FRANSA’DA BAŞKANLIK
Türkiye’de bir ‘Başkanlık teranesi’ süredursun, Fransa’da bu yakınlarda bir ‘Cumhurbaşkanı’ seçimi olacak.
Ben, ‘Başkanlığa hayır’ ya da ‘Anayasa Değişikliğine hayır’ kampanyasında, her gün yeni bir ‘slogan’ bulunmasından yana değilim.
Çok daha önce yazdım, bu ‘değişiklik önergesi’nin sözde ‘Meclis’ten geçirilmesi ve halkoyuna sunulması bile, bir başına, ‘vatana ihanet’, ‘devlete ihanet’, ‘millete ihanet’ ve giderek ‘insanlığa ihanet’tir. İ-ha-net-tir.
Evet de çıksa, ki normal koşullarda çıkmayacağı kesindir, hayır da çıksa, bu öneriyi getirenler ile halkoylamasında ‘evet’ dedirtenler, haindir, alçaktır ve namussuzdur.
[Kuşkusuz erken kalkan davasını açabilir, dava açmadan bağlı olduğu mafyadan adamını yollayabilir, ya da aklına gelen her türlü alçaklığa yeltenebilir. Çünkü bu nitelik onların ruhlarına işlemiştir.]
Bunlara ‘Yüksek Seçim Kurulu’nun yüksek yargıçları da dahildir; Anayasa Mahkemesinin alçak yargıçları da dahildir.
Demek ki neymiş, benim o tarakta bezim kalmamış.
Ben onların 17 Nisan günü valizlerini nasıl toplayackalarını merak etmekteyim sadece.
O arada, Fransa’da başkanlık neymiş nereden gelmiş, nasıl evrilmiş ana hatlarıyla özetlemek isterim.
Merak edenlere yararlı olması dileğiyle..
**
1789’a gelindiğinde Fransa’nın nüfusu 26 milyondur.
Bu 26 Milyonun, 400 000 kadarı soylular sınıfındandır. Yani % 0,015’i.
120 000 kadarı da din adamaları grubudur, yani % 0,004’ü.
Geriye kalanı da, gündelikçiler, işçiler, köylüler, zanaatkârlar ve yeni doğmakta olan burjuvalardan oluşmaktadır.
Merak edip bir hesap yapılacak olur ve rakamların 80 milyonluk bir ülke için nasıl dağıldığına bakılacak olursa; soyluların ve din adamlarının oranı yine binde 19-20’yi geçmeyecek demektir.
Ne var ki, dönem değişmiş, soylu ve din adamları ile büyük burjuvazi, soysuz bir mafya-tarikat birlikteliğine dönüşmüştür.
Ve bunlar Devlet demek olan kralın çevresinde yeralmak yerine, doğrudan Devlet’in tüm kurum ve orunlarını ele geçirmiş bulunmaktadırlar.
Emeryalizm-memperyalizmi hesaba katmadan, 80 milyonluk bir ülkenin tüm yönetimini ele geçieren ve bütün ekonomik kaynaklarına el koyan soysuz sayısı 1,5 milyonu geçmeyecek demektir.
Türkiye’de hangi kurum ve kuruluş olursa olsun, eğer Türkiye’de 78 500 000 insanın yazgılarının bir ve aynı olmadığına ilişkin bir istatistik ileri sürecek olursa, ya yöntemi yanlıştır ya da doğrudan ‘kuyruklu yalan’ söylemektedir.
Yine ‘Büyük Devrim’ öncesi Fransa’nın ekonomik gelir ve giderlerine bakılacak olursa; aşağıdaki grafikler oldukça aydınlatıcıdır.
Her şey bir yana Devlet borçları son yüzyılın (1683-1789) en yüksek değerine ulaşmış bulunmaktadır: % 100.
Ne var ki, XVI. Louis’nin Necker gibi bir ekonomisti olmasına karşın, ‘Varlık Fonu’ gibi bir olanağı yoktur.
Çünkü hem halka ait bir ‘varlık’ yoktur, ve hem de ‘nakit para’ya çevirebilecek, Katar, Bahreyn ve Suudi Arabistan gibi ‘dindaş’ ülkeler yoktur.
İster istemez, plansız ve programsız da olsa, insanlık tarihinde ‘ilk kez’ bir ‘Büyük Devrim’ kapıyı çalmak zorunda kalmıştır.
Ortalıkta ne ‘sosyalizm’ vardır ve ne de ‘komünizm’.
‘Büyük İnsanlık Devrimi’ patlamıştır.
Pekiyi bu ‘Büyük İnsanlık Devrimi’, insanlığa ne kazandırmıştır denilecek olursa.
‘İnsan ve yurttaş hakları’nı kazandırmıştır.
O gün bugündür Fransız Anayasası’nın değişmez ‘Başlangıç İlkeleri’ni yani.
Devrimden önce de, Fransa’da ‘Devlet Mekanizması’, bugünkü Türkiye’nin ‘Devlet yapısı’ndan çok daha ‘Devlet gibi’ bir yapıya sahiptir.
Bu ayırımı görebilmek için, Devrim’den önceki ve sonraki ‘Devlet Yapısı’na bir gözatmak yetebilir:
XVI. Louis dönemindeki yönetim mekanizması
1789-1791 arasındaki dönemde Fransa’nın yönetim şeması:
Fransızca bilmeye gerek yok, bir ilkokul öğrencisi bile, 1789 ‘İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi’nin, ‘Devlet Yapısı’nda (Teşkilat-ı Esasiye), Yasama, Yargı ve Yürütme’nin aynı düzeyde işbölümü yaptıkları bir ‘sistem’in en üstünde yeraldığını görebilir.
Değiştirilemez ve değiştirilmesi ‘teklif dahi’ edilemez.
228 yıldır da böyledir.
Evet, Fransa’da ‘Cumhurbaşkanlığı seçimi’ yakınlarda yapılacak ama 1789 İnsanve Yurttaş Hakları Bildirgesi olduğu yerde kalacak.
Sarkozy gidecek Hollande gelecek ama bu ‘değişmez’ ilkeler değişmez kalacak.
Le Pen de gelse değişmeyecek, Mélenchon da gelse değişmeyecek..
Türkiye’de ise, hangi hukuk fakültesinin neresinden çıkmış olduğu belli olmayan ‘zırzop’lar, ‘Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi’ diye bir ‘ucube’yi dillendirmeye cesaret etmek şöyle dursun, sözde ‘Meclis’ten geçirip halkoyuna bile sunmaktalar.
Zavallılar.
Zavallı Bostancı. (Pardon Bahçeli).
Bu yönetim mekanizması hangi tabana dayanıyor diye de sorulabilir.
Grafiğin en altında ‘yazıyor: Aktif Yurttaşlık
Yani o sistemi, o düzeni, o yasama, yargı ve yürütmeyi omuzlarında taşıyan aktif yurttaşlardır.
Böylece bütün bu alçaklıklar, ‘insanlığa karşı ihanet’ girişimlerinin, ancak ve sadece ‘yurttaşlık bilinci’nin dumura uğratıldığı ülkelerde sözkonusu olabileceği sonucuna varıyoruz .
17 Nisan 2017’de Türkiye’de neler olacağını hep birlikte göreceğiz.
Ona ilişkin benim bir kuşkum yok.
Yine de, Fransa’da ‘Başkanlık rejimi’, tarih içinde nasıl evrilmiş özetlemek istedim.
Türkiye’de aymaz ve aptalca savlar ileri süren soysuzlara yardımcı olur deyi.
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
(*)26 milyonluk Fransa nüfusunda soyluların sayısı 400 000 olmasına karşın sadece 4 000’i karala yakın ‘Yüksek soylu’ grubunu oluşturmakta; 120 000 klise mensubunun da sadece 139’u ‘Yüksek Papaz’ denilebilecek (évêque) episkoposlardan oluşmaktaydı.
O nedenle yüzde 1,5 ya da yüzde 0,45 yerine, bir ortalama olarak binde 15-20 gibi oran verdik.
Tam da bu nedenle Türkiye’deki rakamı da ‘ussal’ olması bakımından en fazla 1,5 milyon olarak ileri sürdük. Oysa ‘Mafya’ya yakın’ olan kesim, kuşkusuz yüzbinlerde bir ve hatta milyonda bir olabilir. Onu da ‘istatistikçilerimiz’ bulsunlar.