1927 ve 1931 yıllarında Atatürk’ün altı ilkesi CHP tüzüğüne alındı. Bu dönemde Serbest Fırka ile çok partili hayat denendi ancak olmadı. 1930-1937 yılları arasında tek parti ile yönetilen ülkede, ülkeye ilişkin kararlar parti yönetiminde alındı. Parti organlarında görevli partililer aynı zamanda bakan ve milletvekili idi. Kararların partide alınması TBMM’yi alınan bu kararları onaylayan bir merci durumuna getirdi. Bu durumda Meclis’te heyecan söndü, neredeyse hiç tartışmasız ortamlarda kararlar alınır millevekilleri sadece el kaldırır ve el indirir durumuna geldi. PARTİNİN, MECLİSİ NEREDEYSE İŞLEVSİZ DURUMA GETİRDİĞİNİ GÖREN ATATÜRK, 1937 YILINDA CHP TÜZÜĞÜNDEKİ 6 İLKEYİ ANAYASAYA ALDI. VE PARTİSİZ CUMHURİYET YOLUNDA İLK ADIMI DA ATMIŞ OLDU. EĞER ÖMRÜ VEFA ETSEYDİ CHP KAPATILACAK VE PARTİSİZ CUMHURİYETE GİDİLECEKTİ.
Bugün gelinen durumda;
Toplumsal düzenlerin baskıcı olmaları (totaliter olmaları) bu sistemlerde yönetime hakim olanların imanlarını ve yaşam şekillerini halka dayatmalarındandır. Burada iman demekle bireysel hayat görüşlerinden bahsediyoruz. Kişisel olan ve kişi dışında kimseyi bağlamayan imanın ve buna bağlı hayat şeklinin topluma dayatılması bu imana sahip olmayanları baskıya maruz bırakır ki işte baskıcı rejim ya da çokça kullanıldığı şekli ile faşizm budur. Yönetim şekli (tek parti-çok parti) her ne olursa olsun, devleti özgürlükçü kılan bu yönetim şekilleri değil, bizzat halkın sahip olduğu hak ve özgürlüklerdir.
Yeryüzünde insanın dolayısile toplumun etkisine girdiği iki güç vardır; üçüncü bir güç yoktur. Bu güçlerden biri bozgunculuk düzeni bir diğeri ise düzelticilik düzenidir. Çok partili düzende gerekli şartları yerine getiren herkes parti kurabilir. Ancak biz bu şartları yerine getiren insanların hangi amaçla parti kurduklarını yani imanlarını bilmeyiz. Bu gerçekten millet ve memleket menfaati için kurulan bir parti olabileceği gibi iktidar hırsı, mevki düşkünlüğü, para ve mal tutkunluğu ya da kişisel idealler sebebiyle kurulan bir parti de olabilir. Ya da başta millet ve memleket menfaatleri için kurulan bir parti, sonradan iktidar hırsı ya da daha birçok sebeple millet aleyhine tavizler veren bir teşkilata dönüşebilir. Devlet yönetimi, ihtimalleri, o da olabilir, bu da olabilirleri kaldırmaz. Parti kurarken her ilde teşkilatlanmak gerekir, seçim meydanlarına yüzlerce kişiyle gidip gelmek gerekir, parti için binalar, arabalar, uçaklar kiralamak ya da satın almak gerekir. Sadece bunlar bile çok büyük meblağlar demektir. Bu meblağlara sahip insanların taşeron partiler kurmaları da olasıdır. Yani herkese tanınan parti kurma hakkı, aslında para baronlarının tekelindedir. Particilik halkın yapabileceği bir iş olmayıp, bizzat para sahiplerinin tekelinde bir iştir. Bozguncular lehine bu kadar çok açığı olan bir düzenin onların eline geçmesi daha da doğrusu bozguncular tarafından finanse edilip kurgulanması kaçınılmazdır. Nitekim çok partili düzenin batıda çıkıp bütün dünya ülkelerine yayılmalarının sebebi de bizzat bozguncular eliyle kurulan bu sistemin sahip olduğu açıklar nedeniyle onlara hizmet eder tarzda kurgulanmasındandır. Bu düzende özgürlük varmış gibi durur ama özgürlük yoktur. Özgürlük gibi, demokrasi gibi sistemin adalete hizmet ettiği izlenimi uyandıran isimler vardır ancak bu isimlerin içleri boştur/batıldır. Sadece bu isimleri kullanarak istediklerini yaparlar, halkı kandırırlar. Cebinden parası çekilmiş halka, özgürlüğünüz var denerek yasa maddeleri gösterilir ya da “özgürlük getireceğiz, demokrasi getireceğiz” denerek ülkelere bombalar yağdırılır. Çok partili düzenler, halkın “özgürlük ve demokrasi” isimleri ile kandırıldığı baskıcı ve bozguncu bir düzendir. Bu düzenin egemeni kendi imanlarını ve yaşam şekillerini halka dikte ettiren para baronlarıdır; bu düzende millet egemen değildir.
ÇÖZÜM: Bireysel imanla/hayat görüşüyle değil, DÜZELTİCİLİĞE HİZMET EDEN, İLKELERLE YÖNETİLEN PARTİSİZ BİR CUMHURİYET’TİR.