GEH GEH GEH! BİLİ BİLİ!
Üç gündür bu haberi duyduğumdan beri sanki yaşamıyorum, üzüntüden ölüyorum.
Ülkemize saldırıların hızı, gücü artırılmış. İnsan nüfusuna göz dikerek, insan sayısı azaltılmalı, “aşıyla” beş yüz milyona indirilmeli diyen, vakfı aracılığıyla sağlık yardımı adı altında Afrika’da, dünyanın başka yerlerinde insan kıyımlarına neden olan bu dünyanın dördüncü zengin kişisi ne arıyor ülkemizde?
Yazın gelmişti, bahane bulmaları kolaydı. Billi’nin Ekim sonunda, mevsim kışlarken bizim ülkemizde işi ne? Ne o Meryem Ana Evi ziyaretleri falan… Böyle sembolik yerlerde dolaşması, bunun haber olarak duyurulmasına izin vermeleri, çekim yaptırmaları… Asıl amacı gizleme midir? Nedendir?
Defalarca gelmiş üstelik ülkemize. Bir gelişi 2005’te. Gelişi yalnızca magazin haberlerine konu olmuş: Hürriyet gazetesi, “B. Gates’in Ankara’daki dört saati” diye yazmış haberi. Sonra 2016’da resmi görüşme için gelmiş. Bu ziyaret, bir yıl içinde üçüncü gelişi diye geçmiş gazetelerde.
2018’de bu kişinin vakıf yöneticileri yurdumuza gelmişler, Tarım ve Orman Bakanıyla görüşmüşler. Ortak çalışma (?) başlatmışlar.
Bundan iki buçuk ay önce Temmuz’daki gelişi, Ege’yi inceleme gelişi. O zaman Bodrum’a yatıyla gelmiş. Emlakçılarla lüks otellerde gizli görüşmeler falan. Gazetelerde ise tahmin edebileceğiniz gibi yalnızca bir oteldeki yemek harcaması yer almış. Yatı şöyle güzelmiş, yemek parası dudak uçuklatmışmış… Hiç utanmadan yalnızca bunlar yazılmış adlarına gazeteci denilen güdümlü yalakalar tarafından…
Son gelişi, üç gün önce, İzmir’e. Yine tutup yatından söz etmiş gazeteler, bu kez kiralıkmış, şöyleymiş, böyleymiş… Niye gelmiş? Orası yok. “Boş verin canım, biz mi kurtaracağız vatanı?” “En iyi büyüklerimiz bilir” deyip rahatına bakanlar, bir deyin hele, onlardan çıt var mı? Tek söz eden, durumu eleştiren, araştıran siyasetçi var mı? Meclis konuşuyor mu durumu? Ülke ayağa kalktı mı? Sorular havada uçuşuyor mu?
Gazetelerin yeni malzemeleri ellerinde. “Büyükelçiler…” Sonu belli bir gösteriyle uğraşıyorlar. (Ardından, geri dönme, hatta Demirtaş’ı da bir punduna getirip serbest bırakma. Öcalan canisinin şu an nerede olduğunu kim biliyor? Nasılsa generallere yüzyılın zulmü ediliyor, bununla avunur yandaşlar, askere düşmanlık besleyenler.) Daha önce, Trakya’da on binlerce dönüm arazi aldığını duymuştuk “Billi” adlı küreselci şahsın. Tarım arazileri satılmış bu küresel kötüye. Yeniçağ yazarı Arslan Bulut köşesinde yazmıştı:
“Bill Gates'in Edirne ve Kırklareli'nden toprak almasının sebebi kurulması planlanan tek dünya devletinin merkezinin Kanal İstanbul ve etrafındaki topraklar olarak belirlenmesi olmasın? Zira her ne kadar iklim zirvesi yapsalar da küresel ısınma, şu an için bir varsayımdan hatta tasarımdan ibarettir. Bilimsel olarak doğrulanmış değildir.”
Yerel basın dövüneceğine, ortalığı ayağa kaldıracağına, içlerinden biri: “Başımıza Bill Gates kuşu kondu!” diye yazmaz mı bir de. Horoz, hindi, kuş… Benzet benzetebildiğine…
Şimdi de Kuşadası’na göz dikmiş Billi, İzmir’e göz dikmiş, helikopteriyle yarım saat havada tur atmış-gözünü toprak doyursun- toprak bakmış. Yabancıya toprak satılamazdı eskiden, köy arazileri devletin yasaların koruması altındaydı. Kurtuluş Savaşıyla kurulmuş bir devletin kendini koruma yasaları vardı. Şimdi korumada değil topraklarımız, hem, hatırlarsınız, köyler bir gecede mahalle oluverdilerdi, o koruyucu yasaları da iki binli yılların başlarında kaldırdılar…
Gazetecilerimiz magazin peşinde. Küresel kötü, paranın yöneticisi, paraya boğulmuş Billi “Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü misali iki üç ay arayla ülkemize geliyor, aynı denizde aynı bölgede dolaşıyor, gizli görüşmeler yapıyor, neden? Yunanistan’a niye gitmiyor? “ Orayı satın almasına izin yok mu? Oradan alsın bir ada yerleşsin! Biz sahipsiz miyiz? Vatanımız satılık mı?” diyeceklerine, gazeteciler, yok Meryem Ana Evine gitmiş, yok ikinciye hacı olmuş… bunları çiziktiriyorlar gazetelerinde. Uydurulmuş, turizm için söylenmiş masallara, üst üste konmuş, bir şeye benzemeyen, iki taş yığınına, falanın eviydi diye siz kanın ama Billi gibiler kanar mı? Paranın gücüyle siz gazetecileri böyle konuşturuyordur zaten. Size, “Kuşa bak!” diyor, Billi. Kuşa bakılırken acaba ne dolaplar dönüyor!
Temmuz’daki gelişinden hemen sonra o arazi baktığı bölge, elle çizilmiş gibi bir çizgi üzerinden aynı anda çıkan yangınlarla cayır cayır yanmamış mıydı? Bu gelişinden üç gün önce de İngiltere kraliçesiyle görüşmesi var. İlişki ağı her şeyi söylüyor aslında.
*
Yüce gönüllü halkımıza kulak versek, türküleri dile getirsek, Bili bili diye seslensek küpelilere, billilere, bize bir ipucu verir mi eski söylenceler, ne dersiniz?
Yetmişli yılların efsane türküsüydü;
“Horozumu kaçırdılar / Damdan dama uçurdular /Suyuna da pilav pişirdiler” deyip ardından horoz çağrılırdı:
Bili bili geh geh, bili bili bili geh geh / Küpeli horozum (çilli horozum). Şöyle de denirdi:
“Bili bili bili bili, bili bili geh geh!”
“Bili bili gâh gâh, yar, küpeli horozum.”
”Bili geh geh geh güzel horozum.”
“Bili gah bili gah bili bili gah gah, Küpeli horozum. Kar beyazım.”
Muzaffer Sarısözen(1899 – 1963), Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren türkü derlemeye başlamış, bu türküyü Sivas’tan derlemiş. Pek çok yöre bu türküye sahip çıkmış, benim demiş. Kayseri, Eskişehir, İzmir (Çeşme), Ankara, İstanbul, Erzincan… Her yörede benzer sözlerle, birbirine benzer müzikle söylenmiş… Müziğin özelliği, oyun havası gibi oynak olması, sözlerin ise acıklı anlam taşıması. Ölen, çalınan, kaybolan, sevilen üzerine… Türküde bu özlemle çağrılan ise bir horoz. Kimi, sözlere kız kaçırma eklemiş, kimi yerde, dara düşme eklenmiş… Horozun tarifi de var kimi türküde:
“Horozumun beş pençesi / Tavukların eğlencesi / Evde boş kaldı kümesi” Bir başkasında şu sözlerle söyleniyor türkü:
“Kanadı var kilim gibi / İbiği var elim gibi / Acısı var ölüm gibi” Bu sözler biraz alaycı:
“Horozum da yağlı idi / Kümesine bağlı idi / Çil tavuğun oğlu idi” Ya bu dizeler, şaka sınırını aşmamış mı, nasıl bir horoz bu?
“Horoz değil katır idi / Dağdan odun getirirdi / Mahalleye yetirirdi” Sonra yine horozu çağır:
“Geh bili bili bili bili geh / Bili bili bili bili / Çilli horozum kayboldu.” Her türkünün başı ise aynı:
“Horozumu kaçırdılar (aşırdılar), damdan dama uçurdular…” Sonu; “Çilli horozum kayboldu… Küpeli horozum kayboldu…”
Erol Büyükburç (eski günlerin ünlü popçusu) horozu bir mal saymış şarkısında:
“Horozumu satamadım / Kumbarama atamadım / Bir kız alıp kaçamadım.”
“Gah bili bili bili bili bili, Bili bili billi, çilli de horozum kayboldu.” Derdini horozla dile getiriyor:
“Horozumun tüyü kara / Sesi gider Üsküdar'a / Bugünlerde düştük dara.”
“Gah bili bili bili bili bili, Bili bili billi, çilli de horozum kayboldu.”
*
Şimdi biz de bir türkü çığıralım Billi”mize. Madem bizi çok seviyor. Onlarda dümen çok, düzen çok. Kızını daha bir hafta önce at binici siyahi bir Mısırlı ile evlendirdiğine, böyle bir görüntü verdiğine, üstelik dini nikâh kıydırdı dedirterek, laik düzenleri sarstığına, dincileri sevindirdiğine, iyice ortalığı karıştırdığına göre, Ali Cengizlere anlayacağı dilden seslenelim:
"Geh Bili, geh Bili, gel horozum, geh Billi’m!" Gel sana türkü düzelim:
"Kafaları karıştırdın, toprağıma gözün diktin, Trakya’yı satın aldın.
Geh bili bili geh geh, kov vatandan paragözü, toprak doyursun gözünü…
***
Kızını vermiş Araba / Müslümanı aldı kafakola / Sana inanan ne ola?
Geh bili bili geh geh / kov vatandan paragözü / toprak doyursun gözünü…
***
“Sağlık” işine takmış Billi / Paraları saçmış Billi / Yeni düzen kurulacak belli
Geh bili bili geh geh / kov vatandan paragözü / toprak doyursun gözünü…"
*
Git Billi Billi git! Yatını botunu al da git, Yunana git, Fransa’ya git, İspanya’ya git! Portekiz, nah karşıda! İsrail berimizde. Hazır, damadın Mısırlı, koş bak Mısır sahillerine! Paran oralarda geçmiyor mu?
Vatan toprakları parayla alınmadı ki, parayla satılsın! İstiklal Marşımız bilmeyene öğretir:
“Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı: Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı.”
Paranın üç beş kişide toplanmasına izin veren küresel sistem, şimdi paranın buyruğunda! Bu sisteme satılanlar, paranın satın aldıkları omurgasızlar… Korkuyla korkutarak kuracakları da, “Yeni Dünya Düzeni!” Ulus devletlere son verme, dünyayı tek elden yönetme!..
“Evdeki hesap, çarşıya uymaz,” hesap, çoğu kez tutmaz Billi… Kurtuluş Savaşı’yla küllerimizden doğduk, yedi düveli topraklarımızdan kovduk!
Kanla irfanla kurulan bu Cumhuriyet elbet bir gün özüne dönecektir!
Buradan sana ekmek çıkmaz! Git Billi git! Kış kış Billi kış!
*
Çilli horozuna ağıt yakan Türk halkı sana ne etmez, ne ağıtlar düzmez!
Bili biliden öteye, paran bizde geçmez!
Burası Atatürk Cumhuriyeti, üç gün sonra da bayramı!
İzmir, Yunan’ın denize döküldüğü yer! Göz diktiğin bölge şehit kanlarıyla yıkandı! Kış kış Billi kış!..
Yol yakınken dön geri!
Feza Tiryaki, 25 Ekim 2021
Erol Büyükburç
https://www.youtube.com/watch?v=oA7gjzmDmlY
Muzaffer Sarısözen
https://www.youtube.com/watch?v=q2iRNnL6ia