhuriyetin bütün değerlerinin tek tek yok edilmesi;
Cumhuriyetin simgesi olan binaların yıkılıp yok edilmesi;
Atatürk'e yapılan hakaretler, iftiralar;
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kurucu isimlerine yapılan hakaretler;
Erdoğan'ın "iki sarhoşun yaptığı anayasa" suçlaması ile alenen Atatürk'ü hedefe koyması;
Dokunulmazlığı olan "yarı Tanrı kral" psikolojisi ile hareket edip bütün toplumu baskısı altında tuttuğunu varsayan saldırgan, şiddet içeren megaloman tavırları;
Bütün millet üzerinde büyük bir baskı oluşturdu. Millet vatansız kalmaktan, Irak ve Suriye gibi olmaktan korkmaya başladı. Gençliğe gelecek endişesi hakim oldu. Kimse önünü göremiyor, yarın hesabı yapamıyordu.
Taksim gezi parkı eylemlerinin Türkiye sathına yayılması bu korkunun ve sıkışmışlığın dışa vurumudur.
Direniş eylemlerinin 10. günündeyiz.
Çoluk-çocuk, ev kadınlarına kadar katılımın olduğu bir eylemin içine radikal grupların ve provakatörlerin girmesi kaçınılmazdır. Bu tür eylemlere bütün dünyada marjinal yıkıcı gruplar eklemlenir. Böyle kendiliğinden gelişen bir eylemi sadece Sorosculara, radikal gruplara indirgemek haksızlıktır.
Bu eylemin yaptığı en önemli iş, AKP’nin ördüğü korku duvarlarının kendi üstlerine yıkılmış olmasıdır. Düşman askerine saldırır gibi saldıran polise rağmen “şiddetinden korkmuyorum” meydan okumasıyla meydanlarda dimdik duran bir Türk Halkı var.
Evet; Sırrı Süreyya Önder gibi Öcalan’ın bir postacısı da Taksim’de idi.
Akil KESK Başkanı Lami Özgen de meydanlara indi.
Occupy, Otpor da Taksimde boy gösterdi.
Bu kadar büyük bir eylemin içinde bunların olması kaçınılmazdır.
Böyle bir eylemi kendi çıkarına kullanmak isteyenler olacaktı, oldu da…
Taksim eylemleri başladığında 30 kadar pejmurde kılıklı bir grubun eylem içinde yer aldığı, bu grubun toplu olarak ayrılmasından sonra sivil polis olduklarının ortaya çıktığını olaya şahit olanlar anlattı.
Bazı polislerin sıradan ev kadını vatandaşlara;
“O..pu burada ne işiniz var? Arkanızdan jop sokarız” diye tahrik ettiği..
İzmir’de çivili sopalarla vatandaşa saldıranların sivil polis olduğunun ortaya çıkması…
Erdoğan’ın Fas’a gitmesiyle birlikte iyi polisi oynayan Gül, Arınç ikilisi…
Bazıları Gül ve Arınç’ın açıklamalarını sağlıklı bulabilir ama durum böyle değildir.
Taraf yazarı Fetullahçı eski polis Emre Uslu’nun;
“Başbakan eylemciler Başbakanlığa yürürse vurun diye emir verdi” haberi,
Fetullah cephesinin eylemleri kendi hesapları için fırsat olarak gördüğü ve bu fırsatı ranta çevirmeye çalıştığını gösterir.
Polisin içindeki Fetullahçı kadronun Erdoğan’a olan tepkileri artırmak için marjinal terör grupları gibi davranarak şiddet uyguladığı düşünülebilir.
Arınç, Gökçek, Kılıçdaroğlu, Ankara Baro Başkanı Metin Feyzioğlu Abdullah Gül’ün etrafında birleşmiş görünüyor. Erdoğan'ın kırmızı görmüş boğa gibi saldırarak “11 YILLIK İHANET SÜRECİNİ TEK BAŞINA OMUZLAMASI”, iyi polis rolünde ülke yönetimini eline geçirmeyi hesaplayanların değirmenine su taşıyor.
Erdoğan'ın ilerleyen hastalığı sonrasının hesabını iyi yapan egemen güçler, Gül ve ekibi üzerine oynuyor. İşi şansa bırakmak istemiyorlar. Bütün kirli işleri Erdoğan'a yükleyip, cici çocuklar olarak yeni ihanet sahnesinde yer almak üzere fırsat kolluyorlar.
Türk Milletinin canını ortaya koyduğu bu eylemler heba olmamalıdır. AKP İHANET SÜRECİNİN suç ortakları Erdoğan üzerinden aklanarak eylemlerin enerjisini iktidar dinamosuna bağlarsa yazık olur. Hedef yalnız Erdoğan değil; Erdoğan, Gül ve ekibinin, yani suç ortaklarının tasfiye süreci olmalıdır. AKP'nin ihanet sürecine ortak olan herkes, her kurum, muhalefetiyle birlikte, yargısıyla, YÖK’üyle, medyasıyla tasfiye olana kadar milli direnç devam etmelidir.
Milletin canı, kanı üzerinde hiçbir ihanetin boy vermesine, nemalanmasına izin vermemeliyiz.
Türk Milletinin onurlu, muhteşem öfkesi;
Çeri-çöpü ayıklarken; ülkenin bütün kurumlarını, bütün varlıklarını geri almaya yaramalıdır.
İhanet kaçacak delik aramalıdır.
Eylemlerin içinde yer alan Soroscular, PKK’lılar, akiller, çiçek çocuklar tadında giyinip-soyunan gruplar bu eylemleri asla küçültemez.
Yarın artık bugün olmayacaktır.
Hiçbir diktatör bir ülkeyi esir almaya muktedir değildir.
Kurt puslu havayı sever. Ajan kaynayan ülkemizde hiç beklenmeyen oyunlar tezgahlanabilir. Provakasyonlar olabilir.
Gün çok dikkatli, akılcı, soğukkanlı olma günüdür.
Zahide UÇAR, 7 Haziran 2013
http://www.zahideucar.com
zahide@zahideucar.com