FRANSA’DA BAŞKANLIK (VII)
Dördüncü Cumhuriyet
İki Dünya Savaşı yaşayan ve her ikisinde de Alman işgaline uğrayan Fransa’da, Üçüncü Cumhuriyet döneminde temelleri atılan (1875) ‘Parlamenter Cumhuriyet’ modeli sürdürülmüştür.
Dördüncü Cumhuriyet döneminde ise, her ne kadar Cumhurbaşkanı parlamento tarafından seçiliyorsa da, görüleceği üzere, kimi sapmalar gözlemlenecek ve 18 Haziran 1940 yılında, Londra’dan BBC radyosundan yaptığı ‘halkı silahlanmaya çağırısı’yla Fransa’da ‘lider’ konumuna yükselecek olan general Charles De Gaulle tarafından 1958 yılında Beşinci Cumhuriyet’e geçilecektir.
Dördüncü Cumhuriyet dönemindeki yönetim şeması aşağıdaki gibidir:
Ve bu dönemde iki Cumhurbaşkanı görev yamıştır: Her ikisi de geleneksel olarak ‘tarafsız’ olmak durumundadırlar ve Kongre denilen Cumhuriyet Konseyi (Senato) ve Millet Meclisi’nin birleşimyle seçildikleri için, yapacakları tüm işlemlerden bu iki kuruluşa karşı sorumludurlar.
Dördüncü Cumhuriyet döneminde üç siyasal parti yarışmaktadır :
Fransız Komünist Partisi (PCF), Demokratik Halk Hareketi [Mouvement républicain populaire (MRP)] ve Enternasyonal Fransa Seksiyonu [La Section française de l’Internationale ouvrière (SIFO)].
Bu sonuncusu 1905-1969 yılları arasında aynı adla anılan bugünkü Sosyalist Parti’dir.
Dönemin özellikleri arasında; -27 Ekim 1946’da yapılan ‘Yeni Anayasa Değişikliği, - 1947 yılında Marshall Yardımından yararlanma, - 1948 yılında İngiltere ve Benelüks ülkeleriyle birlikte NATO’nun kurulması, -1950 yılında ‘Asgarî Ücret’in kabulü, - 1951 yılında Avrupa Kömür-Çelik Birliğinin kurulması, - 1954 yılında TVA’nın uygulamaya konulması, - 1954 yılında Fransa’nın Çin-Hindin’den yenilerek çekilmesi, - Aynı yıl Cezayir Savaşı’nın başlaması, - 1956 yılında Tunus ve Fas’ın bağımsızlıklarını ilan etmesi, -1956 yılında İngiltere ile birlikte, Süveyş’te SSCB-ABD karşısında geri çekilmeleri, - 1957 yılında Avrupa Birliğine giden Avrupa Ekonomik İşbirliği Antlaşması’nın Roma’da imzalanması ve – 1958 yılında Fransa’nın Cezayirden çekilerek Beşinci Cumhuriyet’e geçişi sayılabilir.
Bu dönem Fransa için ‘yeniden yapılanma dönemi’ olup, 1945 yılından itibaren ‘planlı ekonomi’ye geçiş dönemidir.
Ne var ki, planlama (Monnet Planı) ABD tarafından finanse edilmekte ve Fransız şirketleri de ABD firmalarınca donatılmaktadırlar.
Bu ekonomik bağımlılığın giderek siyasal ve stratejik olarak bir bağımlığa da yol açabileceği baştan bellidir.
1951 yılından itibaren, özellikle Fransız Komünist Partisi’nin ve hatta De Gaulle’cü Fransız Halk Birliği (Rassemblement du Peuple Français)’nin çoğunluğu sağlamasını engellemek için (Birleşik Oy- apparentement) yasası çıkarılmış ve ‘parlamenter rejim’den çoğunluk rejimi (régime d’essemblée)’ne doğru bir evrilme gözlenmiştir.
Bugünde yürürlükte olan, ‘gizli koalisyon’ mu denir ‘açık güçbirliği’ mi bilinmez, bir ‘oy oyunu’ süregitmektedir.
Kaldı ki, bu sistemi, bilinen RAND Corporation’un Fransa’ya önerdiği de bilinmektedir.
Örnekse, yerel ya da genel seçimlerde oyların dağılımı şöyle olsun; Ulusal Cephe 22 500, Sosyalit Parti 22 000, Komünist Parti 20 000, Demokratik Birlik 18 500, Demokrasi Hareketi 17 000 oy almış olsunlar.
‘Seçim sistemi’nin ‘bol demokratik’ olması sonucu, diyelim Le Pen’in Ulusal Cephesi ile Komünist Parti Meclis’te temsil edilmezken; ‘Demokrasi Koalisyonu’ 6, Sosyal Demokratlar da 4 sandalye kazanacaklardır.
Ve bu, ‘Demokrasinin Beşiği’ Fransa’da günümüzdeki ‘Demokrasi’nin başarı hanesine yazılacaktır. Yazılmaktadır da..
(Sürecek)
Habip Hamza Erdem