Bugün tüm ülke geçim derdindeyken ülkenin siyasileri gene seçim derdine düştü. Bu sefer de yerel seçimler öne çekilmeye çalışılıyor ki bir dört sene daha rahat etsinler. Çünkü artık ekonomi ne yönetilebiliyor ne de ülke iyiye gidiyor.
Artık piyasa kendi kurallarını koyarak yönetiyor. Gerek dolar kurunu piyasaca ayarlayıp gerekse doğal seçim yöntemiyle zayıf şirketlerin piyasadan silinmesi hep hükümetin inisiyatifi dışında kendiliğinden oluyor. Tüm bu gidişata rağmen halen bazı ürünlere zam yapmak yasak mesela un, çuvalı 95 liradan 200 liralara tırmandı buna karşın büyük kitlelerin tepkisini çekmemek adına ekmeğe zam yılbaşına kadar yasaklandı. Bu arada hangi fırıncı batarsa batsın dert değil. Halbuki ekmeğe zammı yasaklamak yerine un üretimini ve un ithalatını gözetim ve denetim altına almayı becerebilseler fırsatçı zamcıyı yakalayıp gerekli ceza ve yaptırımı uygulayabilseler sorun kendiliğinden çözülecek. Bunu sadece un ile kısıtlamayın, tüm gıda maddelerini ve bunların dağıtıcı ve satıcılarının da kontrol ve denetimini de sağlayabilseler zamlar bu kadar ağır ve gereksiz bir şekilde binmeyecek insanların sırtına. Ülke koşullarının bu kadar kötü ve olumsuza gitmesine karşın, halen ülke siyasetçileri olan biteni umursamazca yerel seçim hesapları ve ittifakları yapmak derdinde. Eski bakanlar bu sefer de belediye başkanlıklarına oynayacaklarmış. Ben bunca senedir çok başarılıyı bırakın başarılı bir bakan hatırlamıyorum, her gelen kendine çalıştı. Bir de yerel yönetimlerin başına bu eskiler gelirse vay başımıza gelen.
Ekonomisi günden güne batağa saplanan bizim gibi olumsuzluklar ile cebelleşen bir Arjantin örneği var. Arjantin tasarruf için bakın ne yaptı bakanlarının ve bakanlıklarının sayısını düşürdü. Biz ne yaptık başkanlık ile yönetilmemize karşın, tüm yetkinin ve kararın tek elde toplanmasına karşın, vekil sayısını ve bakanlık sayılarını arttırdık. Neticede itibarda tasarruf olmaz. Belki de sistemden ne kadar çok faydalanan olursa sistemin savunucuları da o kadar çok olacaktır zannediyorlar.
Ülkede hiçbir şeyin yolunda gitmemesine karşın biz hiçbir şey yokmuş gibi davranabiliyoruz. Günlük rutinle uğraşıyor, tüm olan biteni görmezden geliyoruz. Biz görmesek de gene olup bitmeler devam ediyor. Sonrasında ise şaşırıyor hayretler içerisinde kalıyoruz. Bu yaptığımıza acaba kendimiz de inanıyor muyuz. Böyle davranarak kendimizin etkilenmeyeciğini mi zannediyoruz bilemiyorum. Belki ülke olarak fert olarak durumu doğru değerlendirsek gerekli önlem ve tedbirleri alabilsek, kötüyü görüp en kötüyü yaşamayacağız. Kim bilebilir. Ama hayal aleminde yaşayıp geçmişin yıkılmış imparatorluğu ile övünmek ve hala o günlerin devamında yaşadığını sanmak sanırım daha kolay geliyor. Psikolojide bu bir hastalık olarak görülüyor adı ise maladaptive sendromu.
Son söz ağır yaşam koşulları ve her tür olumsuzluğu yaşamak yüzünden artık hasta bir topluma dönüştük. Toplum olarak bu toplumun fertleri olarak hastayız hasta edildik. Aynı ülke ekonomisi gibi ülke tarımı, ülke sanayisi, ülke eğitimi, ülke sağlığı gibi. Bunu kabul edip bir an önce sağaltım yollarına gidip toplum olarak fert olarak bundan kurtulmalıyız.
(Bugün 9 Eylül İzmir’in kurtuluşu herkese kutlu olsun,mutlu olsun)
Zafer ATUN
09/09/2018