FETİŞİZM
Etimolojik olarak ‘Fetiş’ sözcüğü, Latince ‘yapay’ ve Portekizce ‘büyü’den türetilmiştir denilebilir.
Kuşkusuz her alanda ayrı bir anlam yüklemesi olabilecektir.
Ancak Ekonomi Politikte, Marx tarafından ‘meta fetişizmi’ konusunda kullanılmıştır.
Öyle ki, değişik yerlerde ve hatta aynı paragrafta ‘giz’ (secret), ‘gizil’ (mystérieux), kapris, bilmece (enigme), anlaşılmaz (hiéroglyphe) olarak tanımlanmıştır.
Bu giz, gizem, büyü ve hatta tapınılacak (tabu) şey ne için kullanılmış olabilir denirse; kapitalizmle birlikte, ‘kişiler arasındaki ilişkiler’ sanki ‘şeyler arasındaki ilişkiler’miş gibi ve ‘şeyler arasındaki ilişkiler’ de sanki ‘kişiler arasındaki ilişkiler’miş gibi algılanıyor olduğu için kullanılmıştır.
Özellikle ‘algılanmak’ diyorum, çünkü henüz ‘anlaşılmak’tan uzaktır.
Öyle görülür veya inanılır ama ‘gerçek’ hiç de öyle olmayabilir.
İşte marksist ‘değer kuramı’ özünde bir ‘fetişizm kuramı’ ya da bu ‘fetişizm’in büyüsünün açığa çıkarılma kuramıdır denilebilir.
Şimdi Türkiye’de onca ‘sorun’ varken ve özellikle şu Ağustos ayında onca önemli konular tartışılırken, bizim tutup Marx’ın ‘fetişizm kuramı’nı tartışmamız yerinde midir diye sorulabilir.
Evet yerindedir, çünkü hiçbir zaman olmasa bile, bu konu gereği gibi işlenmediği için toplum olarak, halk ve ulus olarak bu ‘fetişizm’in kıskacından hiç kurtulamadık ki...
Zengini zengin, fakiri fakir, ‘siyasetçi’yi ‘saygın’, ‘lider’i tapınılacak kişi olarak görmek demek ‘fetişizm’in kucağında kıvranmak demektir de ondan.
Tüm televizyonların sürekli olarak gösterdiği ‘döviz kuru’ndan, Merkez Bankası’nın faiz kararına değin büyüsüne kapıldığımız sözde ‘ekonomi politikaları’, pazarda yanına yaklaşılmayan domates/hıyar fiyatları ve umutla beklenen maaş ve ücretler ile emeklilere vaadedilen zam kararlarının tümü bu ‘fetişizm’le doğrudan bağlantılıdır.
Çünkü ‘değer kuramı’ demek, her geçen pula dönen ‘para’nın aynı zamanda sizin ‘emek’inizin de ‘pul’a çevrildiğinin ‘gösterge’si olmaktan başka bir işlevi olmadığını anlamak demektir.
Ve yine Bayburtlu keşişlerin ‘biz size paramızı koru diye değil vatanı koru diye oy verdik’ demesinin, Afrikalı büyücülerin yaptıkları ‘şeytanlık’tan başka bir anlama gelmemesi demektir.
Bu sözü söyleyenler, eğer paralı iseler, ki öyledir, kendilerini ‘paranın gizemi’ne kaptırmışlardır; yok parasız ve pulsuz iseler ‘uyuşturucu almışcasına’ bir siyasetçinin ‘büyü’süne kapılmışlardır.
Demek ki, şu ‘tarihi günler’de, yapılacak bu tür bir çözümleme ya da sunuş, özde doksan milyonluk Türkiye halkının ‘kendi yakın tarihi’ ya da ‘güncelinin öyküsü’ olacaktır.
Kuşkusuz biraz sıkıcı olabilecektir.
Hatta fiyat, piyasa, döviz, faiz, kriz gibi neredeyse ‘kutsallaştırılmış’ kavramlarla yetiştirilip büyütülmüş insanlara ‘deli saçması’ gibi gelebilir ya da kulaktan dolma bilgilerle ‘ideolojik’ olarak görülüp dudak bükülebilir.
Kaldı ki, bilmem kaç kuşaktır bu konunun ‘ideolojiktir’ diye ‘şeytanlaştırılmış’ olması da bizzat ‘fetişizm’in ta kendisi olmaktadır.
Öyleyse, gelişigüzel olarak kullanılan ‘titreyip kendine gelmek’ gibi bir durum sözkonusu ise, işte tam da bu konuda ‘titretici’ bir açıklama yapmak gerekmektedir.
O arada, dünya bu işin neresinde diye de sorulabilir.
Aslında bu ‘fetişizm’ dünya genelinde bir ‘yaygınlık’ ve hatta ‘egemenlik’ kurmuş olup, Türkiye de ister istemez, eğitim/öğretiminden yönetim/denetimine değin bu egemenliğin altına girmiştir.
Ne var ki, dünyanın belli kesimlerinde bu konuda kafa yorup ter dökenler de yok değiller.
Nitekim biz de, bu çalışmalardan hareketle, kendi ülke ve halkımıza yönelik olarak kimi yorumlar yapmaya çalışmaktayız.
Sonuçta ikiyüz yıla yakın bir süredir tartışılmakta olan konuları, eleştirileri ile birlikte günümüze taşımaktan başka bir amacımız yoktur.
Ki, mercimek kadar yararı da olsa, yarar yarardır deyip avunmak da bir iş değil midir?
(Sürecek)