Gafil gezme şaşkın bir gün işgal edileceksin bu sefer fiilen.“İhaneti göremeyen boynunu celladın satırına gönüllü uzatır.“

Genel & Güncel Konular

Gafil gezme şaşkın bir gün işgal edileceksin bu sefer fiilen.“İhaneti göremeyen boynunu celladın satırına gönüllü uzatır.“

İletigönderen İlteriş Kağan » Cmt Eki 17, 2020 7:42

Suriyeli ve Afgan göçü, çok yönlü planın parçasıdır!
Soros, kendi unsurları aracılığıyla gizlice göçe maddi destek veriyor.
Hedef; BOP'un önünde engel olan Atatürk'ün Türk milli kültürüne dayalı ulus devletini yok etmek ve çok uluslu bir fedaral yapı ortaya çıkarmak!
En büyük ortakları, İhvancı zihniyetiyle millet kavramını "ümmet" olarak kabul eden, sığınmacıları Türk halkına 'muhacir' diye yutturmaya çalışan BOP iktidarı!
Sahi, 2018'da AKP Genel Merkezi'nden bir heyet Almanya'ya 2. Dünya Savaşı sonrası müttefiklerce dayatılan federal yapıyı neden incelemişlerdi?
https://www.milligazete.com.tr/haber/17 ... ilgi-aldik

Gafil gezme şaşkın bir gün işgal edileceksin bu sefer fiilen.
ve Aynı Hatayı Doğu sınırlarında da yapmaktalar..
Dün,"Türkiye-Suriye sınırında mayınlar neden temizlendi" diye sorabilecek kadar Aklı Başında bir toplum olabilseydik,
bugün Suriyeli sığınmacılar da olmazdı.
Suriye sınırındaki mayınları temizle Suriyeli mülteciler (ve daha kimbilir kimler) rahatça sınırı geçip ülkeye girsin, İran sınırındaki mayınları temizle şimdi de Afgan mülteciler (ve daha kimbilir kimler) rahatça sınırı geçip ülkeye girsin.
Resim
Dün TR-Suriye sınırını;
org.tarım için mayından temizlettiren de
bugün güvenlik için betonla ördürten aynı irade: BOP

Önce Suriye sınırındaki mayınları temizle milyonlarca Suriyeli mültecinin(?!) kolayca göç etmesine imkan ver,sonra doğu sınırındaki mayınları temizlemeye başla şimdi de 'İran'dan dev göç gelebilir' diye dikkat çek.

Kuzuyu çobanla yiyen kim, sonra da sürü sahibiyle yas tutan kim?
Resim
Bugün doğu sınırı mayınlardan arındırılırken,
dün organik tarım için Suriye sınırındaki mayınlardan temizlenen sınır ve bugün Türkiye'yi mülteci çöplüğüne çevirdiler. her şey sen yaşarken oldu, oluyor,olacak;şehrin insanı.
Resim
Bu olayları o günde kimse görmedi. görmemezlikten geldiniz. gerçekten bu ülkenin insanları tarihten 3 kuruşluk ders çıkarmıyorlar. kendi büyüttükleri adamlar darbe yaptı hala utanmadan yeni hatalar peşindeler. suriye'de mayınlar temizlenirken pis bir şeyler olacağı belliydi. ülkemiz savaş alanına döndü. şimdi duvar örüyorlar ama 6 milyon suriyelimiz var. şimdi yine aynı hatayı niye yapıyorsunuz ermenistan'daki pkk kampı ve ermenistanın ağrı dağı hayali biraraya gelince problem büyük demektir.
işgali de iç savaşı da hak ediyoruz. belamızı arıyoruz.
Resim
suriye'de olay yokken 2010 yılında suriye sınırındaki mayınlar temizlenmişti, hatta mayın temizlik ihalesini de israilli bir şirket "kazanmıştı". daha sonra ne mi oldu? mayınlar temizlendi, ayrıca israil sözleşme gereği arındırılmış araziyi 49 yıllığına kiraladı.
Resim
sonra o mayından arındırılmış bölge nasıl kullanıldı biliyor musunuz? tampon olarak kullanıldı. uyuşturucu geldi, silah geldi, silah kaçakçısı geldi, suriyeli geldi, ışid geldi, pkk geldi. ne kadar pislik varsa hepsi o sınırdan gelip geçti, elini kolunu sallayarak geçti hem de.
yarın ermenilerin ruslarla bir olup, azerbaycan'a ve türkiye'ye saldırmayacağının garantisi var mı?
Ermenistan, İran, Azerbaycan sınırındaki mayınlar temizleniyor

“İhaneti göremeyen boynunu celladın satırına gönüllü uzatır.“
2009'da Suriye ile Türkiye sınırındaki 700 bin kadar mayının temizlenmesini isteyen Kafa bugün neyi planladığını anladınız mı? Ülke Mülteci Çöplüğüne çevirdiler.

Aynı Tuzak Ağrı Dağı eteklerindeki İran-Ermenistan sınırında bulunan Iğdır mayın hattında Temizlenmesi Sunucu Doğu Anadolu'daki göçmen trafiği gün geçtikte artmakta. Afganistan ve Pakistan'dan yola çıkan Mülteciler Türkiye'ye İran sınırından yasa dışı yollarla elini kolunu sallaya sallaya giriyor. Şaşırtıcı şekilde sınır hattını kevgire çevirenler. Önce Ağrı oradan Erzurum üzerinden rotasını İstanbul'a çeviriyor. Türkiye tarafından sınırların bu kadar kolay aşılabilmesi ciddi güvenlik endişeleri ortaya çıkarıyor.
Ülke mülteci kampına dönmüş - “Türkiye'nin sınırları kevgire dönmüş durumda” girenin çıkanın belli olmadığı bir durum, devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan bir ülke görünümü.

Iğdır Doğu Sınırında AB Destekli Mayın Temizliği
https://www.dailymotion.com/video/x5ha5 ... GfLyrgJrdU

İran Sınırında Neden Mayınlar Temizlendi ????
Kim fonladı bu temizliği?
Avrupa Birliği!
Peki, neden acaba?
Türkiye-İran sınırı onları bu kadar neden ilgilendiriyor?
Hadi geçmişe gidelim ve hafızamızı tazeleyelim. Sonra bir kez daha o soruyu soralım!
Hatırlayalım!
Suriye iç savaşı ve peşi sıra dalga dalga gelen milyonlarca mülteci akını
Peki, Suriye sınırındaki mayınların temizlenme tarihi neydi?
2008 yılında başlayan mayın temizleme operasyonu, Suriye Savaşı başlayana kadar devam etmişti! Mayın temizliği üç sene sürdü. Temizlik bittiğinde ise Suriye savaşı çoktan başlamıştı!
Sizce bu tesadüf mü?
Elbetteki tesadüf olamaz! Bakınız yakınyıllarda İran sınırımızdaki mayınlar temizlendi!
Küresel çetenin BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) projesi tıkır tıkır işlerken, Afganlılar temizlenen bu bölgeden ülkemize akın etmeye başladı mayınların temizliği kimin aleyhine işler
orasını da siz düşünün!

Aslında Suriye’den ve İran üzerinden milyonlar ülkemize kanalize edilirken, bizim jeopolitik ve etnik yapımıza kocaman bir çomak da sokulmuş olacak.
Şu anda Türkiye nüfusunun %11' kadar mülteci var! İran üzerinden gelecek olan mülteci dalgasınıda düşünürsek, bir yerden sonra halkımızın sinir uçlarına dokunulduğunu ve sıra bize geldiğinde çok kolay bir şekilde burada da iç karışıklık çıktığını düşündüğünüzde…
ötesini düşünmek bile istemiyorum!
Emperyalizmin mayın tarlasına zorla itildiğimiz gün gibi ortadadır!
En son İlteriş Kağan tarafından Sal Ağu 10, 2021 1:55 tarihinde düzenlendi, toplamda 3 kez düzenlendi.
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53

Türkiye ile mülteci anlaşmamız çalışıyor - bu sayede Bulgarların rahat uyuduklarını söyledi.

İletigönderen İlteriş Kağan » Cmt Mar 13, 2021 2:10

Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, yasa dışı göç konusunda Türkiye ile olan anlaşmaların çalıştığını, bu sayede Bulgarların rahat uyuduklarını söyledi.
Resim
Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, video konferans yöntemi ile düzenlenen Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin Liderler Zirvesinin ikinci günün ardından yaptığı açıklamada yasadışı göç konusunda Türkiye ile var olan anlaşmaların aktif olduğunu söyledi.

Mülteciler konusunda Bulgaristan ve Türkiye ile olan anlaşmaların yüzde yüz çalıştığını kaydeden Borisov, yasa dışı göçün önünü kesmek için Bulgar ve Türk sınır koruma birlikleri görevini yerine getirdiğini, bu nedenle de Bulgarların evlerinde rahat uyuduğunu ifade etti.

https://acikistihbarat-bilgipaylasim.bl ... lteci.html
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53

Taliban'dan kaçan Afganistan vatandaşları Türkiye'ye geliyor: Her gün 1000 kişi giriş yapıyor

İletigönderen İlteriş Kağan » Sal Tem 13, 2021 2:56

Ortaya çıkan veriler, günde yüzlerce kişinin yasa dışı yollardan ülkemize giriş yaptığını söylüyor.
Bunlar neden şimdi geliyorlar taliban 30 yıllık taliban ...amaç Turkiyeyi çürütmek...
Türkiye'nin demografik yapısı kasıtlı olarak değiştiriliyor. İstanbulda yaşanacak büyük deprem sonucunda, istanbul bunlar tarafından yağmalanacak sermaye el değiştirecek, kendi ülkemizde hizmetçi olacağız.


Türkiye’nin demokratik yapısını değiştirip uzun vadede parçalama zemini hazırlamak üzere oluşturulmuş bir projenin uygulamaya geçirilmiş halidir. Yavaş yavaş monte ediyorlar koca ülkeye bambaşka bir milleti. Acısı çıkar bunların - Kargaları beslemeye devam durmak yok.
Asıl Beka sorunu budur.!Bunlar durduk yerde olmuyor,biraz eşelerseniz arkasından BOP çıkar.. Bunlar Türk milletine etnik soykırıma girişti. Milyonlarca göçmeni ülkeye soktu daha da sokmaya devam ediyor. Bu 10 milyon sığınmacıya TC vatandaşlığı verilirse asıl hainler kimmiş çıkar ortaya.. > Türkiye’ye mülteci gelmesi serbest çıkması yasak Maalesef bugün Türkiye Avrupa'nın jandarmalığını yapıyor. Ve 3 çocuk yapın Söylemi çünkü; ülkeye ucuz iş gücü lazımdı baktı millet yapmıyor sığınmacıları aldı 2000 TL'ye çalışıyorlar sigorta yok oh mis işveren mutlu.


Resim
Taliban’ın Afganistan’da kontrolü artarken şehirli ve eğitimli kesimin kaçmaya hazırlandığı öne sürülüyor. İGAM Başkanı Metin Çorabatır, Taliban’ın zaferi halinde cezalandırılmaktan korkan Afgan memur kesiminin, Türkiye’ye gelmenin yollarını aradığını dile getirdi.
Resim
ABD, Afganistan’dan çekilme sürecini hızlandırarak önümüzdeki ay sonunda tamamlamayı hedeflerken, Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre Taliban saldırıları nedeniyle yılbaşından bu yana 223 bin Afgan evlerini terk etmek zorunda kaldı, bu sayı sadece geçen hafta 56 binin üzerindeydi.

Taliban alan kazandıkça, Suriye’den sonra en çok mülteci üreten ikinci ülke olan Afganistan’dan yeni bir göç dalgası başlaması bekleniyor. Ancak bu kez öncekilerden farklı olarak eğitimli ve şehirli kesim de yollara düşmenin hazırlığında.
Resim
İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (İGAM) Başkanı Metin Çorabatır’ın verdiği bilgiye göre, Taliban’ın zaferi halinde cezalandırılmaktan korkan memurlar, bir süredir Türkiye’ye gelmenin yollarını arıyor.

Düzensiz göç yöntemlerine başvurmak yerine sağlık turizmi, konut alımı, eğitim gibi alternatifleri deneyen bu kişilerden çok azı şu ana dek vize alabilmiş.

"Afganistan’da Kabil hükümetinin dayanamayacağı endişesi var ve bu durum insanları göç etmeye itiyor. Bunlar arasında Kabil hükümetinin memurları, öğrenciler, yüksek düzeyli çalışanlar da var" diyen Çorabatır, bu kişilerin geçmiş yıllardaki örneklerde olduğu gibi ülkeleri karayoluyla aşarak Türkiye ve oradan da Avrupa’ya gitmeyi denemek yerine, bir şekilde vize alarak Türkiye’de güvenli bir gelecek kurmak istediklerini söylüyor.
Günde 1000 Afgan, Türkiye'ye geçiş yapıyor

Hürriyet'in haberine göre; Taliban'ın nüfuz alanı genişledikçe Afganistan’dan İran ve Pakistan yönüne göç dalgası başlarken, Afganların İran’dan sonraki ikinci durağı ise Türkiye.

ABD’nin Afganistan’dan çekilmeyi hızlandırmasıyla Türkiye’ye yönelik Afgan göçünde gözle görülür artış oldu. Güvenlik birimlerinden alınan bilgiye göre, günde 500 ile 1000 arasında Afganın yasadışı yollardan Türkiye’ye geçiş yaptığı öğrenildi.

İran üzerinden Türkiye’ye ulaşan Afganların çoğu 16 ile 25 yaşları arasında erkeklerden oluştuğu, bir aylık yaya olarak yaptıkları yolcuğun ardından Türkiye’ye geldikleri kaydedildi. Suriyelilerden sonra Türkiye’de 500 bini aşan sayı ile en çok Afgan göçmen-sığınmacı bulunuyor.
En son İlteriş Kağan tarafından Sal Tem 13, 2021 3:16 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kez düzenlendi.
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53

Akın akın geliyorlar. Ses çıkaran yok, dur diyen yok.

İletigönderen İlteriş Kağan » Sal Tem 13, 2021 3:01

Geliyorlar ! İran'dan geliyorlar, Irak'tan geliyorlar, Afganistan'dan geliyorlar, Pakistan'dan geliyorlar, Suriye'den geliyorlar. Akın akın geliyorlar. Ses çıkaran yok, dur diyen yok. 1000 değil, 10 bin değil, 100 bin değil, milyonlarca geldiler. Gelmeye devam ediyorlar. Toplama kamplarında değiller, Yurdun 4 bir yanına dağıldılar. İçlerinde terörist var, tecavüzcü var, yankesici var. İpin ucu kaçtı artık !

Pakistan ve Afganistan dahil, diğer uyruklu çok sayıda mülteci İran toprakları üzerinden Türkiye'ye giriş yapıyor. Hükümetin açık kapı politikası ile ülkemizi yolgeçen hanına, sınırlarımızı kevgire çevirdiler.

Meydanlarımızın Orta Doğu'nun karanlık dehlizlerine çevrilmesine müsaade edilmemeli. Ortadoğu’nun geri kalmış, ilkel, karanlık, karmaşık, kanlı coğrafyasının bir parçası olmaya doğru hızla yaklaştığımızın farkındamıyız...

Proje oluşumu BOP'cuların bu ülkeye verdiği en büyük zarar , ne olduğu ve kim olduğu belli olmayan milyonlarca insanı ülkemize alması oldu.
“Türkiye'nin sınırları kevgire dönmüş durumda” girenin çıkanın belli olmadığı bir durum, devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan bir ülke görünümü. Böyle kötü yönetilir bir ülke arpalık oldu.
Resim
Zaten bu ülkenin ahalisi OT değilde aklı başında bir birey olmuş olsaydı Ülkesini 10 milyon üstünde yabancı sokmaz mülteci çöplüğüne çevirmezdi kafasız bir toplum olduğu için Ülke Mülteci çöplüğü. bu ülkenin %85 Bu iki ayaklı OT toplumdan ne köy olur ne kasaba olur.

Düşmanın temel amacı savaşla yok edemediği Türk ulusunu milli kimlik ve bütünlüğünden uzaklaştırarak asimile etmektir.
Bu nedenle bu ulusun kendisine her gün doğrudan veya dolaylı olarak Türk olmadığı hatta Türk diye bir ulusun olmadığı söylenmektedir. Türk varsa bile onun medeni olmayan değersiz insanlardan oluştuğu düşüncesi zihinlerde yer tutturulmaya çalışılmaktadır (Ki bu tamamiyle bir yalan ve kasıtlı propogandadan ibarettir).

Türk ulusunun egemenlik hakkının elinden alınması için her türlü gayret gösterilmektedir.
Türkiye’nin insanı ve toprağı dahil her şeyi satın alınmaktadır. Bir yandan da Türkiye içine Arap ve diğer Türk olmayan nüfus pompalanmaktadır. Böylece demografik yapı değiştirilmeye ve ileride Türk toprağında hak talep edecek olan gruplar yaratılmaya çalışılmaktadır. Avrupa Birliğinin “aman mülteciler sizde kalsın” feryadının arkasında kendi nüfus yapılarının bozulmasını istememeleri ve maalesef Türk nüfus yapısının bozulmasını istemeleri yatmaktadır.

Eğer Türk ulusu olarak milletçe uyanmazsak, ulusumuzu, ülkemizi, Türklüğümüzü savunmazsak, çok da uzak olmayan bir gelecekte bu distopya (kötü gelecek) gerçek olacaktır.
En son İlteriş Kağan tarafından Sal Mar 15, 2022 21:24 tarihinde düzenlendi, toplamda 2 kez düzenlendi.
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53

Afganlı ‘Kokuyorsun’ dedi diye kalbinden bıçakladı

İletigönderen İlteriş Kağan » Sal Tem 13, 2021 10:12

İstanbul Kağıthane’de kasap olan 19 yaşındaki Afgan genç, “sen kokuyorsun, diğer tarafta çalış” dediği aynı yaştaki iş arkadaşı tarafından kalbinden bıçaklandı. Dehşet anları kameralara yansırken, hastaneye ağır yaralı olarak kaldırılan genç hayatını kaybetti. Kağıthane polisi tarafından gözaltına alınan katil zanlısı ise tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Olay, geçtiğimiz Perşembe günü saat 11.00 sıralarında Kağıthane Mehmet Akif Ersoy Mahallesi'nde meydana geldi. Edinilen bilgiye göre semtteki bir sokakta bulunan kasapta çalışan 19 yaşındaki Afganistan uyruklu Morad Nader, Afganistanlı iş arkadaşları Resul M. ve Ferhat R. (19) ile çalışmaya başladı. Gençler ellerindeki bıçaklarla etleri doğradığı esnada Morad Nader yanında çalışan arkadaşı Ferhat R.'ye, “Sen kokuyorsun, diğer tarafta çalış” dedi. Bu söze sinirlenen R. ile Nader arasında kavga çıktı. Ortalığın bir anda karıştığı olayda eline bıçak geçiren Ferhat R., Nader'i kalbinden bıçakladı.

‘SEN KOKUYORSUN’ DEDİ DİYE
Ağır yaralanan Nader, iş arkadaşları tarafından iş yerinden çıkartılarak araçla Okmeydanı Prof. Dr. Cemil Taşçıoğlu Şehir Hastanesine götürüldü. Hemen ameliyata alınan genç, tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Dehşet anları ise güvenlik kameralarına saniye saniye yansıdı. Görüntülerde, çalışanlar bıçakla et doğruyor. İkili arasında tartışma çıkıyor ve kavga başlıyor. Kavga esnasında katil zanlısı şahıs arkadaşını bıçaklıyor. Yaralı genç iş arkadaşları tarafından iş yerinden çıkartılıyor.

Hastane polisinin bilgi vermesi üzerine harekete geçen Kağıthane İlçe Emniyet Müdürlüğü ekipleri olayla ilgili çalışma başlattı. Ölen gencin arkadaşı Resul M.'nin ifadesine başvuran polis ekipleri, Morad Nader'in aynı iş yerinde çalıştıkları esnada et doğrayan diğer arkadaşı Ferhat R. tarafından çıkan kavgadan bıçaklandığı bilgisine ulaştı. Bunun üzerine Ferhat R. Kağıthane polisi tarafından yakalanarak gözaltına alındı.

KATİL ZANLISI TUTUKLANDI
Hastanede sağlık kontrolünden geçirilmesinin ardından emniyete götürülen Ferhat R.'nin burada ifadesi alınarak adli işlemi yapıldı. Arkadaşını bıçakladığını itiraf eden Ferhat R. emniyette işlemlerinin tamamlanmasının ardından sevk edildiği adliyede çıkartıldığı mahkemece “kasten adam öldürme” suçundan tutuklanarak cezaevine gönderildi. Olayda kullanılan bıçak ise polis ekipleri tarafından muhafaza altına alındı.
En son İlteriş Kağan tarafından Sal Mar 15, 2022 21:27 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kez düzenlendi.
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53

Re: Gafil gezme şaşkın bir gün işgal edileceksin bu sefer fiilen.“İhaneti göremeyen boynunu celladın satırına gönüllü uzatır.

İletigönderen İlteriş Kağan » Pzt Tem 19, 2021 1:12

İki ayaklı OT halkın Yanlış seçimleri, tercihleri ve iradesi sonucu Türkiye bu konuma geldi. - İran'ın açıkça yol vermesiyle Ve BOPcuların sayesinde yaklaşık 10 yıldır geliyorlar...

Söktüğün onbinlerce mayını geri döşe. Askerimizi her noktaya 24 saat koy, bakalım kuş bile geçebilir mi?
Hepsi İran'ın başına bela olacağı için İran da önlem almak zorunda kalır.
Komşu ülkelerde sığınmacı yok. İran'da bile bizden az Afgan var.
Bu normal mi?.

Gelenler sadece eli silah tutacak durumda olan tipler. Aralarında kadın, çocuk, hasta, yaşlı vs. yok. Çatışmadan kaçan mülteci profiline uymayan bir manzara var. Siz halen esprilerle, komikliklerle gaz almaya devam edin. Bu afganlar gerçekten tehlikeli din ile zehirlenmiş çoğu ne yapacakları belli olmaz . Bunlar olası bir iç savaş için ülkeye bilerek alınıyor, bunlar militan hepsi.

Olası bir iç karışıklığı durumunda - Evleri basıp kafa kesecekler ,yağma talan katliam tecavüz,yani kısacası bunlar ışid militanları.
Gelen Afgan mülteciler İran üzerinden Türkiye'ye giriyor. Yani İran açık bir şekilde Afganistan'dan Türkiye'ye uzanan bir göçmen koridoruna yol veriyor. Göçmen akının yaratacağı demografik, iç ve dış tehdidi görmesi için, aklı başında bir insana bu bilgi yeterlidir.

Ülke yol geçen hanına döndü İstanbul tam bi ortadoğu şehri oldu.
Türk Milleti açık tehdit altındadır. Net. Büyük Ortadoğu projesi !
En son İlteriş Kağan tarafından Sal Mar 15, 2022 21:27 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kez düzenlendi.
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53

Bu sessizlik bir gün bozulacak ve o gün neler olabileceğini düşünmek bile istemiyorum.

İletigönderen İlteriş Kağan » Çrş Tem 21, 2021 18:20

"...Bu sessizlik bir gün bozulacak ve o gün neler olabileceğini düşünmek bile istemiyorum. Çünkü, ülkesi işgale uğrayanların sessizliği kanlı katliamlarla bozulur.
Bop’da hop yoktur.
Bilinmelidir ki Amerika ve İsrail hesabına çalışmış kişilerin sonu hiçliktir, kendilerine büyük bir sadakatle, 30 yıl hizmet eden Şah Rıza Pehlevi, Hüsnü Mübarek gibi niceleri, miatlarını doldurduklarında deliğe süpürülmüştür…
BOP yeni bir proje değildir. Amerika’nın itibarlı adamlarından, E. Clark bir yazısında ‘Altı yüzyıllık bir yakın tarih bize öğretmiştir ki, Türkleri değiştirmek konusunda nefes tüketmenin bir yararı yoktur. Türklerin egemenliğine Anadolu’da son vermekten başka bir çare kalmamıştır. Onu değiştirmek söz konusu değildir. Tek umut Anadolu’da Türk egemenliğine son vermektir.”

(Ali Özoğlu -Şifre Çözüldü)
Görsel; 1 Nolu L Tipi Cezaevi B 3 üst Tecrit Hücresi
SİLİVRİ 11.12.2011
Resim

Özgürlük; aklın ve ahlakın ritmi ile birleştiği zaman anlam kazanır!
Akıl ve ahlak yoksa, özgürlük, cahile hiçbir fayda sağlamaz.
Özgürlük olmadığında, aklın ve ahlakın bir anlam ifade etmemesine benzemez bu durum.
Özgürlük, akılsız ve ahlaksız bir insanı zorba yapar. Böyle biri iktidar gücünü ele geçirdiğinde, o ülkede; açlık, soygun, kanunsuzluk, zulüm ve ölüm, toplum yaşamının olağan bir parçası sayılır.
Devletin tüm varlığının sonuna kadar soyulduğu yetmez ve çeşitli nedenlerle yardım kampanyaları düzenlenerek halkın yediği kuru ekmek bile elinden alınır. Çünkü, zorba sadisttir, vurgunculuğun da tadını çıkartmak ister.
Ve her zorba; işlediği suçları, yaptığı vurgunları kapatmak için; vatanı savunanları, halkı aydınlatanları, milletin onur ve namusuna sahip çıkanları hapse kapatır.
Ve her zorba; intihar etmeden önce, tüm pisliklerini kapatmak için, iç savaş ve savaş çıkarmak zorundadır!
02.01.2013-Silivri
Ali Özoğlu
Resim

Amerikan derin devletinin en derin adamı işaret parmağını oynatarak onu yanına çağırdı.
Ve derin adam, bir pul dan bile hafif olanın kulağına fısıldadı: Ülkeniz de ulusal değerler tavan yapıyor bu da bizim planlarımızın bir kaşık suda boğulması anlamına geliyor. Böyle devem ederse bizim restorandan yediğin yemeğin parasını ödemek zorunda kalırsın..

Gerekeni yapman için sana son bir şans veriyorum…
Duyduklarına inanamadı!
Deliğe süpürülmekten kurtulduğuna çocuklar gibi sevindi. Ülkesine döner dönmez işe koyuldu. Her kesime ama özellikle kendi ordusuna meydan okuyan nutuklar attı.

Sihirli bir değnek dokunmuşçasına tüm medya bu nutuklara alkış tuttu. Sanayici ve iş adamları adamlıktan vaz geçti hep birlikte kendi milletinin üzerine abandılar.

Ulusal değerleri yükselten kurum ve kişilerin isim listesi ABD Elçiliğinden geldi. Komplo senaryoları da onların kaleminden çıkmıştı.

Önce senaryoyu sahneye koyacak polisler bulundu. Onlar senaryoyu tiyatral biçimde seslendirdiler.

Siz bunları delillendirin, uysa da koyun uymasa da koyun. Onlar bizim koyduğumuzu anlatana kadar işlerini bitirmiş oluruz, dedi.

Toplama Kampları kurdu, modern cezaevi, dedi.
Burası eskidi, yıkacağız yerine yenisini yapacağız diyerek boşalttığı fabrikaları da cezaevine dönüştürdü. Ülkenin her kesiminden namuslu, onurlu, saygın insanlarını bu zindanlara doldurdu.

Yaptığı vurgunlar gibi her şeyin büyüğünü sevdi. İşkencenin en büyüğünü en vahşi olanını uyguladı: İnsanların aklıyla oynadı !..

Akılsızdı. Amerikan mutfağından yediği yemeğin hesabını ödememek için zorbalığın ve zulmün en büyüğünü yaptı.

Hırsız ve soyguncuların en büyüğüydü. Ülkesinden çaldığı paraları dünyanın çeşitli ülkelerinde 130’u aşkın hesapta istifledi.

Yok yok hayır, bu o değil!
Bu, Hernry KİSSİNGER’in kulağına fısıltıyla konuştuğu ABD’nin mutfak köpeği Augusto PİNOCHET

28.11.2012
Ali ÖZOĞLU
1 No’lu Cezaevi
B 3 Üst Tecrit Hücresi
SİLİVRİ / İSTANBUL
Resim
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53

Bu, emperyalistlerin bir ülkeyi ele geçirmek amacıyla başvurdukları çok eski bir soğuk savaş taktiği. Kan yok, savaş yok.

İletigönderen İlteriş Kağan » Cum Tem 23, 2021 18:39

FİİLEN İŞGAL ALTINDAYIZ
Tatil ya, sokaklara çıktılar, korkunç kalabalıklar oluşturdular. İş günlerinde arada kaynıyor, tek tek göze batmıyorlardı ama bayramda aileleri ile birlikte sokaklara çıkınca insanın kanını donduracak, ürpertecek, sorgulamaya yöneltecek korkunç tablo ile karşı karşıya kaldık. Gördük ki Istanbul çoktan bizim olmaktan çıkmış. Her yerdeler ve her yeri ele geçirmişler. Koskoca şehirde onlar çoğunluk olmuş, biz azınlık durumuna düşmüşüz.

Yani İstanbul fiilen artık onların eline geçmiş. Abartmıyorum Istanbul sahillerinde yüzlerce Afgan, Suriyeli toplu halde denize giriyor. Türk babalar ailelerini onların kirli bakışlarından uzak tutmak için bedenleriyle âdeta etten duvar örüyorlar. Dağ taş Suriyeli kaynıyor. Arap kaynıyor..Afgan kaynıyor. Mesire yerlerine gidiyorsunuz binlerce Suriyeli çimenlere yayılmış, Türkler ise kıyıda köşede ve bu sürüden biraz uzakta kendine yer arıyor. Artık "Suriyeli Hasan İzmir'deki yangını söndürmek için avuçlarıyla toprak taşıdı" yalan haberleri de örtemez bu gerçeği...Kaç kişi olduğuna dair elde kesin veri yok ama korkunç kalabalıklar halindeler. Irak, Libya, Pakistan, Cezair, Fas, Ürdün.... ne ararsan Türkiye'de. Gerçeği görün artık bu, basit bir "mülteci" sorunu değil. Bu, düpedüz bir işgal. Bu, emperyalistlerin bir ülkeyi ele geçirmek amacıyla başvurdukları çok eski bir soğuk savaş taktiği. Kan yok, savaş yok.

Birinci adım: Mülteciler akını
Emperyalistler bölmek istedikleri ülkenin demografik yapısını "Stratejik Göç Mühendisliği" yöntemi ile bozuyorlar. Nasıl mı?

Sınır bölgemizdeki ülkelerde terör yahut iç savaş yoluyla kargaşa çıkartıyor ülkenizin "yoğun göçler" almasını sağlıyorlar. En insani yanınızdan vuruyorlar sizi: Merhamet! Gece gündüz medyadan zor durumda olan insanların dramlarını pompalıyor sizi kucak açmaya zorluyorlar. Kucağınızı açıyorsunuz bir anda kucağınızda ne idiğini kim olduğunu bilmediğiniz yüzlerce binlerce hatta milyonlarca "mülteci" buluyorsunuz.

Ikinci adım: Yaşadığınız yere yabancılaşma
Önce mahallelerde sonra bölgelerde ve şehirlerde başlıyor değişim. Dili farklı kılığı farklı, tavrı farklı tipler sarıyor etrafınızı derken bir bakmışsınız kendi mahalleniz, kendi şehrinizde azınlık durumuna düşüvermişsiniz.

Üçüncü adım: Mülklerin el değiştirmesi
Doğup büyüdüğünüz mahallede kendinizi güvende hissetmiyorsanız sıra topraklarınıza gelmiş demektir artık. Yaşadığınız yere yabancılaşır bir an evvel kaçıp gitmek istersiniz oradan. Sonuç malûm; siz satıyorsunuz, onlar alıyor.

Dördüncü adım: Vatandaşlık elde etme seçme seçilme hakkı
Büyük guruplar halinde vatandaşlığa geçiyorlar seçimlere katılıp, oy kullanıyor; seçiyor seçiliyorlar. Evler dükkanlar bölgeler hatta şehirler derken bir bakmışsınız vatan elinizden ucup gitmiş sizin ruhunuz bile duymamış. Uyanın vatan artık bizim değil. Vatan kayıp gidiyor avuçlarımızdan. Belki sen, belki oğlun kızın bu işgalle yaşamaya çalışabilirsin, ses çıkarmayabilirsin, alışmaya da çalışabilirsin ama torununun hiç şansı yok bu topraklarda. Bu işgal, her geçen gün artarak devam edecek ve gelecekte torununun bir vatanı olmayacak belki de. Hiç kan dökmeden alacaklar ellerinden vatanlarını ve onların gidecek bir yerleri kalmayacak.

Uyanın bu bir işgal!!!
En son İlteriş Kağan tarafından Pzt Tem 26, 2021 17:43 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kez düzenlendi.
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53

Vakit, bu yıkıma dur deme vaktidir.

İletigönderen İlteriş Kağan » Pzr Tem 25, 2021 22:19

Yaklaşık 40 yıldır dünyanın en istikrarlı göç veren ülkesi Afganistan, en istikrarlı şekilde göç alan ülkesi de Türkiye’dir. Türkiye; AKP iktidarının izlediği yanlış politikalar ve dönemin başbakanı Ahmet Davutoğlu’nun, AB ile vardığı 18 Mart 2016 Mutabakatı ile Batı’ya göçü durduran, açık göçmen kampı bir ülke olmayı taahhüt etmiş durumdadır. Bu taahhüt, özellikle deniz yoluyla Avrupa’ya geçenlerin geri kabul ve birebir formülü kapsamında Türkiye’ye gönderilmesiyle hayata geçmiş, Avrupa ile olan tüm kara sınırımıza Çin Seddi gibi, beton bloklar dikilmesi suretiyle de kampın etrafı çevrilerek hâlâ yürürlüktedir.

Resmî rakamlara göre 7 milyon sığınmacı sayısıyla, dünyanın en fazla göçmen barındıran ülkesi Türkiye’dir. Ve yine dünyanın en büyük ve açık göçmen kampı hâline getirilen Türkiye, 1,5 milyon kişi olacağı tahmin edilen yeni bir göç operasyonu ile, demografik işgalin hızlandığı tarihî günlerini yaşıyor. Hâlihazırda ülkelerin rejimlerinin ve sınırlarının değiştirildiği, hedefinde Türkiye’nin de olduğu, işleyen BOP planı çerçevesinde bilek güreşindeki ABD ve Çin, büyük nüfus hareketlerini teşvik ediyor.

Emperyalizm de Türkiye için üç aşamalı göç planlıyor. İlk basamak Suriyeliler ile tamamlandı. İkinci basamak belli bir amaç ve plan dâhilinde içinde kadın, çocuk ve yaşlı bulunmayan sadece seçilmiş erkeklerden oluştuğu anlaşılan Afgan göçü ile devam ediyor. Son aşamada da gelecek 10 yıl içerisinde, özellikle Kuzey Afrika’dan başlayacak olan ve en az 20 milyon kişinin iklim mültecisi olacağı öngörülen göç hareketiyle tamamlanacak.

Resmî rakamda 3.6, gayrıresmî rakamda 5.3 milyon Suriyeli’den sonra, tamamını belli yaş aralığındaki genç erkeklerin oluşturduğu 1,5 milyon Afgan’ın Türkiye’ye göçü hız kazandı. Türkiye’nin ise ne ekonomik ne sosyolojik olarak artık bu göç akınlarının altından kalkması mümkün değildir. Buna karşın savaş, şiddet ve terör ortamında doğmuş, büyümüş, şiddeti ve suçu özümsemiş son derece travmatik bir ruh hâline sahip Afganların sayısı Türkiye’de hızla artıyor. Bunlardan bir kişinin bile Avrupa’ya gidemeyeceği biliniyor. Zaten gelenler de Avrupa’ya gitmek istemiyor. O zaman niçin Türkiye’ye geliyor ve yönlendiriliyorlar sorusu hayati önemde izaha muhtaç, cevap bulmayı bekliyor.

Sınır güvenliğinin kalmadığı, her gün seçilmiş binlerce genç erkeğin elini kolunu sallayarak ülkemize girişini gösteren videolar da, Türk milletini dehşete düşürmeye başlamıştır. Sadece belli yaştaki erkeklerin Türkiye’ye gelmesiyle ilgili dile gelen iddialar da son derece vahim. Devletin kurumları sorgulanıyor, güvenlik zafiyetinin bazı şer odaklarının iştahını kabarttığını bilmek için de azıcık gözlem yetiyor. Hafızalarımız ve cüzdanlarımız da, 21. yüzyılın kavimler göçü sayılan Suriyeli göçünün acı etkileri ile bizi yüzleştiriyor.

Suriye, sınır komşumuzken Afganistan ile aramızda binlerce kilometre, oldukça da engebeli dağlar var. Komşumuz İran üzerinden elleri kolları dolu şekilde günlerce yürüyerek geldikleri iddia ediliyor. İran üzerinden yüz binlerce kişinin hiçbir engelle karşılaşmadan soluğu Türkiye’de alabilmesi de oldukça düşündürücü. Hâliyle İran’ın bu göçü neden engellemediği, Türkiye tarafından da İran’a bu göç hareketini neden engellemek için hiçbir çaba harcamadığının sorulmadığı ilginç günler yaşıyoruz.

Stratejik göç mühendisliği yönetimi ile Türkiye, içeriden sessizce dizayn edilip işgale hazır hâle getiriliyor. Türkiye halkını oluşturan Türk milletinin, birbiriyle etle tırnak gibi olan ve aslâ bir iç savaşa mahâl vermeyen yapısı, göç hareketleri ile ayrıştırılmak isteniyor. Etnisite ve mezhep çatışmalarının bünyesini zehirlemesine acı örneklerine rağmen hiçbir zaman izin vermeyen Türk milleti, hızla kimliksizleştiriliyor. Ulusumuzu simgeleyen Türk milleti yerine, çok milletli ve çok dilli ulus yapısı göç hareketi ile sistemleştiriliyor.

Osmanlı’nın son yılları ve Cumhuriyet tarihinde Türkiye’nin göç politikası ulus kimliğini gözeterek, Türk milletinin millet olma vasfına en ufak zarar vermeyecek şekilde planlanıp uygulanmıştır. 1990’lı yıllara kadar Türkiye, büyük topluluklar hâlinde kendisine doğru olan göç hareketlerinde Türk kültüründen, Türk ve akraba soylu kişiler olmasına son derece önem vermiştir. Mübadeleler, Ahıska Türkleri, Balkanlar ve Bulgaristan’dan gelen göç hareketi bunun için Türk toplumunun yapısını, ekonomisini ve kültürünü bozmamıştır.

Bunun en önemli sebebi, Asya’nın Çin’e kadar olan kısımında, emperyalizme karşı bağımsızlık mücâdelesi veren ve bağımsızlığını kazanarak kendi devletini kuran tek halk olmasıdır. Türk milletinin, millet yapısını, Türk milleti olma vasfını bozacak emperyal müdahalelere izin vermemektir. Uygulanmasından vazgeçilen bu politika, vazgeçilene kadar Türkiye’yi emperyalizmin gadrinden korumuştur.

Son 10 yılda göç hareketleriyle, Türkiye’de yaşayan nüfusun %10’unu (sadece Suriyeliler şu an ülke nüfusunun %5’ini oluşturuyor) kimliksiz, aidiyetsiz, kaçak, çok dilli, çok milletten oluşan bir yapı hâline getirdiler.

Devletin yönetim sistemi ve rejimi değiştirildi. Yapılan bu değişikliklerle âdeta yönetilemez hâle gelen bir Türkiye var. Ekonomisi iflas etmiş, parasının değeri kalmamış, tarımı, sanayisi ithalata endekslenmiş, yüksek işsizliğin ve güvenlik zafiyetinin hâd safhaya ulaştığı, askerinin Libya’dan Afganistan’a kadar yollandığı bir Türkiye var edildi. İyi yetişmiş nitelikli gençlerini beyin göçü olarak Batı’ya kaptırırken gözünü şiddete, teröre ve savaşa açan milyonlar Türkiye’de Türk milletine rağmen iskân ediliyor. Türk kimliğine açılan savaş ve büyük göç hareketleri ile Türkiye, adım adım Türksüzleştiriliyor.

Tüm bu politikalarla ve hatalarla birleşen emperyalizmin bu büyük göç hareketi, Türkiye’yi, bir vatan kaybettiğimiz Balkan Savaşları ortamına adım adım götürüyor. Asya Hunlarının imparatorluklar yıktıran göçünün bir benzeri, Türk milletinin merhameti istismar edilerek içimizdeki işbirlikçileri eliyle Türkiye’yi yıkmak için icra ediliyor.
Vakit, bu yıkıma dur deme vaktidir.

Yazı: Gülcan Havva Eraslan
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53

İşte sığınmacı gerçekleri - SAYGI ÖZTÜRK

İletigönderen İlteriş Kağan » Sal Tem 27, 2021 7:01

İçişleri Bakanı, kendilerinden habersiz sınırdan kuş uçmadığını söylese de, yaşananlar bakanı asla doğrulamıyor. “Yol geçen hanı” deyimi İran ve Suriye sınırlarımızın durumuna uyuyor. 1845 yılından bu yana Emniyet Genel Müdürlüğü bünyesinde Pasaport ve Yabancılar Dairesi bulunurken, 2012 yılında Yabancılar Dairesi'nin görevleri Göç İdaresi Başkanlığı'na bırakıldı. Yaptırım gücü olmayan Göç İdaresi de bocalayıp duruyor, o yüzden sıkça yönetmelik değişiklikleri yapıyor.

Türkiye, 1951 yılında Mülteciler Sözleşmesi'ne imza attı. Türkiye, Avrupa ülkeleri dışından, Ural dağlarının batısında bulunan ülkelerden gelenleri “Mülteci” değil, “Sığınmacı” olarak kabul ediyor. Bugün ülkemizde 50'den fazla ülke vatandaşı sığınmacı konumunda. Gelenlerin sayısı giderek arttığı gibi bunun önlenmesi için de İçişleri Bakanlığı'nın bir çabası olmuyor. Niçin olmadığını az sonra anlatacağım.

[b]İRAN, YOL VERİYOR[/b]
Yaklaşık 4 milyon Afganistanlı, İran'a sığınmıştı. Sınır güvenliğine önem verdiğimiz için bunların İran'dan girişi zordu. Türkiye, önlemleri gevşetince İran, ülkesinde bulunan Afganlılar'ın Türkiye'ye geçişlerini teşvik etti. Afganlılar, İran sınırından Türkiye'ye giriş yaptıktan sonra neler olduğunu anlatayım.

Gelenlerin bazıları boş gelmiyor. Yanlarında eroin ana hammaddesi getiriyor ve ondan elde ettiği geliri harcamaları için kullanıyor. Öncelikle İstanbul'a kapağı atmak istiyorlar. Ama, bazıları izlerini kaybettirmek için daha önce Türkiye'ye gelmiş, küçük il ve ilçelere yerleşmiş olan akrabalarının yanına gidiyor. Herhangi bir olaya karışmaması halinde hayatını sessiz-sedasız daha çok köylerde sürdürüyor.

Yabancılarla ilgili ihbarlar oluyor. Polis ya da jandarma yakaladığında eğer üzerlerinde kimlik kartı varsa ona göre, yoksa beyanına göre tutanak düzenliyor ve bunları Göç İdaresi'ne bağlı en yakın “Geri Gönderme Merkezi”ne götürüyor. Ama bu işler öyle kolay olmuyor. Bilseniz ne çileler çekiliyor.

HERKES ÜZERİNDEN ATIYOR
Açıkçası yabancı uyrukluları kimse yakalamak da istemiyor. Çünkü, Geri Gönderme Merkezleri dolu olduğu için yakalamaları halinde başlarına bela oluyor. Neden mi? Çünkü sığınmacılar için Emniyet ve jandarmada ödenek yok. Gözaltına alınan kişinin yemek ve diğer giderlerini güvenlik güçleri kendi aralarında ya da vatandaşlardan aldıkları yardımlarla karşılıyor.

Hatta aynı il içinde sığınmacı A ilçesinde yakalandıysa, kolluk güçleri sessiz-sedasız onları B ilçesinin sınırlarına bırakıp kaçıyor. Böylece sığınmacılardan bir yerde kurtulmuş oluyor ve artık B ilçesindekiler düzensiz göçle gelenleri yakalarsa yakalıyor. Yakalayamazsa zaten mesele yok. Açıkçası, sorumluluğu kimse almak istemiyor. Onların da haklı nedenleri var. Oraya geçelim.

Düzensiz göçle ülkemize gelen yabancı uyruklular yakalandıklarında Geri Gönderme Merkezleri'ne teslim edilmesi gerekiyor. Ama, onlar da, “Yerimiz yok, bize göndermeyin” diyor. Zaten, bu merkezlere getirilen yabancı, en fazla 6 ay gözetim altında tutuluyor. Bu sürede kişilerle mülakat yapılıyor, niçin geldikleri, ne yapmak istedikleri, hangi ülkeye gitmek istedikleri soruluyor. Parmak izi alınmak isteniyor. “İsteniyor” diyorum çünkü en zoru parmak izi almak. Bu izi vermemek için Afganlılar'ın büyük direnişi oluyor. O patırlı-gürültü arasında bazen görevlinin, bazen sığınmacının parmağı kırıldığı da oluyor.

HER ŞEYİ YAPIYORLAR
Durum, yabancı uyruklu kişinin büyükelçiliğine bildiriliyor. Genelde Afganistan Büyükelçiliği, uçak seferlerinin olmadığını gerekçe gösterip almıyor. Yakalandığında üzerinde uçak biletini karşılayacak para çıkanlara bilet alınıyor. Yeni gelenler bu durumu bildikleri için üzerlerinde uçak biletini karşılayacak kadar para taşımıyor.

Göç İdaresi Geri Gönderme Merkezi'nde çalışanların neredeyse tamamı yeni memurlardan, uzmanlardan oluşuyor. Gönderme merkezleri de bir yerde cezaevi gibi. Gelenler, günde iki saat havalandırmaya çıkarılıyorlar. Olaylar hiç eksik olmuyor.

EN YAYGIN YÖNTEM: SABUN
Tek amaçları ülkelerine gitmemek olan Afganlılar'ın neler yaptığına bakalım: Gitmemek için intiharlara kalkışılıyor. Temizlik için verilen sabun ya da deterjanları yiyor, içiyor, mideleri bozulduğu için hastaneye kaldırılıyorlar. Böylece Türkiye'de kalma süresini uzatıyorlar, gözetim altında tutuldukları süre içinde ülkelerine gönderilişlerini engellemek için 6 ayı doldurmaya çalışıyorlar. Çünkü, Geri Gönderme Merkezi'nde 6 ayı dolduran ülkesine gönderilemiyorsa Geri Gönderme Merkezi'nden çıkarılıyor.

Göç İdaresi, geri gönderemediği Afganlıları, gözlerden uzak tutmak için küçük illere gönderiyor. Onlara 15 günde bir Göç İdaresi'ne gidip imza atmaları isteniyor. Onlarç da gittikleri illerde genelde çobanlık yapıyor, tarlalarda çalıştırılıyor. Hakkını yemeyelim Afganlılar aç kalsa bile hırsızlık yapmıyor. Türkiye'de bulunmak onlar için çok büyük bir ayrıcalık.

AL BAŞINA BELAYI
Düzensiz göçmenler kuşkusuz sadece Afganistanlı değil. Başka ülkelerden de gelenler var. Onlar da ülkelerine dönmemek için her şeyi yapıyor. Geri Gönderme Merkezi'nde barındırılanların bazıları uyuşturucu kullanıyor. Onların uyuşturucu bulamaması da ayrı krizlere neden oluyor.

Görevlilere saldırılar hiç eksik olmuyor. Özellikle parmak izi vermemek için direniyorlar ve o arada kavgalar yaşanıyor. Genç memurlar ne yapacaklarını bilemiyor. Odalara bir görevlinin girme şansı yok. Kadın görevlilere sarkıntılık yapılıyor. O yüzden olsa gerek iç güvenlik Göç İdaresi'nden alındı, jandarmaya bırakıldı. Şimdi onlarla jandarma karşı karşıya geliyor.

Göç İdaresi ile Jandarma arasında da yönetimde sık sık anlaşmazlıklar çıkıyor. Onlar bir yana “Yabancı Terörist Savaşçılar” da başa bela. Kendi ülkeleri de onları kabul etmiyor. Bize kaldılar. Onların tutulduğu bölümlerde güvenliği komandolar sağlıyor. Teröristlerin, Türkiye'de ne zamana kadar kalacakları da bilinmiyor. Al başına belayı…
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53

Bırakın göndermeyi vatandaş oluyorlar - SAYGI ÖZTÜRK

İletigönderen İlteriş Kağan » Çrş Tem 28, 2021 5:36

Mülteci, sığınmacı, göçmen hep birbirine karıştırılır. Örneğin, ülkemizde bulunan Suriyeliler için “mülteci” denilir ama bu doğrusu “sığınmacı” olduklarıdır. Sözleşmede mülteci, “ırkı, dini, milliyeti, belli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm göreceği konusunda haklı bir korku taşıyan ve bu yüzden ülkesinden ayrılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen kişi” olarak tanımlanıyor. Yani mültecilere; uluslararası anlaşmalarla özel statü ve hukuki koruma sağlanıyor.
Resim
Türkiye, 1951 Cenevre Mülteciler Sözleşmesi'ni coğrafi sınırlamayla kabul etmişti. Avrupa ülkeleri dışından gelenler ülkemizde “sığınmacı” kabul ediliyor. Sığınmacı, mülteci olarak uluslararası koruma arayan ancak statüleri henüz resmi olarak tanınmamış kişilere deniliyor. “Göçmen” ise ülkesinden ekonomik veya diğer nedenlerle gönüllü olarak ayrılan kişi demek. Yani göçmenler ülkelerini kendi istekleri doğrultusunda terk ederken, mülteciler ülkelerini terk etme zorunda kalan ya da terk ettirilen kişilerden oluşuyor.

ONLARA ÖZEL AYRICALIK
Suriye'den ülkemize gelen 5 milyona yakın kişi de sığınmacı durumunda. Ama, ülkemizdekiler artık “sığınmacı” durumundan çıkmış, Türk vatandaşlarının ötesinde haklara sahip konuma getirilmiş. 200 bine yakın Suriyeli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına alındı. Bu sayı daha da artacak, çünkü bekleyen çok sayıda Suriyeli var.

Belki tamamı olmazsa bile Türk vatandaşıyla en az 3 yıllık evli olanlar, ülkemizde 5 yıldan fazla ikamet edenlerin yanı sıra, önemli meslek sahibi, yatırım yapabilecek parasal gücü olanlar da “istisnai vatandaş” olarak alınıyor. Yani parayı bastıran da vatandaşımız oluyor. Suriyeliler'e tanınan ayrıcalık kimseye tanınmıyor. Bir örnek vereyim. Ankara'daki üniversite hastanesinde bir ameliyat için Türk vatandaşından 3 bin 400 lira alınırken, Türkiye'de kaydı olmayan örneğin Kerkük'lü, Musul'lu, Telafer'li Türkmen'den aynı ameliyat için 11 bin 200 lira tahsil ediliyor. Ama, o ameliyat Suriyeli'ye tamamen parasız.

ONLAR İÇİN YENİ HAZIRLIK
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, Suriye'de akrabaları var. Suriye ile sorunlar yaşamadığımız dönemlerde onlar Türkiye'ye, Türkiye'dekiler de Suriye'ye gidip gelirler, bayramlarını kutlarlardı. Bugün, durum farklı: Türkiye'de bulunan Suriyeliler, kaçtıkları ülkeye canları istediği zaman gidip geliyor. Günlerce Suriye'de kalıyor, sonra ülkemize dönüyor.

Bayramlarda gidiyor, kalıyor ve daha sonra dönebiliyorsa, bunlara “sığınmacı” da denilemez. Çünkü 1951 tarihli sözleşmenin hiçbir statüsü, ülkemizde bulunan Suriyeliler için geçerli değil. Ülkesinden can güvenliği nedeniyle kaçtığını bildiklerimiz, ülkelerine gidebiliyor, orada kalabiliyor, işlerini yapabiliyor. O zaman, bunların ülkemizde bulundurulmasının farklı nedenleri olabilir.

BAKIN, İRANLILARA NE YAPTIK
Saddam Hüseyin'in zulmünden kaçan 600 bini aşkın Kürt sığınmacı ülkemize gelmişti. Sınırdan geçip Uludere ilçesinin Işıkveren köyüne gelmek istediklerinde de onlarla birlikteydim. Götürdüğümüz ekmeklerin nasıl kapışıldığına tanık oldum. Açlığın ne demek olduğunu, onların bir lokma alabilmek, ekmek kapabilmek için çamurda nasıl yuvarlandığını da gördüm.

Körfez Savaşı'ndan önce İranlı 3 bin civarında rejim muhalifi Irak'a sığınmıştı. Dönemin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin, bunlara “mülteci” sıfatı verdi. Barındıkları bölge, Körfez savaşı sırasında uçuşa yasak bölge ilan edildi. Saddam'ın “mülteci” sıfatı verdiği İranlılar da o bölgede yaşıyordu.

ABD, bunları Saddam'a karşı kullanmak üzere eğitti. İkinci Körfez Savaşı'ndan sonra ABD, İranlı mültecilerin Türkiye'ye sığınmasını istedi. Onlar da, Irak'tan, İran'a geçiş yaptı ve İran üzerinden Türkiye'ye girmek istedi. İşte, devletimiz kararlılığını gösterdi, mevzuatımız gereği, sığındığı ülkeden, kendi ülkesine gönüllü dönenler, mülteci sıfatını kaybettiği için artık başka bir ülke tarafından sığınmacı ya da mülteci sıfatı alamayacağı için ülkemize girenleri sınır dışı etti, girmek isteyenleri de almadı.

EN BÜYÜK TEHLİKE
Geçmişte ülkemize sığınanların durumu ile Suriye'den gelenlerin durumu çok farklı. Ülkemizin en ciddi sorunlarından biri haline gelen konu muhalefetin de gündeminde. Suriyeli sığınmacıların vatanlarına geri gönderilebilmesi için (Kılıçdaroğlu'nun söylediği şekilde) Esad ile anlaşma yeterli olmayacak, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNCHR) öncülüğünde bir göç planı yapılması gerekecek.

Sığınmacılar konusundaki en büyük tehlikelerden biri de AB ülkelerinin (Suriyelilerin ihtiyaçlarında kullanılmak üzere) Türkiye'ye her yıl yüklü miktarda para verdikleri imasıdır. Bu sinsi ima, istismara çok açıktır ve halen misafir etmekte olduğumuz Suriyelileri, her an bize karşı kışkırtmak için kullanılma tehlikesini de içeriyor.

Suriyeli sığınmacılar konusunda adım atarken bir satranç oyuncusu gibi sonraki hamleleri de iyice düşünmek lazım.
En son İlteriş Kağan tarafından Çrş Tem 28, 2021 5:38 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kez düzenlendi.
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53

6 milyon Afgan gelecek

İletigönderen İlteriş Kağan » Çrş Tem 28, 2021 5:37

6 milyon Afgan gelecek, “İran kaçak geçişlere göz yumuyor. TIR’larla Afganlıları Türkiye’ye gönderiyor” 10 milyon Suriyeli'nin ardından 6 milyon Afgan mültecinin de, Türkiye'ye göç etme tehlikesi. “Suriyeli göçünden daha da büyük bir çapta Afgan göçü ile karşı karşıyayız. AB'den para alacağız diye bu göçe göz yumamayız”
Resim
İran, kaçak geçişlere göz yumuyor hatta teşvik ediyor. TIR'lara doldurulan Afgan kaçak göçmenler, İran üzerinden ülkemizin farklı illerinde indiriliyor. AB'nin Suriyelileri ülkede tutması konusunda iktidar ile yaptığı anlaşmanın bir benzerini de Afgan göçmenler için yapmayı planlaması ülkemizin ‘AB'nin sınır bekçisi' olarak görüldüğünü bir kez daha ortaya koyuyor.

Taliban'ın katı islam anlayışından korkan Türkiye ye kaçmaya hazırlanıyor. Birleşmiş Milletler Mülteciler Komisyonu, ocak ayından beri 270 binden fazla Afgan'ın yaşadığı yeri terk ettiğini, bu sayının Taliban'ın ülkeyi kontrol ettikçe 6 milyona dayanacağını duyurdu.

Afganistan'ın başkenti Kabil'deki pasaport bürosunda, bir günde ortalama 8000 pasaport verildiği. Kabil'deki pasaport bürosunun önünde kadınlar ve erkekler yüzlerce metrelik kuyruklarda sarısını bekliyor. Alman basınına konuşanlar “Türkiye ye gitmek istiyoruz. Taliban'la hayatımız tehlikede” dediğini duyurdu. Türkiye'nin İran sınırı ve özellikle Van, Afgan mültecilerin geçiş noktası. İran'a varanlar buradan zamanı geldiğinde hızlı bir şekilde, her türlü yöntemle Van'a geçiriliyor. Hatta burada hazırlanmış özel barakalar bile olduğu belirtiliyor. Kaçışta rüşvetin tarifesi de var… İran sınırından Türkiye'ye geçiş, kişi başına 1000 ile 2000 ABD dolarını buluyor. Taliban'ın katliam yapacağından endişeli.
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53

Daha önce defalarca yazmıştım.

İletigönderen İlteriş Kağan » Pzt Ağu 09, 2021 11:33

Tanrı, bazı milletleri sel, bazılarını ateş, bazılarını çığlık göndererek helâk etmiş. Bazılarının altını üstüne getirmiş. Bazılarına çekirge, bazılarına kuş, bazılarına sinek musallat etmiş.
Resim
Rivayetler çeşitli, hikâyeler benzer, neticeler aynı...

Bizim belâmızı da aklımızı başımızdan alarak vermiş gibi görünüyor.

Bazı adamlar, eline harap bir memleket, önüne bir kara tahta, eline bir tebeşir alarak şaheserler yaratabilir.

Bazılarının önüne akıllı tahta koyuyorsun, Milli Eğitim Bakanı'na sormadan "öğrenci" yazamıyor.

Bu gibi adamlardan memleket yönetmesini, kanun yapmasını, iktisat, eğitim, milli güvenlik, bilim, sağlık, bayındırlık ve sair hayati konularda, çağdaş ölçülerde bir devletin başında liderlik etmesini bekliyoruz.

Bu gibi adamlardan, adını bile doğru yazamadığı, telaffuzunu bile beceremediği, ne olduğuna dair fikri bile olmayan meselelerde idareci olmasını umuyoruz.

"Öğrenci" yazmayı bilmeyen adamlar, Milli Eğitim Bakanı belirliyor, Türk Dil Kurumu'na başkan atıyor, kanun yazıyor, kanun bozuyor.

"Çok düşünmeyin, kafayı yersiniz" mealinde nutuklar ve nasihatler çeken adamların, akıllı tahtaya yazı yazmaktan aciz adamların yönettiği devletten, devlet ciddiyeti, sosyal adalet, vatandaşlık hakları, çağlar üzerinden sıçrama bekliyoruz.

Bu adamlar, bu ülkede ilkokul, lise, üniversite bitirmiş kardeşim!

Yazı yazmakta zorlanmasına bakarak, bitirmemiş olduğunu düşünsek suç mudur acaba?

Hadi iyi niyetli olalım.

Diyelim ki bu adamlar, gerçekten de bu ülkede üniversite bitirmiş olsun.

Bu düşünce, daha acı bir sonuca çıkar.

Demek ki bu adamlar, bir arızanın sebebi değil, sonucudur.

Bunlar, iktidarda bulundukları 15 yıl boyunca ülkeye bir çok açıdan, bir çok zarar vermiştir, evet.

Fakat!
Bundan daha acı olan gerçek şudur ki; bu gibi adamları "öğrenci" yazmayı bile öğrenemedikleri halde üniversite mezunu edebilen bir sistemden gelmişler.

Bunlar, iktidara geldikleri andan itibaren lanetledikleri, eleştirdikleri, beğenmedikleri, yok etmeye çalıştıkları "eski" düzende, bu halleriyle, bu niteliksiz ve donanımsız durumlarıyla, üniversite bitirmiş, meslek sahibi olmuş, devleti yönetecek seviyeye kadar yükselebilmiş.

Kınadıkları "eski" sistem, bunlar tarafından olmasa bile, kınanmaya lâyık değil mi?

"Yumuşak g" yazmayı beceremeyen bir adamın, başbakanlığı becerebildiği halde "yumuşak g" yazmayı beceremediği bir durumda, alfabenin tamamına tavır almasına kızılır mı?

Siz olsanız ne yapardınız?
Bir başbakanın, en basit bir cümleyi yazdığı sırada Milli Eğitim Bakanı'nın yaşadığı paniği, öğretmenlerin yüzünde oluşan ifadeyi, öğrencilerin ve hatta dünyanın bunu gördüğü gerçeğini düşününce aklıma öyle tuhaf şeyler geldi ki...

İlkokuldayken, 1993 yılının yaz tatilinde, annem beni köye göndermişti. Köyümüzde o sırada sadece küçük amcam ve ailesi, bir de babaannem kalmıştı. Allah rahmet eylesin ikisine de; amcam hasat zamanı için fazla yalnız, nenem fazla yaşlıydı. Amcamın çocukları, işlere yardım etmek için çok küçüktü. Memleket soğuk, toprak verimsiz, çocuklar küçük, amcam hem çobanlık, hem koruculuk yapıyordu. Ben de küçüktüm ama küçük işlerin ucundan tutmaya yarardım.

Dedim ya, memleket soğuk, aynı odada yatardık.

Televizyon yoktu.
Herkes yatacağı konumu aldıktan sonra, en son amcam gelirdi. Evde yazılı kâğıt namına bir Kur'an, bir de duvardaki takvim vardı.

Rahmetli amcam, büyük bir ciddiyetle o güne ait yaprağı koparırdı. Bütün eğitim hayatı üç yıldan ibaretti ama evdeki en iyi okuyucu oydu. Takvim yaprağında ne varsa, ne kadar kelime varsa okurdu. Rumî tarih, miladî tarih, hicrî tarih, erkek çocuğa verilecek ad, kız çocuğa verilecek ad, günün yemeği vs...

Bunlar sırayla geçtikçe, asıl önemli kısmı heyecanla beklerdik.

Takvim yaprağının arka yüzünde "bunları biliyor muydunuz" gibi, enteresan kıssalar, alıntılar, rivayetler, hikâyeler olurdu.

Çıt çıkmazdı, çıt!

Rahmetli amcam, nispeten önemli gördüğü yerleri tekrar ve vurgulayarak okurdu. Dinleyenlerin dikkatini o noktaya çekmek isterdi.

Hiç okul görmemiş nenem ve toplamda 3 yıl okumuş amcamın hâkim olduğu, birbirlerinden söz alarak, o günün konusuna göre başka hikâyeler, söylenceler, rivayetler dinlerdik.

Perşembe geceleri çok daha uzundu.
Babamın amcaoğlu olan, köydeki evimize komşu Burhan adlı bir akrabamız hafızdı. Perşembe geceleri her evde Kur'an okunur, bize de o gelir, okurdu. Onun özelliği, sesinin güzel olmasıydı. Kur'an okuduktan sonra, saz çalardı. Bizde hikâyesi olmayan, söyleyeni meçhul, bir öğüt vermeyen türkü olmaz. Yani saz ve söz, sadece keyif için dinlenmez, her türkünün, bir de meseli vardır. O geceler de takvim yaprağıyla biterdi.

Takvim konusunu uzatmış değilim, başka bir şey anlatmaya çalışıyorum.

O takvimlerin adı, sadece takvim değildir; maarif takvimidir.

"Maarif" kelimesi, takvime eklenmiş bir kelime olmaktan öte bir kelimedir. Bilgi ve kültür, eğitim ve öğretim demektir. Kelimenin anlamı budur. Bazıları için, bazı yerlerde, bazılarımızdan daha önemli anlamlar ifade etmiştir, etmektedir.

Söz, elde olmayan nedenlerle uzamış olsa da biraz daha uzamasında sakınca kalmamıştır.

Hayatım boyunca yaramaz bir insan oldum. Önce yaramaz bir çocuk, sonra yaramaz bir genç, neticede yaramaz bir adam...

Elektrik faturasını bir gün geç ödemeyi, bir vatan ihaneti sayan ailemin evini polis baskınlarının adresi haline getirmek gibi utançları hep taşıdım.
Postacının, adliye dışında bir yerden mektup getirmediği evde büyüdüm.

Bütün bu melanetlerin sebebi olduğum evde, kendi kahrımın dışında bir tek azar, tepki, kınama görmedim.

Babamdan ömrüm boyunca bir tek dayak yedim; ders kitabını yere attığım için...

Bugün masal anlatmıyorum kardeşim!

Ne biçim ülkenin, ne biçim insanları olduk biz?

Ne biçim babaların, ne biçim eserleri bunlar?

Aynı suyu içmiş, aynı toprağı tırmıklamış, aynı toprakta büyümüş olabilir miyiz bunlarla?

Yıldız gibi, güneş gibi, ay gibi genç kızların, şehadet pahasına ışık taşıdığı bir ülkeyi, iki kelimeyi yazmaktan aciz adamlar nasıl yönetir?

Bir yetimin, 15 yıl boyunca 3 kıtada savaştıktan sonra kurduğu ülkede, eline tebeşir alıp tane tane öğrettiği bir yazıyı, 90 yıl sonra beceremeyen bir adamın, onun devletinde başbakan olması, Allah'ın gönderdiği bir felâketten başka nasıl izah edilir?

Caner KARA
9 Haziran 2017
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53

Göçmen tezgahını görmüyor musunuz! - Fatih Altaylı

İletigönderen İlteriş Kağan » Pzr Eki 10, 2021 2:54

Göçmen sorunu ortadan kalkmış gibi davranmaya daha ne kadar devam edeceğiz bilmiyorum ama sorun ortadan falan kalkmadı.

Ağırlaşarak devam ediyor.

Altındağ’da patlayan olaydan sonra ortaya çıkan “Ses çıkarmayalım da bizden bilmesinler” tavrı açık söyleyeyim sürdürülebilir değil.

İşgal sürüyor.

İşgal yayılıyor.

İşgal hadsizleşiyor.

Ucuz işgücü, bir tür köle olarak görünen ve bu nedenle birilerinin işine gelen göçmenler, Türkiye’de giderek kent çeperlerindeki kira artışlarının, fiyat artışlarının, işsizliğin, sosyal bozulmanın, ahlaki yozlaşmanın ve giderek artan suç oranlarının nedeni haline geliyor.

Ve Türkiye içeri gireni kontrol etmiyor, denetlemiyor da, Avrupa'ya giden TIR'larda göçmen arıyor.

Avrupa'nın kapı güvenliği olmuşuz da haberimiz yok.

Sorarsan bizi kıskanıyorlar.

Bildiğin rezalet yani.

Çok açık ki, bu göçmen meselesi Türkiye üzerine oynanan bir kirli oyundur.

Bakın burada sizlerle fotoğrafı paylaşıyorum.
Resim
Resim
Resim
Resim
Resim

Bunlar Türkiye’ye sığınmış göçmenler.
Akşam Boğaz kıyısında bir eğlence mekanında, Adnan Oktarvari bir ortamda oturup içkilerini yudumluyorlar.

Ertesi gün güneş doğunca ellerine aldıkları seccadeleri yollara sererek Müslümanlık gösterisi yapıyor, daha fazla din talep ediyorlar.

Tiplere bakın ve sıkıysa bunlara itiraz edin.

Bunlar Afgan kökenli bir mafya.

Avrupa'da da terör estirmiş.

Her yerden atılmış.

Şimdi Türkiye'de ve kontrolsüz bir göçmen kitlesi ile buluşup, organize bir örgüt kurmasının önünde hiçbir engel yok.

Bu fotoğraf Türkiye üzerine oynanan oyunun fotoğrafıdır.

Bu oyunun ya parçası olursunuz ya da karşısında durursunuz.

Ama seyircisi olamazsınız.

Hele ülkeyi yönettiğinizi iddia ediyorsanız.

Hiç olamazsınız.
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53

Afgan Suç Örgütü Lideri İstanbul’da Yakalandı

İletigönderen İlteriş Kağan » Pzr Eki 10, 2021 3:02

Avrupa’da birçok suç işleyen ve son olarak Almanya tarafından sınır dışı edilen organize suç lideri Sanger Ahmadi isimli Afganistanlı şahıs Bahçelievler’de göz altına alındı.
Resim
Resim
Afganistanlı Sanger Ahmadiavrupada bir çok suça karşışmış ve Almanya tarafından sınır dışı edilmişti. Sahte kimlikle hayatını sürdüren Afgan suç örgütü lideri 4 adamıyla beraber İstanbul Bahçelievler’de kaldıkları otelde gözaltına alındı

AFGAN SUÇ ÖRGÜTÜNÜN LİDERİ SANGER AHMADİ İSTANBULDA YAKALANDI
Türkiye’de hangi sebeple bulunduğu bilinmeyen Ahmadi’nin sahte kimlikle seyahat ettiği ve konakladığı biliniyor. Sadece Almanya’da otuzdan fazla suça karışan suç örgütü lideri uzun süredir aranıyordu. Özellikle Almanya’da adeta gayri meşru işlemler üzerinden bir imparatorluk kurduğu bilinen şahsın Almanya’dan sınır dışı edildiği günden itibaren Türkiye’ye kaçtığı ortaya atılan iddialardan biriydi. Bu sabah güvenlik güçlerinin yaptığı operasyonla Bahçelievler’de 4 adamıyla birlikte yakalanan şahsın suç listesi oldukça kabarık. Sanger Ahmadi’nin tam bir suç makinesi olduğu sosyal medya üzerinden silahlarla ve namaz kılarken poz verirken aynı zamanda gece kulüplerinde eğlenmeyi tercih ettiği biliniyor.

AFGAN SANGER AHMADİ KİMDİR?
Tam bir suç makinası olan Sanger Ahmadi, Lions Cartel isimli suç çetesinin lideri olduğu biliniyor. Tamamen suç işlereyerek hayatını sürdüren Sanger Ahmadi’yi Afganistan’da seven büyük bir toplulukta var. Özellikte yurt dışında yaşayan geçim sıkıntısı yaşayan Afgan gençleri suça teşvik ederek işlerini gören Sanger Ahmadi ve Lions Cartel çetesi hakkında internette çok fazla bilgi bulunmuyor.
Aklı Başında Bir Toplum Her 5 Yılda bir Meclisi Ve Yönetimi yenileyen Toplumlardır.
Bir hamalın yükü geçicidir; fakat sahtekâr bir politikacının yükü kalıcıdır çünkü onun dolandırıcılıklarının muazzam yükünü her daim akılsız toplumlar taşımaktadır.
Üçkâğıtçı politikacılar tarafından sürekli olarak kandırılan, tekrar tekrar aldatılan bir millet için hangi sıfat kullanılabilir? Şaşkın? Çok hafif! Ahmak? Yeterli değil! Beyinsiz? Evet, işte tam da sıfat budur! Aptal kalabalıklar, sahtekâr politikacıların en büyük servetidir!
Kullanıcı küçük betizi
İlteriş Kağan
Üye
Üye
 
İletiler: 2100
Kayıt: Cmt Şub 08, 2020 18:53

Sonraki

Şu dizine dön: Genel - Güncel Konular

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x