FRANSA’DA SEÇİM
Gördüğüm kadarıyla, Türkiye’de yapılan sokak sorgulamalarında, genellikle Almancı yurttaşlarımız ‘Türkiye cennet, Almanya battı’ diyorlar.
Fransa gurbetçilerinin farklı düşündükleri de söylenemez.
Gerçekten de Fransızların en öncelikli sorunu % 57 ile ‘pahalılık’.
Sağlık sorunu %34 ile ikinci sırada yer alıyor.
Çevre sorunu %31 ile üçüncü.
Ardından %23 ile ‘yabancılar sorunu’ geliyor.
Suç işleme ile Ukrayna savaşı’na atfedilen önem ve emeklilik sorunu %21 ile beş, altı ve yedinci sırayı paylaşıyorlar.
Sosyal eşitsizliği sorun olarak görme oranı: %19
Eğitimde sorun olduğuna % 12’lik bir önem vermenin ardından %10 ile Dış borç sorunu geliyor.
Cumhuriyet değerleri ve laiklik %9 ile dış borç sorunundan sonra geliyor.
İşsizlik, terörizm ve toplumsal ayrımcılık %7 ile oniki, onüç ve ondördüncü sırayı alıyorlar.
Pandemi toplumun ancak %6 ile onbeşinci sırasında yeralıyor.
Siyasal yapılanma ve demokrasinin işleyişi ise Fransızların %5 oranı ile onaltıncı sırasına yerleşebilmiş bulunuyor.
Onyedinci sırada ‘Avrupa sorunu’ geliyor, oranı ise % 3.
Merkezi yönetim ile yerel yönetimler sorunu %2 ile son sırada yeralıyor.
Eğer Türkiye ile bir karşılaştırma yapılacak olursa, pahalılık dışında tüm bu önem sırasını tam tersine çevirmek gerekir diye düşünülebilir.
İşte bu koşullarda, geçtiğimiz Başkanlık Seçimlerinde, anımsanacaktır, Macron % 58’e karşı %42 ile Le Pen’i yenerek başkan seçilmişti.
Şimdi Milletvekili seçimleri yapılacak.
Le Pen’in başkanlık seçimlerinde % 42 oy almasına karşılık; milletvekili seçimlerinde 20 ile 55 arasında değişen bir sandalye kazanacağı bekleniyor.
Ortalama 30 milletvekili diyelim.
Nitekim 2017 başkanlık seçimlerinde, yine ikinci tura kalmasına karşılık milletvekili seçimlerinde ancak 8 sandalye kazanmıştı.
Macron’un ise, 577 sandalyeli Millet Meclisine 275-315 aralığında, yani ortalama 300 milletvekili çıkaracağı bekleniyor.
Hatta salt çoğunluk olan 289 sandalyeyi bulamaması bile söylenebilir.
Sol/soyalist blok’un 160-200 aralığında, yani ortalama 180 milletvekili kazanacağı öngörülüyor.
Diğer sol’un ortalama 10 ve diğer sağın 40/50 sandalye kazanması bekleniyor.
2017 seçimlerine oranla, bu kez Fransa’da Sol’un bir yükseliş ve sağın ise bir düşüş eğilimine girdiği söylenebilir.
Ancak Türkiye ile karşılaştırılması yapılabilecek konu, bence, Marine Le Pen’in tüm sağın desteğini alarak %42 oy oranı ile ikinci tura kalmış olmasına karşılık, milletvekili seçimlerinde ancak ortalama 30 ve tüm sağın ancak 80 ile 100 aralığında bir sandalye kazanabilecek olmasıdır.
Darısı Dr Recep’in başına diyelim.
Somutlaştıracak olursak, Dr Recep ya da yerine aday olacak isim %40’lara varan bir oranla Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ikinci tura kalsalar bile; milletvekili seçimlerinde 200 sandalyeyi bile bulamayacak olabilirler.
Zaten bu 200’e yakın isim birer ‘sandalye’ olmanın ötesinde bir önem taşıyamayacaktır.
Çünkü, hâlâ AKP’nin ‘dava’sı ve ya da varsa ‘değerleri’ni savunan her kim olursa olsun, bence, birer kuru sandalye ya da çalıp çırptıkları ile ancak birer ‘koltuk’ olabilirler.
Ya da Dr Recep’in ‘Koltuk değeneği’.
Kendi payıma, benim bunları birgün kucaklayabileceğimi düşünemiyorum.
Ayrımcılıksa, ayrımcılık.
Ne kadar sempatik olurlarsa olsunlar, ben bu tipleri kucaklayamam.
O nedenle, sakın bugüne değin AKP ya da MHP’de yeralmış olup da, gelecekte kopacak olanlar olursa, bunlar ‘onurunu korudu’ diye kucaklanmaya kalkılmasın.
Olmayan bir şey korunur muymuş?