Fırat'ın batısı da PKK'ya veriliyor
Türkiye'nin birçok sorunu var, hatta bunlar bir sorunlar yumağına dönüşmüş durumda.
Evet bu sorunlar yumağında ekonomik kriz milletin ve devletin canını yakmaya artan sertlikle devam ediyor. Devletin içeride ve dışarıda finans patronlarına ekonomik bağımlılığı ülkeyi her alanda türlü dayatmalara da açık hale getiriyor.
Ben ısrarla Suriye bağlamındaki özel mutabakat, dayatma ve tuzaklara dikkat çekmeye devam edeceğim.
Mayıs başında teröristbaşının siyasi aktör, sorun çözücü olarak yeniden piyasaya sürülmesiyle bu senaryoda yeni bir safhaya geçildiğini, yeni açılım sürecinin ki; bana göre yeni çözülme sürecidir, ana hedefinin Suriye kuzeyi olduğunu, bununla bağlantılı yan hedefinin AKP-HDP işbirliğiyle İstanbul seçimleri olduğunu yazdık.
Suriye kuzeyindeki güvenli bölgenin PKK'nın dört parçalı büyük Kürdistan hedefinin batı parçasının oluşturulmasından başka bir şey olmadığını, teröristbaşının mektuplarında ısrarla vurguladığı SDG yapısının düzenli orduya dönüştürülmekte olduğunu, SDG'nin uluslararası alanda siyasi tanınmasının (ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Kuzey Avrupa ülkeleri vs) hızla genişlediğini anlattık durduk. Yani bölgede SDG maskesiyle PKK kontrolünde bir ordunun ve devlet yapısının kurulduğu konusunda uyardık.
Bütün bu gelişmelerin Türkiye'yi yönetenlerce görülmemiş olması mümkün mü? Peki öyleyse teröristbaşının mektuplar yayınlayarak ABD planları çerçevesinde SDG vurgusu yapmasını, Suriye sorununun ABD-PKK planları çerçevesinde çözülmesini istemesine neden sessiz kalınıyor?
Bugüne kadar Suriye kuzeyindeki güvenli bölgenin ve bununla örtüşen PKK devletçiğinin Fırat'ın doğusunu kapsadığı düşünülüyordu. Ancak bu köşeyi takip edenler çok iyi hatırlayacaktır ki bu PKK devletçiğinin tüm Suriye sınırı boyunca uzanacak şekilde oluşturulmasının hedeflendiğini defalarca yazdık.
Şimdi sahadan gelen son haberler bu konuda pazarlıkların olduğunu ve görüşmelerin sürdüğü yönünde.
Buna göre SDG için oluşturulacak güvenli bölge (siz ona PKK devletçiği veya batı Kürdistan deyin) Fırat'ın batısını da kapsayacak ve Cerablus, Azez, Bab, Tel Rıfat ve Afrin'i de içine alacak.
Fırat'ın doğusunda IŞİD'e karşı zafer ilan edildikten sonra ABD liderliğindeki koalisyon desteğindeki SDG yeni hedeflerinin Afrin'in kurtarılması olduğunu ilan etmişti. Koalisyonun buraya ilgisi ve güvenli bölge genişlemesi açısından bu ilginç.
Türkiye'yi yönetenler bu gelişmelere ne kadar vakıf bilmiyorum. Ama 911 km.lik Türkiye-Suriye sınırı boyunca genişleyecek güvenli bölgenin Fırat'ın batısındaki kesiminin Türkiye kontrolünde olabileceği gibi bir senaryoya inanıp destekliyorlarsa bu büyük bir felaket olacaktır.
Çünkü burada oluşturulacak güvenli bölgenin uygulanabilmesi için ABD'nin askeri, siyasi ve ekonomik desteği elzemdir. Yani bu ABD'nin istediği senaryo olacaktır.
Güvenli bölgenin bu şekilde genişlemesinin tam bir ABD-PKK planı olduğunu yine hatırlatalım. 2016'da PYD/YPG Rojava Özerk Yönetimi ilan etmişlerdi. İsminin yarattığı sıkıntıyı da örtmek için Eylül 2018'de 'Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi' ilan edilmişti. İşte güvenli bölgenin genişletilmesi kapsamında konuşulan bu bölgedir.
Bir adım daha ileri gidip İdlib'in kuzeyinin (Halep-Lazkiye M4 karayolunun kuzeyi) de bu güvenli bölgeye dahil edilebileceğini söyleyeyim. İdlib'de çatışmalar şiddetlenirken, Rusya ve Suriye'nin operasyonları ağırlaşırken ABD ve Avrupalı müttefikleri İdlib'e yeni müdahaleden söz etmektedir.
Rusya Türkiye'yi İdlib'de muhaliflere (otomatikman bunlarla birlikte savaşan Nusra-HTŞ'ye) askeri destek vermemesi aksi halde başka yerde ve şekilde karşılık vereceği konusunda sert şekilde uyarıyor.
Geçen günlerde ABD-Türkiye ortak operasyon merkezinin yeniden açıldığı ve İdlib'de ABD'nin de muhaliflere yeniden destek vermeye başladığı yerel basında dillendiriliyor.
Daha önce iki kez kimyasal saldırı gerekçesiyle müdahale eden bu güçlerin üçüncü müdahalesinin sürekli uyardığımız gibi daha kapsamlı olacağı bunun insani gerekçelerle güvenli bölge ilanını da içerebileceği anlaşılıyor.
Bütün bunların da Türkiye ile ve Türkiye üzerinden olacağı aşikar. Bu durumun İdlib bağlamında Türkiye ile Rusya'yı da kafa kafaya getirip zaten alınamayacak (eğitime alınmayan Türk personel ve Türkiye'ye teslim edilmeyen F35 simülatörleri gibi fiilen başlayan F35 yaptırımlarının genişlemesini önlemek için) en başından itibaren yanlış yönetilen S-400 projesinin resmen sonunun gelmesi için bahanelerden biri olabileceği görülmeli.
Aslında S-400 olayı bütün bu gelişmelerin üstünü örten bir sözde kriz durumundadır.
Suriye kuzeyinde güvenli bölge PKK devletçiğinin kurulmasından ve Suriye'nin parçalara ayrılmasından başka bir şey değildir. Bu güvenli bölge Fırat'ın batısını da kapsarsa burası Türkiye'nin kontrolünde olur gibi bir düşünce kandırılmanın anası olur.
Bu aynı zamanda Irak ve Suriye'deki bölünme ve ayrışmanın domino etkisiyle Türkiye'ye yönelmesinin başlangıcı olur. Bu kadar uyarıdan sonra kimsenin de kandırıldık demeye hakkı olmaz.
Cahit Armağan DİLEK, 8 Haziran 2019
cahitdilek@yahoo.com