Fırat Ve Dicle AB Denetiminde!

Genel & Güncel Konular

Fırat Ve Dicle AB Denetiminde!

İletigönderen Oğuz Kağan » Prş Ara 03, 2009 14:21

Fırat Ve Dicle AB Denetiminde!

AKP, Fırat ve Dicle’yi AB denetimine veriyor!

Bu konuda komşular ve İsrail ile işbirliği yapılacak. (Van minıt ile göz boyayıp çaktırmadan işbirliği. Masonlar için pul ve kartpostal baskısı. Yahudi Ofer’e yapılan kıyaklar. Petrol terminalinin Ceyhan’dan İsrail’e taşınarak İsrail’in ihya edilmesi. Bütün bunlar "van minıt" yaygarasının altında saklanmaya çalışılıyor. "Cambaza bak" misali)

Türkiye, sınırı aşan sularda AB’ye uyumu kabul etti. Müzakerelerde 'Çevre' başlığının açılması ve kapanması karşılığında Fırat ve Dicle havzasının AB ile ortak yönetilmesi AKP tarafından kabul edildi.

AB daha önce bu konuya 2004 yılında yayımladığı, ‘Etki Raporu’nda yer vermiş, ancak Ankara’dan tepki almıştı. Bu durum daha sonra gündeme getirilmemişti.

ÇEVRE’NİN KAPANIŞ KRİTERİ

AKŞAM’ın Brüksel’deki AB kaynaklarından edindiği bilgilere göre, AB, 10-11 Aralık tarihlerinde gerçekleştirilecek Hükümetlerarası Konferans’ta Türkiye ile ‘Çevre’ faslında fiili müzakereleri bu şartla başlatacak.

AB İÇİN ÖNEMİ

AB’nin 6 Ekim 2004 yılında yayımladığı ve Türkiye için müktesebat olan ‘Etki Raporu’nun sekizinci sayfasında, üyelik halinde Fırat ve Dicle nehirleri ile bunlar üzerindeki barajların ve sulama planlarının idaresinin uluslararası yönetime bırakılmasının ve bu konuda komşular ve İsrail ile işbirliği yapılmasının Türkiye’den isteneceğine yer verilmişti.

Raporda şöyle denmişti:

'Ortadoğuda su önümüzdeki yıllarda giderek artan biçimde stratejik bir konu haline gelecektir. Türkiye’nin AB’ye katılımı ile beraber su kaynakları ve altyapılarına (Fırat ve Dicle nehir havzaları üzerindeki barajlar ve sulama sistemleri, İsrail ve ona komşu ülkeler arasında su alanında sınır ötesi işbirliği) ilişkin uluslararası yönetimin AB için önemli bir mesele haline gelmesi beklenebilir.'

Mahmut GÜRER / BRÜKSEL

http://www.ilk-kursun.com/2009/12/firat ... netiminde/
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Fırat Ve Dicle AB Denetiminde!

İletigönderen sessiz sedasız » Prş Ara 03, 2009 15:16

Türkiye’nin AB’ye katılımı ile beraber su kaynakları ve altyapılarına ilişkin uluslararası yönetimin AB için önemli bir mesele haline gelmesi beklenebilir.'


Türkiye'nin ab'ye katılımının gerçekleşmeyeceğini bildiğimize göre içimiz "Türkiye’nin AB’ye katılımı ile beraber..." ifadesi değişene kadar rahat olsun :)
Sen ne kadar bilirsen bil,Senin bildiğin karşındakinin anladığı kadardır.
Kullanıcı küçük betizi
sessiz sedasız
Üye
Üye
 
İletiler: 988
Kayıt: Cum Mar 28, 2008 1:55
Konum: istanbul

Re: Fırat Ve Dicle AB Denetiminde!

İletigönderen Başkomutan » Prş Ara 03, 2009 15:29

19 Ekim 2004 Tarihli bir yazı

Fırat, Dicle ve AB

AVRUPA Birliği Komisyonu tarafından açıklanan 6 Ekim tarihli raporun ‘Türkiye'nin AB üyesi olmasının AB'ye ve Türkiye'ye etkileri'ni konu alan ekinde, altından Çapanoğlu çıkacak satır aramak aklımıza gelmemişti.

Bir dostumuz, hem önce Melih Aşık'ın sütununda yayınlanan ibareyi gösterdi hem de CHP Milletvekili Onur Öymen'in sözlerine dikkatimizi çekti.

Söz konusu raporun 9'uncu sayfasında aynen:

‘Water in the Middle East will increasingly become a strategic issue in the year to come, and with Turkey's accession one could expect international management of water recources and infrastructures (dams and irrigation schemes in the Euphrates and Tigris river basins, crossborder water cooperation between Israel and its neigbouring countries) to become a major issue for the EU...' dendiği bildiriliyor.

Tercümesi şu:

‘Su, önümüzdeki yıllarda giderek stratejik bir konu olacak ve Türkiye'nin (AB) üyesi olması sonucu, su kaynaklarıyla Dicle ve Fırat üzerindeki barajlar ile sulama tesislerinin uluslararası yönetimi (çokuluslu bir şekilde yönetilmesi) beklenebilir ve bu AB için bir büyük meseledir.'

Onur Öymen 17 Ekim 2004 tarihli Cumhuriyet'te çıkan mülakatında, bu konuya değiniyor ve ‘aynı cümlenin içinde İsrail ve diğer ülkelerin adının geçmesini' pek de hayra alamet saymıyor. Nitekim Melih Aşık'ın sütununda çıkan sözlerine göre bu görüşünü, ‘Böyle bir niyet şu anda ancak bu kadar ifade edilebilir' diyerek dile getiriyor.

Onur Öymen dikkatli bir diplomattır. Ne okursa aklının süzgecinden geçirir. Nitekim iyi anımsarız, bizim bayağı olumlu saydığımız -ve bunu bu sütuna aktardığımız- meşhur Annan Planı'nın ilk versiyonu konusunda bizi uyaran da o olmuştu. Örneğin biz Annan Planı'nda KKTC'nin ‘egemen' (sovereign) bir devlet olarak tanımlandığını ifade edince, plandaki ibarenin aslında ‘egemence' (sovereignly) olduğunu ve bir kelime oyunu ile insanların aldatılmak istendiğini söylemişti.

Şimdi tabii, ortada henüz fol yok, yumurta yokken ayağa kalkmak gerektiğini söylüyor değiliz. Ama George W.Bush yönetiminin ‘Saddam'ın elinde kimyasal ve biyolojik kitle imha silahları var. Nükleer bomba yapacak kapasiteye sahip olduğu da biliniyor. O nedenle Saddam'ı o harekete geçmeden biz vurmak zorundayız' gerekçesiyle yola çıkarken bizden ‘Samsun ve Trabzon limanlarının da kendilerine tahsisini' istemesini anımsarsınız.

‘Irak'a Samsun veya Trabzon üzerinden mi gideceksiniz?' demezler mi adama?

Belli ki bu meselelerde asıl niyeti gizlemek ve karşınızdakini enayi yerine koymak gibi bir gelenek var.

Zaten diplomasideki kazık çoğu kez 20-30 sene sonra fark edilir.

O nedenle bizim diplomatlarımız, yerine gelince ‘O cümlenin orada ne işi var?' diye sormalılar.

Öyle ya... ‘Irak'a Trabzon tarikiyle gitme' birtakım AB uzmanlarının ve ülkelerinin de aklına yatıyorsa, bilelim.

hürriyet
Oktay Ekşi


Avrupa Birliğine bizi sokmayacaklar ama bu sokma eylemi Türkiye'ye karşı üyeliğini kabul etmeden gerçekleşiyor.
Çünkü ADAM gibi siyasetçi YOK... :turkiye:
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Fırat Ve Dicle AB Denetiminde!

İletigönderen Başkomutan » Prş Ara 03, 2009 15:57

Yeniçağ Gazetesi'nin 28.10.2005 tarihli haberi

Mitterrand`dan su bombası ..

Türk düşmanlığıyla tanınan Daniella Mitterrand, Türkiye`nin suyu silah olarak kullandığını, Dicle ve Fırat nehirlerinin üzerine kurduğu barajlarla suları kelepçeleyip, Suriye ve Irak halkını susuzluğa mahkum ettiğini ileri sürdü.

ZANA`NIN HAMİSİ MADAM MİTTERRAND AB AĞZIYLA KONUŞTU:

Suları silah yaptınız

Madam Mitterrand, Türkiye`yi Fırat ve Dicle sularının üzerine baraj kurup kelepçelemekle suçlayarak, Türkiye`nin suyu silaha çevirdiğini söyledi

AB`nin 9 Kasım İlrleme Raporu`nda yer vermeye hazırlandığı, daha önce de, Katılım Ortaklığı Belgesi ve Müzakere Çerçeve Belgesi`nde belirttiği Dicle ve Fırat sularının uluslararası yönetime devredilmesi dayatmalarına Fransa eski Devlet Başkanlarından François Mitterrand`ın eşi Danielle Mitterrand da destek çıktı.

HAKİMİYETE KIZDI

Madam Mitterand, Türkiye`nin Dicle ve Fırat sularını kurmuş olduğu barajlarla kelepçeleyip, Suriye ve Irak halkını susuzluğa mahkum ettiğini ileri sürdü. Fransa Özgürlükler Vakfı`nın Başkanı Madam Danielle Mitterrand, Uluslararası Basın Merkezi`nde, Vakfın dünyanın bir çok ülkesinde su sorunlarına destek kampanyası çerçevesindeki faaliyetleri ile ilgili basın toplantısı düzenledi. Dünyanın bir çok ülkesinin susuzluk çektiğini söyleyen Madam Mitterrand, su yüzünden dünyada her gün 34 bin kişinin öldüğünü belirtti. Madam Danielle Mitterrand, Coca Cola ve Danone gibi büyük şirketlerin su kaynaklarını satın alıp, doğal bir ihtiyacı maddiyata çevirmelerinin uygun görülecek bir durum olmadığını, suya hakim olanın bir çok şeye hakim olduğunu, bunun en bariz örneğinin de Türkiye`nin Dicle ve Fırat sularına baraj kurup suyu silaha çevirmesi olduğunu söyledi.
FRANSA SUSUZ
Mitterrand, Fransa`da her yıl 85 bin ailenin maddi imkansızlıktan su parasını ödemediği için sularının sular idaresi tarafından kesildiğini belirterek, evlerde kullanılan çeşme sularının ücretsiz olarak halka verilmesini ve kişi başına 40 litre suyun bedava olması gerektiğini kaydetti.

Mitterrrand kimdir

Danielle Mitterrand, Fransa eski Devlet Başkanlarından François Mitterrand`ın eşi. Madam Mitterand, Fransa Özgürlükler Vakfı Başkanı. Türkiye madamı, terör işbirlikçisi Leyla Zana`ya verdiği destekle tanıdı.

tümgazeteler

Faşist
Emperyalist
Ahlaksız
Katliamcı
İşgalci
İftiracı
Tüm değerlerden yoksun...
Avrupa Birliğine hayır
Resim

Daha dün kapımızda değil miydi bu kuduz köpekler?..
Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler!

Eğer bir milletin kurtarıcıya gereksinimi yoksa artık millet olmuştur
Sakın kurtarıcı bekleme‚ yoksa sana karşı olan vazifemi yapamadım sayarım

Türk milletinin büyük millet olduğunu bütün medeni alem, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır

Beni hatırlayınız
Kullanıcı küçük betizi
Başkomutan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 2297
Kayıt: Pzt Eki 12, 2009 23:24

Re: Fırat Ve Dicle AB Denetiminde!

İletigönderen bezgin » Prş Ara 03, 2009 19:40

Dicle ile Fırat’ın suları

Avrupa Birliği açısından, Dicle ile Fırat’ın sularını kontrol edilmesinin önemli bir stratejik hedef olduğu; 2004 yılında açıklanan ve Türkiye’nin AB üyelik sürecinde “müktesebat” özelliği taşıyan Raporunda yer alıyordu.
Rapor ilk açıklandığı zaman Türkiye’de büyük tepkilere yol açtı. Konunun üstü örtüldü. Daha zamanının gelmediği anlaşılmıştı.
Cengiz Çandarların deyimiyle Ergenekon tertibi sayesinde gerekli “arazi temizliği” yapıldıktan sonra, şimdi Dicle ile Fırat’ın suları yeniden gündeme getirilmiş bulunuyor.
10–11 Aralık tarihlerinde AB zirvesi toplanıyor. Vatan gazetesinin haberine göre bu zirvede, Türkiye ile görüşmelerde “Çevre” başlığının açılması konusunda anlaşmaya varılmış. Ama önemli olan; “Çevre” başlığındaki müzakerelerin tamamlanmasının ardından, Türkiye’nin; Dicle Fırat havzasının yönetiminde AB’ye doğrudan müdahale hakkını tanıdığını taahhüt etmesidir.
Meğer AKP, tam beş yıldır rafa kaldırıldığı sanılan Dicle Fırat’a ilişkin AB istekleri konusunda, kapalı kapılar ardında gereğini yapmış ve AB’ye istediğini vermiş bulunuyor.

PETROL VE SU
Dicle Fırat havzası Avrupa için neden bu kadar önem taşımaktadır?
Bilindiği üzere bu havzanın kuzeyinde yoğun olarak Kürtler, Güneyinde ise Araplar yaşamaktadır.
Havza, Dünya çapında devam etmekte olan hegemonya kavgasının yoğunlaştığı alanların başında gelmektedir. Bugün için bu kavganın esas nedeni, Dünya petrol rezervlerinin yüzde 15’inin bu havzada bulunmasıdır.
Önümüzdeki süreçte Bölge, Petrolden dolayı değil ama, bu sefer de “su”dan dolayı, gene güç peşinde koşan hegemonyacı devletlerin ilgi merkezi olmaya devam edecektir.
Nitekim daha bugünden Dicle Fırat suları, Batı emperyalizminin Kürt sorununa olan ilgisinin çok önemli bir başka gerekçesini oluşturuyor.

SUYUN BÜYÜYEN ÖNEMİ
Dünyanın enerji alanında fosil yakıtlara olan bağımlılığı önümüzdeki yıllar içinde kaçınılmaz olarak azalacak. Dünya petrol rezervlerinin 30–40 yıllık bir ömrü kaldı. Yeni bulunacak rezervlerle bu süre biraz daha uzayabilir.
Petrol, doğalgaz ve kömür gibi fosil yakıtların yerini su, rüzgâr ve güneş gibi doğal kaynaklar alacak.
Su; artan nüfus, iklimdeki değişiklikler, dünyanın giderek ısınması, artan çölleşme, kullanılabilir temiz kaynakların hızla azalması gibi nedenlerle her geçen gün giderek daha kıymetli bir “meta” haline geliyor.
Kapitalizmin dili ile konuşacak olursak, önümüzdeki dönemde su, “kâr getirisi” petrolden daha fazla olan bir “mal”a dönüşecek.
Bu açıdan son derece zengin kaynaklara sahip olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun, emperyalist planlamaların dışında kalması düşünülemez.
İşte Avrupa Birliği, aday üyelik bahanesi ile Türkiye’ye bu konudaki isteklerini kabul ettirmek peşindedir. Ve öyle görünüyor ki AKP sayesinde bu konuda önemli adımlar atmış bulunmaktadır.

BÖLGEYİ KONTROL ETMEK
Dicle Fırat Havzası sadece Türkiye, Irak ve Suriye gibi ülkeler açısından yaşamsal öneme sahip değildir.
Irak ve Suriye deyim yerindeyse Dicle ve Fırat sayesinde “vardırlar”. Dicle ve Fırat’ı devreden çıkarın ne Suriye kalır geriye, ne de Irak.
Irak’ın mevcut maddi varlığı içinde bugün daha önemli bir paya sahip olan Petrol ise bugün var, yarın yoktur.
Kısacası gelecekte bu iki ülke, beş bin yıllık tarihlerinde olduğu gibi yeniden ancak Dicle ve Frat’ın suları ile hayat bulacaklardır.
Öte yandan İsrail ve Ürdün başta olmak üzere Arap yarımadasının diğer ülkelerinin de tatlı su ihtiyacı önümüzdeki dönemde giderek artacak ve Dicle Fırat havzası bütün bölge açısından daha da önem kazanacaktır.
Yani Dicle Fırat havzası, bir zenginlik kaynağı olmanın ötesinde, bütün Bölgeyi kontrol etmek açısından son derece önemli bir konuma gelmektedir.
Avrupa Birliğinin Dicle Fırat ısrarının ardında yatan gerçekler bunlardır.

TRAJİKOMİK DURUM

Öte yandan Türkiye’nin AB’nin bu talepleri karşısında sergilediği tavır, tam trajikomik bir görünüm arz etmektedir.
Tam üyelik görüşmelerinin başladığı 2004 yılında, bu sürecin en fazla on yıl süreceği ve Türkiye’nin en geç 2014 yılında AB’ne tam üye olacağı söyleniyordu. Hatta AKP ve diğer AB yandaşları, “ödevlerimizi iyi yaparsak 2014 yılından daha önce de tam üye olabiliriz” diyorlardı.
Bugünlerde ise tam üyelik için 2023 yılı telaffuz ediliyor. O da titrek bir şekilde.
Geçen hafta Avrupa Parlamentosu’nda Türkiye için üyelik tanımının geçtiği bir metin, bundan dolayı ret edildi. Yani Avrupa’nın; belirsiz bir gelecek için dahi olsa, Türkiye için üyelik tanımının kullanılmasına tahammülü yok.
Kaldı ki Avrupa Birliği’nin iki “belirleyen” ülkesi, Almanya ve Fransa; tavırlarının tam üyelikten değil “imtiyazlı ortaklık”tan yana olduğunu artık üstüne basa basa her fırsatta açıklıyorlar.
İşte bu koşullarda biz Avrupa’nın her dayatmasına boyun eğiyoruz. Daha Doğrusu AKP boyun eğiyor, Türkiye ise seyrediyor.
“Trajikomik görüntü”nün diğer boyutu ise şudur: Kriz içinde olan, kokuşan ve çöken Batı uygarlığı, giderayak hala Türkiye ile istediği gibi oynamaya devam ediyor.
Elbette subaşını tutmuş olan iktidar sahipleri sayesinde…

mbgultekin@ip.org.tr Olmak ya da Olmamak/M. Bedri Gültekin [1 Aralık 2009]
İşgâlciler ölmeli! :turkiye:

"Bir ülkenin nüfusunun yarıya yakın bölümünün bir bölgede, dörtte birinin bir şehirde yaşaması, başlı başına tezgahtır."
Kullanıcı küçük betizi
bezgin
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 1394
Kayıt: Prş Eki 30, 2008 1:35

Re: Fırat Ve Dicle AB Denetiminde!

İletigönderen Oğuz Kağan » Cmt Ara 05, 2009 13:32

Açılımın İncir Yaprağı Düştü: Fırat ve Dicle Sularını AB Yönetecek! - Tahir Öngür

2 gün önce Akşam ve Dünya Gazetesi’nde, Brüksel’den Mahmut Gürer’in bildirdiğine göre “Türkiye, sınırı aşan sularda AB'ye uyumu kabul etti. Müzakerelerde 'Çevre' başlığının açılması karşılığında Fırat ve Dicle havzası AB ile ortak yönetilecek. Türkiye ayrıca İsrail'le de işbirliği yapacak.”

Türkiye 10-11 Aralık'ta gerçekleştirilecek AB Zirvesi'nde 'Çevre' faslında müzakerelere başlama konusunda Birlik ile uzlaşırken, önemli sonuçlar doğuracak bir kapanış kriterini de kabul etti. Buna göre, Türkiye'nin 'Çevre' başlığında müzakereleri tamamlamasının ardından, AB'nin Fırat ve Dicle havzasının yönetimi konusunda doğrudan müdahale hakkı bulunacak. AB bu konuya ilk kez 6 Ekim 2004 yılında yayımladığı ve Türkiye için müktesebat olan 'Etki Raporu'nda yer vermişti. Raporun sekizinci sayfasında, üyelik halinde Fırat ve Dicle nehirleri ile bunlar üzerindeki barajların ve sulama planlarının idaresinin uluslararası yönetime bırakılmasının ve bu konuda komşular ve İsrail ile işbirliği yapılmasının Türkiye'den isteneceğine yer verilmişti. Raporda şöyle denmişti: “Ortadoğuda su önümüzdeki yıllarda giderek artan biçimde stratejik bir konu haline gelecektir. Türkiye'nin AB'ye katılımı ile beraber su kaynakları ve altyapılarına (Fırat ve Dicle nehir havzaları üzerindeki barajlar ve sulama sistemleri, İsrail ve ona komşu ülkeler arasında su alanında sınır ötesi işbirliği) ilişkin uluslararası yönetimin AB için önemli bir mesele haline gelmesi beklenebilir.”

SU SAVAŞLARI

Yaygınlaştırılmaya çalışılan korkutucu bir yalan, bundan sonra savaşların kıtlaşan sudan ötürü çıkacağı yalanı Küresel Emperyalizm’in dünya hegemonyasını pekiştirmek için çoktandır kullanmakta olduğu bir araç.

Ama, 4500 yıl önce sulamada kullanılacak suların paylaşımı konusunda iki Sümer kent devleti, Lagash ve Umma arasında çıkmış olan savaştan bu yana gerçek bir “Su Savaşı”ndan söz edilemiyor.

Bunun tersine, 805-1984 yılları arasında suya ilişkin en az 3600 uluslar arası anlaşma imzalanmış. Gerçekten de, suyla ilgili işbirlikleri, çatışmalardan çok daha fazla. Aynı ırmağın kenarında yer alan ülkeler arasında 1918-1994 yılları arasında yaşanan 412 bunalımdan yalnızca yedisinin suyla ilişkili olduğu belirtiliyor. Dünyada 1999 öncesi 50 yıl boyunca “su savaşı” olmamış; ama, çeşitli ülkelerin arasında suyla ilişkili 37 askeri eylem yaşanmış. İlginç olan bunun 30’unun İsrail ile komşuları arasında geçmiş olması.

Su Savaşı, Küresel Emperyalizm’in dünya hegemonyasını kolaylaştırmak için herkese benimsetilmeye çalışılan bir hegemonik kavram olarak teşhir edileli on yıldan çok oluyor. Yine de bunu en çok Fırat ve Dicle suları için kullana gelen AB emperyalizmi Türkiye’yi tam da bu noktadan köşeye sıkıştırabilmiş. Bunu bu kadar kolaylaştıran koşullar ne olabilir?

SU ORTADOĞUN HALKLARININ SIRTINDA KAMÇI OLUR

Türkiye sınır aşan sular konusunda yalnızca komşularına su akıtan bir ülke değil. Aras, Meriç, Tunca, vb bir dizi akarsu da başka ülke topraklarından çıkıp ülkemize akıyor. Geçmişte o akarsularla ilgili sorunlar da ortaya çıktı ve gelecekte de çıkabilir. Ancak, nedense AB bunları kendine dert edinmiyor ve üyelik görüşmelerinde bunlarla ilgili koşullar öne sürmüyor. Ama konu Orta Doğu olunca akarsuların yönetiminin kendine bırakılmasını olmazsa olmaz sayıyor.

Oysa her biri bağımsız birer Cumhuriyet olan komşular söz konusu olduğunda akarsuların kullanımının düzenlenmesi hiç te sorun olmuyor. Alın, Aras Nehri’ni. İkisi de emperyalizmin zincirini yeni kırmış olan Sovyetler Birliği ve genç Türkiye Cumhuriyeti daha 1927 yılında aralarında yaptıkları anlaşma (Kars Anlaşması) ile Aras’ın sularını eşit olarak paylaşabilmişlerdi. Çünkü iki taraf ta, emperyalizmin etki alanı dışına çıkabilmişti.

Yetmedi, Türkiye ile Irak 1946 yılında aralarında imzaladıkları “dostluk ve İyi Komşuluk İlişkileri Anlaşması”na göre Fırat ve Dicle sularının düzenlenmesi konusunda da işbirliği yapmışlardı. Bu anlaşmaya göre, bu suların düzenlenmesi için yapılan tesisler aynı zamanda Irak'ın çıkarlarını da korumayı amaçlıyorsa, Irak bu tesisler için yapılacak harcamalara katkıda bulunmayı kabul etmiştir. Öte yandan bu anlaşma, Türkiye'nin kendi toprakları üzerinde suların akışını düzenlemek amacıyla tesisler yapmasına ilişkin egemenlik haklarını sınırlandırmamaktadır.

Suriye ile Türkiye arasında da önce 1921’de yapılan anlaşma ile taraflar Halep’in temiz su gereksinimini karşılamak üzere, Kuveyk çayının suyunu hakça kullanmayı kararlaştırmışlardı. Yine 1921 anlaşması ile, Halep'in su gereksinimi için Fırat nehrinin Türk topraklarındaki bölümünden ek su alması konusu da karara bağlanmıştı. 1939 yılında da Türkiye ile Suriye arasında yapılan anlaşmayla, Türkiye'nin aşağı kıyıdaşı olduğu Asi ve Afrin nehirlerinin sularının eşit olarak paylaşılması kararlaştırılmıştı. Üstelik gerçekte, Suriye'nin kullanımları nedeniyle bu nehirlerden Türkiye'ye su bırakılmamakta idi. İki komşu ülke emperyalizmden bağımsızdı ve bunu kolayca ve dostça becerebilmişlerdi. ABD Emperyalizmi Orta Doğu’da at oynatmaya başlayana ve komşuların arasını bozana kadar.

Türkiye ile Suriye 1987’de de Fırat’tan en az 500 m³/saniye su bırakılması üzerinde anlaşmışlardı. Atatürk Barajı yapılmadan önce yaz aylarındaki ortalama akıum 250m³/s kadar az olabiliyordu. 1991 yazında Fırat’ın suyu 199m³/s’ye düşünce de Türkiye Atatürk Barajı’nı açıp garanti edilen 500m³ suyu salmış ve enerji üretimindeki kayıplarla 500 milyon USD zarar katlanmıştı. Komşular anlaşabiliyor ve su savaşına girişmeden kaynakları kendileri yönetebiliyordu. Ne AB, ne ABD ve ne de İsrail olmadan gerçekleşebilmişti bu “Su Barışı”.

Öte yandan Dicle’nin %70’i ve Fırat’ın %70’i Basra Körfezi’ne boşalırken üç komşu ülke neyi paylaşamazlar. Hayır, Türkiye, Irak ve Suriye ülkelerinin ve halklarının sınır aşan sular konusunda üzerinde anlaşamayacakları çelişen bir çıkarları yok.

Yok ama, olması gerekir. Ki Küresel Emperyalizm Orta Doğu halklarını birbirine düşürebilsin, onları güçsüzleştirebilsin ve su kaynakları kimin umurunda, dünyayı yönetebilsin.

Su kaynakları üzerinde yönetim erkini ele geçiren Emperyalizmin bunu Orta Doğu halkları üzerinde bir kırbaç gibi kullanacağı ise kuşkusuz.

Nasıl mı?

CİĞER KİME TESLİM EDİLİYOR?
İSRAİL’İN FIRAT VE DİCLE İLE NE İLGİSİ VAR?


Fırat ve Dicle nehirleri Türkiye’den doğup Suriye ve Irak topraklarından akıp Basra Körfezi’ne dökülüyor. AB bu akarsuları denetlemek istiyor ve bunun için baskı yapıyor. Tamam da, AB neden bu üst yönetimde İsrail’in de yer almasını istiyor. İsrail’in buy su kaynaklarından yararlanması olanaksız. Bunlar üzerinde bir hak iddia edebilecek durumda, konumda da değil. Adı neden geçiyor? Neden İsrail’in de müdahalesi dayatılıyor? İsrail “Su Barışı”nda, sınır aşan suların hakça paylaşımında mı deneyimli?

Ne gezer. İsrail suyu komşu halklar üzerinde bir kırbaç, bir silah, bir yıkım aracı olarak kullanmakta deneyimli.

Ürdün Havzası’ndaki su kaynaklarının çekişme konusu oluşu İsrail’in kuruluş dönemine kadar uzanıyor. İki ana nehir olan Ürdün ve Yarmuk nehirlerinin sularından yararlanılmasını çatışma konusu olarak kullanıyor İsrail. 1967 Savaşı’ndan sonra bu gerilim daha da yükseliyor. Çünkü Golan Tepelerini ele geçirip Ürdün sularını Galile Denizi’nden Necef Çölü’ne çevirerek bu nehrin suları üzerinde mutlak egemenlik kuruyordu. Ürdün’ün kayıpları Yarmuk Nehri’nde de ortaya çıkıyor. O sıralarda inşa edilmekte oklan Mukeyba Barajı ve Doğu Gor Kanalı da İsrail ordusu tarafından yıkılıyordu. Bunların yeniden yapımı için gerekli olan yardımlar da Dünya Bankası’nda İsrail tarafından engelleniyordu. Öte yandan, İsrail Yarmuk Nehri’nin sularını da kendi büyük kanalına pompalayarak çalıyordu.

Dünyada 1999 öncesindeki 50 yıl boyunca çeşitli ülkelerin arasında geçen suyla ilişkili 37 askeri eylemin 30’unun İsrail ile komşuları arasında geçmiş olması yeterince uyarıcı değil mi? Askeri saldırılar arasında İsrail’in 1960’te Suriye’nin Ürdün nehri yukarı kesiminde başlattığı “Tüm Araplar İçin Su” projesinin bir parçası olan çevirme yapılarını yıkışı anılabilir. İsrail’in Batı Yakası’nı işgal altında tutmasının temel nedeninin, buradaki birkaç katlı yeraltısuyu akiferlerini denetim altında tutmak olduğu anımsanabilir. Yenilerde inşa edilen beton duvarın da verimli yeraltısuyu kuyularını İsrail tarafında bırakacak şekilde zigzaklı yapılmış olması unutulmamalı.

Su tek başına savaş nedeni olamazdı. Ama, çatışmalarda Filistin’in su kaynaklarına el koymak ya da komşu Arap ülkelerinin su yapılarına zarar vermek hep İsrail’in bir bölgesel hegemonya taktiği olarak kullanıldı.

Emperyalizm şimdi de İsrail’in bu deneyiminden yararlanmak istiyor belli ki. Mezopotamya ırmaklarının suyunun yönetiminde de İsrail yer alacak.

Nerede “Van Minut”?

TÜRKİYE KADAR SURİYE VE IRAK’IN DA HÜKÜMRANLIK HAKLARINA EL KONUYOR

Türkiye’ye dayatılan bu Düyunu Umumiye, bu su kaynaklarının yönetimine el koyma zorbalığı bir yanıyla Irak ve Suriye’nin de bağımsızlığının yok sayılması anlamına geliyor. Artık, bu suların yönetiminde her üç ülkenin hükümranlık hakları ortadan kaldırılmış oluyor.

Artık bu su kaynaklarından kimlerin nasıl yararlandırılacağına, buradan havza dışına su taşınıp taşınmayacağına, suyun fiyatlandırılmasına, su yapılarının kimlere yaptırılacağına, bu üç ülkenin nasıl borçlandırılacağına, Mezopotamya’nın ekosistemine nasıl zararlar verileceğine AB Emperyalizmi karar verecek. İsrail’e de bunun jandarmalığı düşecek.

EMPERYALİZMİN VE TESLİMİYETİN ADINI KOYMAK İÇİN

Bu teslim olmaktır. Karşılığında kimin ne aldığının hiç önemi olamaz.

Bağımsızlıktan vazgeçmek hıyanettir.

Irak ermperyalist ordularının işgali altındadır. Şimdi nehirlerinin yönetimini AB’ne devreden Türkiye de ordusuz işgal altına alınmaktadır.

Orta Doğu’nun başının belası olan işgalci, zorba ve hırsız İsrail Faşizmi artık Güneydoğu Anadolu’nun da yönetiminde hak kazanmaktadır.

Buna karşı durmak için “Van Minut” bile beklenemez.

Artık yitirilebilecek bir şey kalmamaktadır. Ülkemiz üzerindeki emperyalist hegemonya pekişmektedir.

Neden su kaynaklarımızın yönetimini AB ve İsrail’e devrediyoruz? Afganistan’a neden asker göndermek zorundayız? Neden, yer altı kaynaklarımızı bütünü ile Küresel Emperyalizmin emrine sunduk? Neden milliyetçilik, terör ve iç çatışmanın kıskacına sokuluyoruz? Neden adım adım faşizm geliyor da demokrasi dünyasının umurunda değil?

Neyin bedelini ödetiyorlar bize?

Açılım yeterince açıktı. Şimdi, son incir yaprağı da düştü, apaçık oldu.


http://haber.sol.org.tr/yazarlar/tahir- ... ecek-21071
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Fırat Ve Dicle AB Denetiminde!

İletigönderen Oğuz Kağan » Cmt Ara 05, 2009 13:37

Emperyalistler gözlerini suya dikti

Türkiye'nin Fırat ve Dicle havzasının yönetimini AB'ye ve İsrail'e devretmesi, sadece kendi egemenlik haklarını devretmesi anlamına gelmiyor. AB ve İsrail iki ırmağı Ortadoğu'da koz olarak kullanabilecek.

Türkiye'nin 10-11 Aralık'ta gerçekleştirilecek AB Zirvesi'nde Çevre faslında müzakerelere başlamak için Dicle ve Fırat Havzası'nın yönetimi konusunda Birliğe doğrudan müdahale hakkı vermesi ve dahası İsrail'in kendisinden kilometrelerce uzaklıktaki su kaynaklarının yönetimine Birliğin dayatması sonucu ortak edilmesi, Ortadoğu için son derece kritik bir konu olan suyun emperyalistler tarafından bölgedeki halklara karşı bir koz olarak kullanılabilmesinin önünü açtı.

İsrail neden ortak?

İsrail'in suyun yönetimi ve hakça kullanımı konusunda hiçbir deneyimi bulunmazken suyu komşularına karşı silah olarak kullanması konusundaki sicili oldukça kabarık. 1949-1959 yılları arasında suyla ilişkili 37 askeri eylemin yüzde 30'unun sadece israil ve komşuları arasında geçerken, İsrail özellikle Filistin'e ait suları gasp etmesiyle eleştiriliyor. Gazze Şeridi'ne kullanılabilir su bırakmayan İsrail yönetimi, daha önce Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan raporlarda kentte salgın hastalıklar gibi olası felaketlerin sorumlusu. Batı Şeria'ya ait su kaynaklarını işgal duvarıyla ilhak eden İsrail yönetimi başka bir ülkeden kaynaklanan suların, kaynağa sahip ülkeye kullandırılmamasını sağlayabilmiş tek ülke.

Tahir Öngür'ün dünkü yazısı, Fırat ve Dicle nehriyle ilgili AB müktesebatının getireceği sonuçları ele ayrıntısıyla ele almıştı.

Şimdi İsrail Fırat ve Dicle Irmaklarının kontrolünü eline geçirerek Filistin ve Ürdün'e yaptıklarını Suriye ve Irak'a da yapabilme kabiliyetine kavuştu. Üstelik bu kabiliyeti, İsrail'i son Gazze katliamının ardından yüksek sesle eleştiren AKP hükümeti verdi.

Türkiye suyu komşularına vermiyor muydu?

Türkiye'nin AB'ye müdahale hakkı tanıdığı Fırat ve Dicle havzasının adil kullanılmadığına yönelik eleştiriler Suriye ve Irak tarafından sıklıkla dile getiriliyordu. Özellikle Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında Fırat ve Dicle Irmağı ve bu ırmakları besleyen kollar üzerine kurduğu barajlar tartışma konusu olmuştu.

Son olarak üç ülke (Irak, Suriye ve Türkiye) Eylül 2009'da üçlü bir anlaşma imzalayarak Suriye ve Irak'a saniyede 500 metreküp'ün üzerinde su bırakmayı kabul etmişti. Bu miktarın Türkiye'nin 31 Aralık 1966'da yine aynı ülkelerle imzaladığı Ankara Anlaşması'nda taahüt ettiği su miktarından saniye başına 150 metreküp daha fazla. Türkiye'nin yüzde 89'u kendi topraklarından kaynaklanan iki nehrin yüzde 60'ını komşu ülkelere bırakıyor ve bu miktarın yüzde 70'inin Basra Körfezi'ne döküldüğü belirtiliyor.

Daha önce de Suriye ve Irak ile yapılan su anlaşmaları sayesinde Türkiye'nin hiçbir dönem komşu ülkeleri mağdur etmediği bilinen bir gerçek. Oysaki Suriye kendi topraklarından kaynaklanan Asi Irmağı'nın suyunun bir kısmını Türkiye'ye bırakmayı taahhüt etmesine karşın, bugün bu ırmaktan Türkiye'ye neredeyse su bırakılmıyor. Dahası Türkiye'den kaynaklanmayan Meriç Irmağı'nın kullanımında Yunanistan ve Türkiye arasında sorun yaşanırken AB bu konuyu gündeme getirmiyor.

Konu Irak'ın su kullanımı olduğunda, bu ülkede yaşanan su sıkıntısının başka bir nedeni daha bulunuyor: işgal. Irak'ın sulama sistemi Saddam Hüseyin dönemine göre kötüleşmiş durumda. Birçok sistem atıllaşırken bu konuda herhangi bir yatırım yapılmadı. ABD işgali sırasında bu sistemlerin ya da sistemi çalıştıran elektrik santrallerinin birçoğu işlemez hale geldi. Son olarak önemli bir tarım bölgesi olan Diyalalı çiftçiler, sulama sistemini çalıştıracak elektrik bile bulamamaktan dolayı şikayetlerini dile getirmişlerdi.

İsrail'in su politikası nedeniyle Ürdün ve Filistin mağdur iken, AB sadece İsrail'in yerleşim adı altındaki işgali genişletmemesini istiyor. Gazze'de yaşanan su sıkıntısı Birleşmiş Milletler Kalkınma Ajansı tarafından raporlanmasına rağmen, bu konu AB İsrail ilişkilerinin gündem maddesi olmadı.

Suyu emperyalist ülkeler israf ediyor

Dünya Sağlık Örgütü standartlarına kişi başına günlük ortalama kentsel su tüketimi 150 litre olarak belirlendiği halde, bu miktar emperyalist ülkelerde ortalama olarak 266 litreye ulaşıyor. Ancak Afrika'da bu oran 57 litreye kadar düşüyor ve AB ülkeleri bu konuda da herhangi bir adım atmış değil. Dünyada kullanılan suyun yüzde 85'ini toplam nüfusun yüzde 12'si harcıyor. Avrupa’da ortalama su kullanımı 200–300 litre/gün ve Amerika Birleşik Devletleri’nde 575 litre/gün olmasına rağmen, kalkınmakta olan ülkelerde yaşayan halkın beşte biri insan hakkı olarak kabul edilen en az 20 litre/gün suya ulaşamamakta. Bütün bu verilere karşın, suyun ticarileştirilmesi veya egemenlik haklarına karşı koz olarak kullanılması "akılcıl kullanım" adı altında meşrulaştırılmaya çalışılıyor. AB raporlarında sıklıkla "su kıtlığı çatışmlara yol açabilir" senaryolarına yer veriliyor, ancak akılcıl kullanım yalnızca üçüncü dünya ülkelerinin su kullanımı konusunda gündeme geliyor, batılı ülkelerin su israfı ise gündeme giremiyor.

En büyük tehlike: özelleştirme

Su için mevcut en büyük tehlike, suyun bir temel hak olmaktan çıkarılıp metalaşması. Su kıtlığını akılcı kullanım adı altında ticarileştirmeye çabalayan Dünya Su Forumu'nun İstanbul'da düzenlenen 5. zirvesinde de "özelleştirme" çağrısı çıktı. Ancak Bolivya örneği suyun özelleştirilmesinin suyun israfını da beraberinde getirdiğini gösteriyor. Bolivya'da suyun özelleştirilmesinin ardından imtiyaz hakkını ele alan şirket su fiyatlarını yüzde 200 arttırmış, asgari ücretin aylık 100 dolar olduğu bir ülkede faturalar 20 dolara ulaşmıştı. Üstelik imtiyaz sahibi şirket kovulmadan önce halkın yağmur suyu biriktirmesini de yasaklattırmıştı.

Suyun yönetimi önemli bir rant kaynağı potansiyeline sahip. Dünya Bankası raporlarına göre dünya nüfusunun yalnızca yüzde 5'i suyu uluslararası şirketlerden aldığı halde, bu şirketlerin ticari gelirinin dünya petrol ticaretinin yıllık hacminin yarısına ulaştığı belirtiliyor. Dünya Bankası'nın tahminlerine göre dünya su ticaretinin toplam hacminin 1 trilyon dolar.

Türkiye Fırat ve Dicle'yi AB ve İsrail'e teslim ederken, hem kendi hem de Irak ve Suriye'nin geleceğini AB'nin inisiyatifine terk etmiş ve yaşamsal bir kaynağın bölge halklarına parayla satılmasının da önünü açmış oldu.


http://haber.sol.org.tr/devlet-ve-siyas ... beri-21127
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!

Re: Fırat Ve Dicle AB Denetiminde!

İletigönderen Oğuz Kağan » Çrş May 25, 2011 18:29

Irak hükümetinden Türkiye'ye su tehdidi

Irak hükümeti, Fırat ve Dicle nehirlerinden Irak'a su bırakılması ile ilgili anlaşma imzalanıncaya kadar, Türkiye ile imzalamış olduğu yüksek düzeyli stratejik işbirliği anlaşmasının meclisten geçmeyeceğini bildirdi.

Irak Devlet Bakanı ve hükümet sözcüsü Ali Debbağ, yaptığı açıklamada Dicle ve Fırat nehirlerinden Irak'a su bırakılmasıyla ilgili anlaşmanın imzalanması ve bu anlaşma iki ülke hükümetleri arasında imzalanan yüksek düzeyli stratejik işbirliği anlaşmasının içinde bir bent olarak yer alıncaya kadar, yüksek düzeyli stratejik işbirliği anlaşmasının Irak Meclisinden geçmeyeceğini söyledi.

Irak'la su paylaşımını öngören anlaşmayı imzalamadığı gerekçesiyle Türkiye'yi eleştiren Debbağ, "Türkiye, Irak'a su bırakılması ve bırakılacak su miktarının belirlenmesi ile ilgili anlaşmayı imzalamaya yanaşmıyor. Türkiye ile imzalanacak anlaşma Irak'ın su payını azaltmak yerine arttıracaktır. Tarım sektörüne çok önem veriyoruz. Bu sektör bizim için hayati bir öneme sahip. Tarım alanındaki en büyük sıkıntımız su kıtlığıdır" dedi.

Irak Meclis Başkanı Usame Nuceyfi de daha önce yaptığı açıklamada, Türkiye ile Irak arasında Irak'a verilecek su ile ilgili anlaşma imzalanıp, bu anlaşma iki ülke arasında imzalanan yüksek düzeyli stratejik işbirliği anlaşmasına eklenmedikçe, stratejik işbirliği anlaşmasının meclisten geçmeyeceğini dile getirmişti.


Hürriyet, 25 Mayıs 2011
Namık KEMAL:
"Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini,
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini?"


Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK:
"Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini,
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini."



http://www.guncelmeydan.com/pano/tayyip-erdogan-a-gonderilen-cfr-muhtirasi-kuresel-ihale-t18169.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/abd-disisleri-abdullah-gul-u-biz-yetistirdik-t23656.html
http://www.guncelmeydan.com/pano/dun-malta-surgunleri-vahdettin-bugun-ergenekon-tayyip-t18151.html

KAÇAMAYACAKSINIZ!
Kullanıcı küçük betizi
Oğuz Kağan
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 12355
Kayıt: Sal Oca 27, 2009 23:04
Konum: Ya İstiklâl, Ya Ölüm!


Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x