FRANKO-RUS KRİZİ ÜZERİNE
Rusya sadece Orta-Doğu’da değil Batı’da da ‘ciddi hazırlık’ içinde.
Neyin hazırlığı denilirse; Putin’in sözüyle, kavgaya karar verilecek olursa önce kendisinin vurma hazırlığı.
Türkiye’nin vurduğu uçak ise, yine Putin’e göre ‘sırtından vurulma’ idi.
Amerika da Rusya’yı sırtından vurabilir mi?
Hani ‘Muavenet’ gibi falan..
Hiç sanmam.
ABD ‘erkek gibi’ Rusya’yı vuramaz, ancak bir taşerona vurdurabilir.
Tupolev TU-160
Bu yılın Şubat ayında, iki TU-160 Rus uçağı Manş Denizi üzerinde görüldü.
Fransızlardan önce İngilizler gördüler uçakları ve Fransızlara haber verdiler.
Bu TU-160’lar, günümüzün ‘en büyük süpersonik uçakları’ olup Beyaz Kuğu (Cyne Blanc) olarak adlandırılıyorlar.
12-14 füze taşıyabiliyorlar.
22 Eylül günü yine Brötanya açıklarında görülüyorlar.
Kaldı ki, Haziran ayında, yine Brötanya açıklarında bir ‘Rus Denizlatısı’ da görülmüştü.
Bu görünüşlerle, Rusya, Avrupa’nın en Batı’sında da ‘varlığını göstermek’le kalmıyor, NATO’nun nabzını da tutmuş oluyor.
‘Hollande-Putin krizi’nden sözedecekken bakın nerelere geldik.
Geldiğimiz yer, tam 8 yıldan buyana dillendirdiğimiz, bir olasılık olarak da olsa, Dünya’nın çok ısındığı ya da daha doğru bir biçimde, ‘kapitalizmin bunalımı’nın artık kesin olarak ‘savaş’ seçeneğine yöneldiğidir.
Çıkar mı çıkmaz mı diye bir ‘öngörü’de bulanacak değiliz.
Çıkma olasılığının çıkmama olasılığıyla aynı değerde olduğunu söylemekle yetinelim.
Daha uzun bir süre, Devlet’lerin silah ve silahlı güçlerine ilişkin tablo ve fotoğrafların boy boy gazete ve televizyonlarda yayınlanacağını söylebiliriz.
Bugünden söylenecek olan ise Putin Rusya’sının ‘hazır’ ve ‘kararlı’ olduğudur.
.
Fransa-Rusya Krizi
Tarih boyunca, Fransa ile Rusya’nın dostlukları düşmanlıklarından fazla olmuştur.
Zaten aralarında koca bir Orta-Avrupa vardır.
Ancak, ‘Doğu Sorunu’ sözkonusu olduğunda, hep bir yarış içinde olmuşlar; Osmanlı Dönemi’nde, Balkanlar ve Orta-Doğu’daki Hristiyanların ‘vesayati’ için çatışmışlardır.
Anımsayacak olursak; 1856 Paris Antlaşması’yla Doğu Hristyanları üzerinde Rusya’nın kurmak istediği ‘vesayet’ Batı’ya ve daha çok Fransa’ya geçmiş oluyordu.
O günlerde Rusya (Prens Gortchakof) Osmanlı coğrafyasında, Hristiyanların müslümanlarla ‘birlikte’ olmayacakları, dolayısıyla önce ‘özerklik’ sonra da ‘bağımsızlık’ kazanmaları gerektiği tezini savunuyordu.
Nitekim Osmanlı’nın Balkanlar’dan elini eteğini çekmesi böyle olmuştu.
Oysa Fransa, Fransa’ya özgü bir ‘ademi merkeziyetçilik’ten yana olup, Osmanlı’nın dağıtılmamasından yana idi.
Bugün bu tezler yer değiştirmiş gibidir.
Putin Rusya’sı, ABD’nin BOP ve GOKAP gibi ‘proje’leri yerine, varolan ‘Devlet-Ulus’ların sınırlarının korunmasını savunmakta, Hollande Fransa’sı ise ABD’nin güdümünde sözkonusu Devlet-Ulusların parçalanmasını savunmaktadır.
İşte şimdi patlak veren ‘Fransa-Rusya Krizi’nin kökeninde, Suriye ve Irak’ın parçalanıp parçalanmaması sorunu yatmaktadır.
Alain Juppé gitti Laurent Fabius geldi, Laurent Fabius gitti Jean-Marc Ayrault geldi gibi haberlerin hiçbir değeri yoktur.
Ve Fransa’nın tezelden ‘1789 Ruhu’na dönmesi gerekmektedir.
Bu ‘kuruluş felsefesi’ne dönmediği sürece ‘bunalımdan bunalıma sürükleneceği’ de ortadadır.
Bugün Rusya’yla olur yarın Çin’le, ama olur.
‘Emperyalist Devlet’tir değişmez demek ‘kestirme’ bir yanıt olur.
Oysa, çıkacak bir ‘Savaş’ta, önce Fransa’nın, en kısa sürede dönüş yaparak Rusya’nın yanında yeralacağı söylenebilir.
Zaten Fransız ulusu’nun ABD’nin kuyruğuna takılan yöneticilerinden ‘illallah’ dedikleri de ortadadır.
Hatta Batı’nın çoğu ülkesinde ‘Politik Sınıflar’a benzer bir ‘güvensizlik’ olduğu söylenebilir.
Bu ‘Savaş’, çıkarsa eğer, önce Batılı Devlet’lerin yönetimlerini vuracaktır.
Kaybedecek olanlar ise, sadece ve yanlız ABD ve ABD’yle yürüyenler olacaktır.
Habip Hamza Erdem