Metehan kapısının açılışı, o günkü koşullarda, bir gereksinme haline gelmişti. İçimizdeki muhalefet halkımıza Denktaşın hapishanesi dedikleri KKTCden kurtulup kardeş Rumlarla birleştikleri takdirde hür ve zengin olacaklarını telkin etmekte, gençlerimizin beyinleri bu şekilde yıkanmaktaydı. Diğer taraftan, zaman içinde Türklerin çökmesini veya birbirlerine düşerek Türkiyeden kopmasını bekleyen ve içimizdeki ajanları ile bu yöndeki faaliyetlerine hız veren Rum liderliği de Rumlara bekleyiniz, acele etmeyiniz; Türkler aç ve muhtaçtırlar; işgalden şikâyetçidirler; zaman içinde çözülecekler; bıraktığımız güzellikleri harap etmişlerdir mesajını vermekteydiler. UBP-DP koalisyonu devam etmekteydi. DPye göre her iki tarafın da gerçekleri görebilmesi için kapılar açılabilirdi ve açılmalıydı. Giriş şartlarımızı kabul edenler gelebilirlerdi. O günlerde Türkiyeden gelen bir heyetle bunlar konuşulurken ben ağırlığımı açılıştan yana koydum ve açılış kararı DPnin öncülüğü ve cesareti sayesinde mümkün oldu. Rum liderliğinin sakın geçiş şartlarına uymayınız, bu sahte devleti tanıma anlamına gelir çıkışına rağmen binlerce, on binlerce Rum pasaport göstererek Kuzeye geçmeye başladı. Sonradan bu şartların hafifletilmesine gerek yoktu. KKTC varlığını kanıtlamıştı; kapıların açılmasıyla kaybedeceği bir şeyi yoktu. Rumların gerçekleri görmesi ve KKTCnin ortadan kalkacağı ümidinden vazgeçmeleri önemliydi. Kıbrıs Türkleri de Güneydeki köylerinin, şehitliklerin, topraklarının ne hale geldiğini görecek, Rumların ne kadar barıştan yana olduklarını anlayacaklardı. Sanırım her iki beklenti büyük ölçüde tahakkuk etmiştir. Ancak bugünkü durum nasıldır? Ona bakalım.
Bu gün Rum liderliği açılan her kapının KKTC hudutlarında kendi egemenliklerinin Kuzeye sızmasına yarayan bir çatlak teşkil ettiğini söyleyerek 8 kapı daha açılsın diye ısrar etmektedir. Bizden de saf kalpli insanlarımızdan bir kısmı, geçişlerde benden de alış veriş yaparlar beklentisi ile bu konuda hükümete baskı yapacak kadar ileri gitmektedirler. Diğer yanda KKTCye hiç inanmamış ve 44 yıllık Kıbrıs meselesinde Rumun esas siyasetini ve milli görüşünü öğrenmekten kaçınmış, dış kaynaklardan beslenen kişiler de kapıların açılışına uzlaşma için gerekli bir eylem olarak bakmakta, Rumu halâ öğrenmemiş olan gençlerimizin beyinlerini yıkamağa devam etmektedirler. BMnin Kıbrısta yaptığı bir kamuoyu yoklamasına göre: Karşı tarafa sık sık geçenlerin yüzde 8i Türk, yüzde1i Rumdur. Rum idaresinin ve basının Kuzeyde alış veriş yapmayın, işgal rejimini zenginleştirmeyin, gece kulüplerine gitmeyin baskısı altında bugün gece hayatı için Kuzeye geçen Rum yüzde1, alış veriş için geçenler yüzde 3 iken Türklerden Güneye geçenlerin yüzde 29u belge almak için, yüzde 42si alış veriş için, yüzde 58i gezme için geçmektedirler. Dolayısı ile Lokmacı açılsın meraklıları ile daha da kapılar açılsın şovalyeleri, aynı kamu yoklamasında ortaya çıkan şu sonuca baksın: Karşı tarafa geçen Türkler nüfusumuzun yüzde onunu, Rumların Kuzeye gelenleri de nüfuslarının yüzde 13ünü teşkil etmektedir. Kısacası, yüzde 90 Türk ile yüzde 87 Rum karşı taraf ile ilişki içinde değildir. Türk tarafına geçen Rumlar, gördükleri ile etkilendiler mi sorusunun cevabı yüzde 41i etkilenmedi ancak yüzde 59u gerçekleri görerek etkilendi olmaktadır. Rum tarafına geçen Türklerin yüzde 63ü de Rumun gerçek yüzünün değişmediğini görmüştür.
Yoklamaya göre yüzde 84 Rum üniter devlet derken, yüzde 80 Türk iki devletli çözüm demiştir. İkinci tercih iki bölgeli, iki toplumlu federasyon oluyor. Tek halk içinde toplum olarak federasyon kurmak demek kuşkusuz sonumuz oluyor. Halkın tercihi devleti dir, iki devletli uzlaşmadır. Liderler artık halkın istediğini dile getirsinler. Mal meydandadır.