Federasyonun Kaldırım Taşları!
2014 yılı seçim ve/veya seçimlerin, yapılacağı bir yıl olarak öngörülmektedir. Türk milleti kurtuluşu seçim sandığında arayacak ve sandıktan galip çıkan siyasi partinin genel başkanı “Milli irade tecelli etti.” diyecektir.
Acaba? Milli irade gerçekten tecelli edecek midir? 1946’dan bu yana millet hep aynı “ninni” ile uyutulmaktadır.
Her şeyden önce şu gerçeği saptamamız gerekmektedir.
Biz ne seçiyor ne de seçiliyoruz… Biz sadece parti genel başkanlarının atadığı kişilere oy veriyoruz. Sandık müsameresinin sonuçları milli iradeyi yansıtmamaktadır.
30/Mart/2014’te yerel seçimler yapılacaktır. Ve Türk milleti sandığa koşacak, büyük bir çoğunluğu tüzüğünü okumadığı, programını bilmediği ancak sempati duyduğu partinin adayına oy verecektir. Bu değişmez bir gerçektir.
Ancak yerel seçimlerde “EVET”le mühürlediğimiz oy pusulalarının, hangi kaldırım taşlarını döşediğini de bilmek zorundayız.
Bu yasa yapılmak istenen, Türkiye’nin idari sistemindeki temelin yıkılmasıdır. Eyaletleşmenin adımlarından sadece biri olan bu yasadan önce Türkiye, küresel çetelerin emriyle çıkarılan yasalarla başkanlık sisteminin alt yapısını hazırlayan eyaletleşmeye doğru adım, adım iteklenmiştir.
Türkiye’nin üniter yapısını sarsacak en önemli adım “Bütünşehir Yasası” ile atılmış ve büyük efendiye verilen söz yerine getirilmiştir.
Nedir o söz?
AK KİTAP/Sayfa 8: “Partimiz merkeziyetçi idareden uzaklaşmayı öngörmektedir.”
Bütünşehir Yasası, “İDARİ FEDERALİZM”in alt yapısını hazırlayarak, bu sistemin temel taşlarını döşemiştir. Bu yasanın hedefi, “Başkanlık” sistemi için olmazsa olmaz bir şartın oluşturulmasıdır. İdari Federalizm!
30/Mart’ta hangi partiye mensup olurlarsa, olsun seçilecek Bütünşehir Belediye Başkanları, neredeyse ABD eyalet valilerinin yetkilerine sahip olacaklardır. Devletin valileri bulundukları şehirlerde “Protokol memuru” görevini yerine getireceklerdir.
Bunun yanı sıra Başbakan Erdoğan valilerin de seçimle gelebileceğini söylemiştir. (22/Kasım/2012)
Ayrıca yasanın görünmeyen yüzünde son derece dikkat çekici bir tehlike sırasını beklemektedir. Bilindiği gibi Jandarma Genel Komutanlığı Yasası’nın 10.Maddesi’ne göre;
“Jandarmanın genel olarak görev ve sorumluluk alanı; polis görev sahası dışı olup bu alanlar, il ilçe belediyeleri haricinde kalan veya polis teşkilatı bulunmayan yerlerdir.”
Ancak Bütünşehir Yasası ile il sınırları ile belediye sınırlarının birleşmesiyle; köylerin, beldelerin hükmü şahsiyeti ortadan kalkacaktır. Böylelikle o bölgeler doğrudan doğruya polis görev sahasına devredilecektir.
Artık Jandarma pasivize edilecek, Diyarbakır, Van, Şanlıurfa dahil bütün büyükşehirlerde görevi sona erecektir.30/Mart’tan sonra yasa gereği, jandarmanın görev bölgelerini derhal terk edip, polise teslim etmesi gerekecektir.
Ayrıca il-ilçe emniyet müdürlerine bu yasa ile verilen yetki son derece düşündürücüdür. Eğer emniyet müdürleri ister ve gerekli görürlerse, mevcut jandarma alay komutanlıklarını tasfiye edebileceklerdir.
Bu yetki; TSK’ya yapılan saldırılara açık bir örnektir.
BDP’li bölücüler açıkça “30 Mart’tan sonra özerkliğimizi ilan edeceğiz” demektedirler. Bu söylem bölünmenin işaretidir.
Diğer taraftan ortalıkta ses kayıtları, yolsuzluk ve rüşvet görüntüleri dolaşmaktadır. Muhalefet ve iletişim ağında paylaşım yapanlar mal bulmuş mağribi örneği, önlerine atılan bu yemi yutmuş görünmektedirler.
Bazıları ise sempati duydukları partinin adayının fotoğrafını yayımlamakta, “Atatürkçü adaylara oy verelim.” çığırtkanlığı yapmaktadırlar.
Diğer taraftan takım tutar gibi parti tutanlar, yek diğerine “Tu-kaka” diyerek, oy toplamaya çalışmaktadırlar.
Ama hiç kimse, bu ses kayıtlarının ve görüntülerin çıkış zamanını sorgulamamaktadır. Feodal beyliklere dönüştürülen büyükşehir belediyeleri ile, Türkiye eyaletleştirilmiştir.
Ne yazık ki Türkiye’nin ve Türk milletinin gündeminde sadece yolsuzluk vardır. TBMM’de sabaha karşı çıkarılan bir torba yasa ile seçim çalışmalarında başka dillerin kullanılmasının, özel okullarda Kürtçe eğitim yapılmasının, köylere Süryanice, Kürtçe, Ermenice isimler verilmesinin önü açılmıştır.
Hal böyle iken biz sadece kimin ne konuştuğu, villalar, sıfırlanan paralarla uğraşıyoruz. Yoksulunun pazardan artık sebzeleri toplayarak bebelerinin karnını doyurduğu bu ülke bir vakitler “Ben bir gün çok zengin olursam, bilin ki bu para haramdır.” diyen bir siyasetçi tarafından yönetilmektedir. Sbn. Başbakan; bugün dünyanın en zengin siyasetçileri arasında 8. Sıradadır.
Yani görünen köy kılavuz istememektedir.
Federasyonun kaldırım taşları döşenmektedir. Yolsuzluk kayıtları gerçek tehlikenin kara çarşafıdır.
Figen ÖZEN, 5 Mart 2014