Geleneksel Dine Atatürkçü Destek

Geleneksel Dine Atatürkçü Destek

İletigönderen Kuvayi Milliyeci » Çrş Ağu 15, 2012 20:57

Başlık yanlış anlaşılmasın geleneksel dine Atatürk’ün değil, Atatürkçülerin desteğinden bahsediyoruz.

Emevi Abbasi saltanatıyla başlayıp Atatürk’ün belini kırdığı ve onun ölümünden sonra hortlayan gelenek dinine, Atatürkçüler, bu dini kabul ederek destek verdiler. Bugün geleneksel dinciler o kadar rahat ki istedikleri gibi at koşturabiliyorlar. Karşılarında çıkıp da bu böyle değil diyecek halkı aydınlatacak bir Allah’ın kulu yok.

“Biz herkesin inancına saygı duyuyoruz” işitebileğimiz en meşhur cümledir. Bu cümle bugün için şu anlama geliyor:

“İstediğiniz gibi uydurabilir, din yaratabilir ve bunlara inanabilirsiniz. Biz karışmayız. Ancak bu yolla kitleleri toplar peşinize takarsanız işte o zaman biz karşı koyarız. Ama asla sizin din yaratma hakkınıza müdahale etmeyiz. Biz bataklıkla ilgilenmiyoruz, bizim konumuz sivrisinekler. Bu bataklığı kurutmanın yolunun Kur’an’dan geçtiğini de biliyoruz. Ancak Kur’an çalışacak vaktimiz yok. Çalışıp yeni şeyler öğrenmek, bunları sizlere aktarmak kısaca mücadele etmek bizim işimiz değil. Ayrıca din ve devlet işleri de birbirinden ayrı. “Biz de devlet olarak!” dine karışmamayı düstur edinmiş bulunuyoruz.

Dediğimiz gibi bizim işimiz sivrisinekler.”

Geleneksel din, devletin tüm kurumlarına ve ülkenin her köşesine sinsi bir virüs gibi yerleşirken, bu virüsün panzehirinin de Kur’an olduğu bilinirken, hiçbir şey yapmadan oturmak Atatürkçülük değildir (ki 1938’den beri bu yapılıyor). Geleneksel dini kabul ederek bu konuda parmak dahi kıpırdatmamak Vahdettin’in torunlarına geniş çaplı Atatürkçü destektir.

1938’den beri süregelen bu körlük ülkeyi uçurumun kıyısına getirmiştir.

1938’den beri süregelen bu körlük dünyayı uçurumun kıyısına getirmiştir.

Atatürk’ü dinden bihaber zannedenler, yüzyılların taasubunu yıkmak ve halkı aydınlatmak için, “Devlet başkanıyken” Kur’an’ı Türkçe’ye çevirtmesine ve bu işin parasını cebinden karşılamasına baksınlar.

Sanırım kaybedilenler dahi yanlış yapıldığını göstermeye yetmiyor…
En son Kuvayi Milliyeci tarafından Cum Oca 10, 2014 13:15 tarihinde düzenlendi, toplamda 1 kez düzenlendi.
Kullanıcı küçük betizi
Kuvayi Milliyeci
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 200
Kayıt: Pzt Haz 21, 2010 2:20

Re: Geleneksel Dine Atatürkçü Destek / Şölen Can EVİN

İletigönderen Ram » Prş Ağu 16, 2012 0:54

bu virüsün panzehirinin de Kur’an olduğu bilinirken


Ben bu konuda kuşkuluyum. Biliniyor da bilenler kim?

İyileştiricinin Kutsal Kitap'ta olduğunu bilen birkaç aydın bugüne kadar az çok uğraşmıştır. Kur'an ile birebir ilgilenen aydın örnek göstermek gerekirse usuma yalnızca Cengiz ÖZAKINCI geliyor. Bu da aslında -genel olarak- Atatürkçülerin dini toplumda yaşandığı gibi anladıklarını (Kitap'taki dini yeterince bilmediklerini) ve bu nedenle din konusuyla ilgilenmeyip sonuçlarıyla oyalandıklarını gösterdiği gibi, ilgilenenlerin de çok derine inmeden yüzeysel olarak ilgilendiklerini gösterir.

Yeri gelmişken birkaç soru sorayım:

Doğru bir çeviri bugün hâlâ yapılabilmiş midir?

Yapıldıysa ne zaman yapılmıştır?

Bu tartışılmış mıdır?

Tartışıldıysa kimler onaylamıştır?

Öyle bir çeviri kimlere ulaşabilmiştir?


1938 yılı öne çıkmış. Bir ülkede bir anlayışın oturması için o anlayışı oturtanların ülkeyi yönetmeleri gerekir.

1938'den bu yana ülkemizi Atatürkçüler mi yönetmiştir?

Bunca yıl yetişeduran Atatürkçülerin bugün yetmiş milyonu aşan kişi içindeki oranı nedir; güçleri nelere yetebilmiştir?

Bunca yıl yapıladuran Kutsal Kitap çevirileri, Kitap'ı okuyup anlayacak ve doğruyu aktarmakla uğraşacak olan aydın kimseleri doyurabilmiş midir?
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Re: Geleneksel Dine Atatürkçü Destek / Şölen Can EVİN

İletigönderen Kuvayi Milliyeci » Prş Ağu 16, 2012 20:01

Bugüne kadar ki en iyi çeviri Hakkı Yılmaz çevirisi.

Kur’an bize açılım sağlamakta yeni şeyler öğretmekte. Ancak Kur’an öğrenmeyi sadece elimizdeki kitaba bağlarsak yanılmış oluruz. Bu durumda bu kitaba muhatap olmayan milyarlarca insan ve Kur’an’dan önceki milyarlarca insan Kur’an dışı kalır. Ben burada İslam hakkında yazmamaya karar verdim. Müslimlik ve İslam arasındaki fark bilinmeyince söz yerini bulmuyor. Ancak sadece değineceğim. Kafanıza takılan bir konuyu alın elinize ve problemi Allah’ı arındırarak çözmeye çalışın. Aklınızdaki soru işaretinin çözüldüğünü ve öğrendiğinizi göreceksiniz. Bu yolla Kur’an’ı öğrenebilirsiniz. Kur’an okuyan bazılarının saçma neticelere ulaşması okurken çalışırken Allah’ı arındırmadan okumalarındandır. Allah’ın eksikliklerden arındırılması gerektiğini/tesbihi herkes bilir bu doğuştan gelen bir bilgidir.

Geleneksel dinin panzehirinin Kur’an olduğu epey geniş bir kesimce biliniyor. Ancak kendisine Atatürkçü diyenlerin henüz bunun ayırdında olmadığı ya da aktif olarak bunu dillendirmedikleri doğru. 10 yılı aşan bir zamandır dinde çok yol katedildi çok büyük aydınlanma sağlandı. Bundan henüz geniş halk kitlelerinin haberinin olmayışı medyanın malum kimselerin elinde olmasındandır.

1938 yılının öne çıkması normal çünkü bu tarihten sonra yapılan herşey yanlış.

Hayatta kazanmanın iki yolu var:

1.Kötüysen en kötüsü olacaksın. Arada kalırsan tepelenirsin. Tıpkı şimdi Türkiye’nin tepelendiği gibi.

2.Gerçeği ortaya koyacaksın. (İsra 81, Enbiya 18)

Din = Akıl + Bilim gerçeği aynı zamanda Düzeltici Olmanın/Müslimliğin tarifir. Aydınlanmayı Mustafa Kemal başlatmış Müslimliğin temelleri de Atatürk tarafından atılmıştır.

1938’den bu yana Atatürkçüler başa gelmedi mi, gelemedi mi? Namuslu, dürüst vatanseverler hep vardı. Ama gerçeğin ortaya konması gerektiğini bilemediler. Çalışmanın, savaşın ve mücadelenin hiçbir zaman bitmeyeceğini bilemediler. “Su uyur düşman uyumaz” sözünü unuttular. Mirasyedilik rahat geldi. Meydanı sahtekarlara bıraktılar.

Eğer 1938’den bu yana yaşayanlar gerçeği ortaya koyamadı ya da bu yürekliliği gösteremediyse bu onların ayıbı. Şimdi sıra bizde. Hayatta olan bizlerde. Elimizde gerçeği ortaya koyma ve kazanma imkanı var. Bunu sadece bu işe kendisini adamış Cumhuriyet erleri yapabilir. Gerçeği ortaya koyacağız ve kazanacağız.
Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir. Mustafa Kemal Atatürk
Kullanıcı küçük betizi
Kuvayi Milliyeci
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 200
Kayıt: Pzt Haz 21, 2010 2:20

Re: Geleneksel Dine Atatürkçü Destek / Şölen Can EVİN

İletigönderen Ram » Prş Ağu 16, 2012 22:59

Burada tartışılan, yeryüzünde Kur'andan bilgisi olmayan ancak Kitap'a genel olarak uygun yaşayabilen (olumsuzluklardan uzak durmaya çalışıp toplumunu sağlamlaştırmaya çabalayıp insanlığa katkıda bulunmak için uğraşan) kimseler değildir. Bizim toplulumumuz, bizim aydınımız ve bizim anlayışımız sorgulanıyor. Konunun başlığı da içeriği de açık değil mi?

Hakkı Yılmaz'ın (katkı sağlayanlar da vardır elbette) Tebyîn (ben "Açımlama" diyorum) çalışmasını uzun süre önce izlemeye başlamıştım. Önceden bildiğim yerler olduğu gibi, şaşırdığım yerler de oldu. Tümünden önemlisi toplumda yer etmiş yanlış yargıların veya anlaşılmaların önüne geçebilecek açıklamaların yazılmış olmasıdır.

Gelgelelim bu çalışma günümüz toplumunu saramaz. Çünkü hiçbir alandaki aydınlanma, dindeki aydınlanma kadar zorlayıcı olmaz. Bu nedenle önce diğer alanlardaki aydınlanmalar gerçekleştirilmeli ve dindeki aydınlanma için gerekli rahat ve huzurlu ortam sağlanmalıdır. Bundan ise çok uzaktayız. Yönetim, toplumu her alanda aydınlatacak olanların elinde olup egemenlik ulusa geri verilirse, ancak o günden sonra işler değişebilir.

Bu nedenle olağandır ki son yıllardaki gelişmeler -bir başlangıç olduğu için önemli olsa da- güdüktür ve etkisi yüzeyseldir. Geniş kütleleri geçelim, "Açımlama" kaç aydınımıza ulaşabilmiştir? Daha da önemlisi günümüzde -aydın olmanın hakkını verebilecek- kaç kişi vardır?

Bence bu tartışmadaki temel ayrımın kaynağını belirlemek gerekir. Nedenlere inilmeyip ayrımlar belirlenmezse, doğru bir yere varılamaz. Örneğin nedenlere inmek yerine, varolan bir sonucun nedenini "Atatürkçü"lere yüklüyorsunuz. Hakkınız var; ne de olsa Atatürkçüler toplumun aydın kesimini oluşturmasıyla bilinirler. Bu da özetle, "Atatürkçülük, Atatürk devrimlerini ve ilkelerini benimseyip bunları daha da geliştirip toplumu aydınlatmak için çabalayaduran savaşçı aydın kimse" olarak tanımlandığında, doğrudur. Ancak bu kimselerin, ulusu aydınlatmak yükümlülüğündekilerin toplumdaki sayısı ve etkisi nedir?

Benimsemekle ve anmakla yetinenler, elbette başa gelemezler, karanlığın gene çökeceğini kestiremezler ve yıllar sonunda unuturlar. İşte toplumda -yeterince olmasa da- yukarıda tanımlanan nitelikteki Atatürkçülere göre daha çok yer edinmiş ve bunca yıl oyalanmış olanlar. Onların kimileri gazetelerde yazar, kimileri dernek üyesidir ancak çoğunlukla bir partinin ekseninde dönerler, kimileri eski kuşak emekli asker-memur olarak görevini tamamlamıştır. Ayrıklıklar (istisnalar) yukarıdaki tanımın içine girmektedir. Görüldüğü gibi sorduğum bir sorunun (oran) yanıtı acıdır: İSTİSNA

Yükümlülük bayağı sorumluluğa, bayağı sorumluluk da sorumsuzluğa yeğleyenerek bugünlere gelindi. Kolaya kaçmak, rahatına bakmak ve gevşekliğe kapılmak, karanlığın kapısını aralayıp durdu.

Savaşmadan yenildik. Şimdi üstüne yatılacak kalıt da kalmadı. Öyleyse geleceğimizde ya savaşıp karanlığı ışığa boğmak var ya da karanlıkta boğulmak var.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Re: Geleneksel Dine Atatürkçü Destek / Şölen Can EVİN

İletigönderen Kuvayi Milliyeci » Cum Ağu 17, 2012 0:12

Tartışmalarımızda devamlı aynı noktaya geliyoruz ve tıkanıyoruz. Siz din dediğinizde İslam'ı kastediyorsunuz. İslam'ın Allah ile kul arasında arasında olduğunu söylüyorsunuz. Kur'an'da da bunu yazıyor, Kur'an'da İslam Allah ile kul arasındadır.

Ancak Kur'an okuyan herkes Kur'an'ın toplumsal sistemi düzene koyan ilkelerini görür. Peki İslam, Allah ile kul arasındaysa nasıl oluyor da Kur'an toplumsal sistemi düzenleyen ilkeler getirebiliyor? Kur'an'da çelişki mi var? Hayır çelişki yok. Kur'an toplumsal sistemi düzenleyen ilkeleri koymuştur ve bu sistemin adı Müslimlik'tir/Muslih. Bugün sanıldığı gibi İslam olana Müslüman denmez. İslam olana mümin denir ve bu Allah ile kul arasındadır. Ancak Müslimlik toplumsal sistemi düzenler. Ben din dediğimde Müslimlik'ten bahsediyorum, siz İslam'dan. Bu durumda İslam derken dini göğe hapsedebilirsiniz. Ancak konu Müslimlik olunca din göğe hapsedilemez.

Benim yazdıklarımın Hakkı Beyin çalışması ile bir ilgisi yok. O Kur'an üzerinde dil bilimsel bir çalışma yaptı. Benim ki farklı.

Atatürkçü kesime yazılar yazmam ve eleştirmem de çok normal. Çünkü Müslimliğe en yakın onlar ve Müslimliğin temelini atan da Atatürk.

Bazen sadece sonuca bakarak da doğru yapılıp yapılmadığı görülebilir. Eğer ki Atatürkçüler doğru iz üzerinde olsalardı Türkiye bu durumda olmazdı. Samimiyetinden, fikirlerine bağlılığından ve aydınlığa olan tutkunluğundan şüphem olmayan bir kesimdir Atatürkçüler. Ben de babası ve abisi asker olan bir ailenin ikinci oğluyum.

Şöyle demişsiniz: "ulusu aydınlatmak yükümlülüğündekilerin toplumdaki sayısı ve etkisi nedir?"

Konu bilgi ise, gerçeği ortaya koymaksa sayısal çokluğun hiçbir anlamı yoktur. Gerçeği ortaya koyarsanız batıl yok olur. Bu sadece zaman ve şartların olgunlaşması meselesidir.

Yeni atılımlar için yeni fikirler gerekir. Tarihte aynı toplumun içinde hiçbir atılım, inkılap, devrim (adına her ne derseniz) yoktur ki tekrar ederek bir önceki atılımın aynısı yapmış olsun. "Atılım" için (adı üstünde) bir öncekini geçmelisiniz. Tekrar kopyadır ve kimse kopyaya itibar etmez.
Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir. Mustafa Kemal Atatürk
Kullanıcı küçük betizi
Kuvayi Milliyeci
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 200
Kayıt: Pzt Haz 21, 2010 2:20

Re: Geleneksel Dine Atatürkçü Destek / Şölen Can EVİN

İletigönderen Ram » Cum Ağu 17, 2012 1:58

Kuvayi Milliyeci yazdı:Tartışmalarımızda devamlı aynı noktaya geliyoruz ve tıkanıyoruz.


Benim yazdıklarım karşı çıkmak veya sorgulamak amacını değil, katkı sağlamak amacını gütmekteydi. Ancak anlaşılan siz ayrımlı yorumlamışsınız. Öyleyse ben de yazdıklarımı karşı çıkmak veya sorgulamak üzerine kuruyorum. Eğer böyle yapmazsam verdiğiniz son karşılığın hiçbir anlamı olmayacak.

Siz din dediğinizde İslam'ı kastediyorsunuz. İslam'ın Allah ile kul arasında arasında olduğunu söylüyorsunuz. Kur'an'da da bunu yazıyor, Kur'an'da İslam Allah ile kul arasındadır.

Ancak Kur'an okuyan herkes Kur'an'ın toplumsal sistemi düzene koyan ilkelerini görür. Peki İslam, Allah ile kul arasındaysa nasıl oluyor da Kur'an toplumsal sistemi düzenleyen ilkeler getirebiliyor? Kur'an'da çelişki mi var? Hayır çelişki yok. Kur'an toplumsal sistemi düzenleyen ilkeleri koymuştur ve bu sistemin adı Müslimlik'tir/Muslih. Bugün sanıldığı gibi İslam olana Müslüman denmez. İslam olana mümin denir ve bu Allah ile kul arasındadır. Ancak Müslimlik toplumsal sistemi düzenler. Ben din dediğimde Müslimlik'ten bahsediyorum, siz İslam'dan. Bu durumda İslam derken dini göğe hapsetmenizi doğru karşılıyorum. Ancak konu Müslimlik olunca din göğe hapsedilemez.


Son yazdığınıza göre, benim yazdıklarım Allah ile kul arasında olan İslâm ile ilgiliymiş. İslâm ile Müslimliği ayırıyor, bunu da Kitap'ta okuduklarınızdan çıkarıyor olmalısınız. Birkaç soru sorayım:

İslam, Allah ile kul arasındaysa, Müslimlik de toplum ile Allah arasında mı oluyor? Yoksa Müslimlik toplum ile topluma yön verenler arasında mı oluyor? Buna bağlı olarak bireyi toplumdan hangi koşullarda ayırmak gerekir? Müslimlik ile İslâm ayrı birer din midir; yoksa bir dinin iki ayrık parçası mıdır; yoksa bir dinin iki ayrılmaz parçası mıdır?

Birey, Kutsal Kitap'ın Müslimlik ilkelerini birebir uygulamakla mı Müslim olur? Yoksa bireyin Kitap'a bakmadan kazandığı değerlere ve bilgilere göre yaptıkları Kitap'a uygunsa, birey gene de Müslim olabilir mi?

Kişi Kitap'ı bilmeden Müslim olabiliyorsa, Kitap, Kitap'a bakmadan Müslim olanlar için ne kadar gereklidir?

Şöyle demiştiniz: "Ben burada İslam hakkında yazmamaya karar verdim. Müslimlik ve İslam arasındaki fark bilinmeyince söz yerini bulmuyor."

Siz ne zaman İslâm hakkında yazdınız, ne zaman Müslimlik hakkında yazdınız? Yazarken aradaki ayrımı belirtip "ben şu konuda yazıyorum, bu yazdığım diğerinden şu açılardan ayrımlıdır, ona göre okuyunuz" deyip okuyucuyu bilgilendirdiniz mi?

Tanrı sözü olan Kutsal Kitap'tan söz ediyorsunuz. Müslimliğe yakın gördüğünüz Atatürkçülere, "toplumsal ilkeler koyacaksanız Kutsal Kitap'a bakın" mı diyorsunuz?

Bu soruyu başka bir yöne çekmeden sürdüreyim: Durum böyleyse, benim yukarıda sormuş olduğum çeviri hakkındaki sorular, yalnızca Allah ile kul arasında olan İslâm'ı mı ilgilendirir, yoksa Müslimlik'i de ilgilendirmekte midir?

Örneğin kadına dayaktan söz eden bir çeviriyi okuyan veya hesaplanan kalıt niceliğindeki matematiksel tutarsızlığı gören -bırakın Atatürkçüyü- herhangi biri, nasıl olur da diğer ilkeleri benimser?

Benim yazdıklarımın Hakkı Beyin çalışması ile bir ilgisi yok. O Kur'an üzerinde dil bilimsel bir çalışma yaptı. Benim ki farklı.


Sizin yazdıklarınızla Hakkı Yılmaz'ın çalışmasını bir tutmadığım gibi kıyaslamadım. Çeviri hakkında sorduğum soruya verdiğiniz yanıt üzerine çalışma hakkındaki görüşlerimi çok kısaca yazdım.

Atatürkçü kesime yazılar yazmam ve eleştirmem de çok normal. Çünkü Müslimliğe en yakın onlar ve Müslimliğin temelini atan da Atatürk.


Bunu olağandışı görmediğim gibi böyle bir düşünce de belirtmedim. Önce Atatürkçülüğün sizdeki tanımını yazmak zorundasınız. Sonra da "Atatürkçü kesim" dediğiniz kesimin tanımını yapmak zorundasınız.

Bazen sadece sonuca bakarak da doğru yapılıp yapılmadığı görülebilir. Eğer ki Atatürkçüler doğru iz üzerinde olsalardı Türkiye bu durumda olmazdı. Samimiyetinden, fikirlerine bağlılığından ve aydınlığa olan tutkunluğundan şüphem olmayan bir kesimdir Atatürkçüler. Ben de babası ve abisi asker olan bir ailenin ikinci oğluyum.


Doğru ve yanlışın saptanması kolay. Doğru ve yanlışın kimlerce yapıldığını saptarken ince eleyip sık dokumak gerekir. Doğrunun ve yanlışın yapılış nedenlerine de inilmesi gerekir. Ben de bunu diyorum. Yoksa istisnalar kaideyi bozmaz anlayışıyla yaklaşırsanız, kaideyi düzeltemezsiniz. Çünkü buradaki istisna, kaideyi düzeltebilecek tek güçtür.

Şöyle demişsiniz:

"Atatürkçülük, Atatürk devrimlerini ve ilkelerini benimseyip bunları daha da geliştirip toplumu aydınlatmak için çabalayaduran savaşçı aydın kimse" olarak tanımlandığında, doğrudur. Ancak bu kimselerin, ulusu aydınlatmak yükümlülüğündekilerin toplumdaki sayısı ve etkisi nedir?


Konu bilgi ise, gerçeği ortaya koymaksa sayısal çokluğun hiçbir anlamı yoktur. Gerçeği ortaya koyarsanız batıl yok olur. Bu sadece zaman ve şartların olgunlaşması meselesidir.


Hiç de değil. Sayı ne kadar çoksa etki de o kadar büyür. Etki ne kadar çok büyük olursa başa geçme olasılığı da o kadar artar. Başa geçilmeden ise bir anlayışı topluma aşılamak ve aşının uzun süre tutması için çalışmak olanaksızdır. Yoksa gerçeği ortaya koymakla yok olan batıl, ancak gerçeği okuyup anlayıp benimseyenlerin sayısıyla koşuttur. Ortaya koyulan bir gerçeği her okuyan hemen anlayamayacağı gibi, anlayanlar da hemen benimsemez. Bu olmadığı gibi ortaya koyulan gerçeğe karşı çıkanlar da olur. Eğer sayınız karşı çıkanların sayısı altında eziliyorsa, ne kadar da gerçeği ortaya koysarsanız koyun, ne kadar direnirseniz direnin, ortaya koyduğunuz gerçeklerin bir türkü kadar etkisi olmayabilir.

Gerçeği ortaya koyan Atatürkçüler "istisna" iken, sayının önemsizliğinden söz edemezsiniz. Durum ve koşulların olgunlaşması da, gerçeği ortaya koyanların sayısının çoğalmasına bağlıdır.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Re: Geleneksel Dine Atatürkçü Destek / Şölen Can EVİN

İletigönderen Kuvayi Milliyeci » Cum Ağu 17, 2012 2:18

Ram bey ben tartışma derken karşılıklı konuşmalarımızı kastettim. Yazımda size bir hakaret ya da sövme mi gördünüz. Yanlış anlamışsınız. Sizin fikrinizde olmamam bu kadar sinirlendirmemeli sizi. Sinirlenmemenize yetecek kadar sayısal çokluğa sahipsiniz. Ayrıca sorduğunuz soruları cevaplamak kitap boyutlarında bir konudur. Sağlıcakla kalın...
Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir. Mustafa Kemal Atatürk
Kullanıcı küçük betizi
Kuvayi Milliyeci
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 200
Kayıt: Pzt Haz 21, 2010 2:20

Re: Geleneksel Dine Atatürkçü Destek / Şölen Can EVİN

İletigönderen Ram » Cum Ağu 17, 2012 2:59

Kuvayi Milliyeci yazdı:Ram bey ben tartışma derken karşılıklı konuşmalarımızı kastettim. Yazımda size bir hakaret ya da sövme mi gördünüz. Yanlış anlamışsınız. Sizin fikrinizde olmamam bu kadar sinirlendirmemeli sizi. Sinirlenmemenize yetecek kadar sayısal çokluğa sahipsiniz. Ayrıca sorduğunuz soruları cevaplamak kitap boyutlarında bir konudur. Sağlıcakla kalın...


Sayın EVİN, öfkelenmiyorum. Benzer düşüncelerle katkıda bulunmaya çalıştım; ancak ayrıntıları önemseyen biri olarak, bir konunun "Atatürkçüler şöyle yaptı, böyle yaptı" denilerek geçiştirilmesine kayıtsız kalamam. "Atatürkçüler mi yanlış yaptı, yaptıysa neden yaptı, yanlış yapanlar benim tanımladığım nitelikteki Atatürkçüler mi" gibi soruları önce kendime sordum, sonra burada yazıya döktüm. Benim karşı çıktığım nokta buydu ve bunu en başından beri belirttim.

Doğruyu beraber bulalım istedim. Ancak sizin son karşılığınız, bir yanıttan çok karşılık vermek için yazılmış bir iletiydi. Sorularımın nedenini düşünmemiş, daha önce ayrımını yapmadığınız veya benim göremediğim bir tıkanıklıktan söz etmişsiniz. Bu iletinizden sonra katkı sağlamak amacıyla bir yere varılamayacağından, okuyucuları da düşünerek sorgulayacı bir ileti yazdım.

Yanıtları uzun olabilir belki ama yanlış mı yaptım? Sorularım mantıksız mı? Sonuçta sorularım yazdıklarınıza göre biçimlendi.

Sinirlenmemenize yetecek kadar sayısal çokluğa sahipsiniz.


Buraya ayrıca değinmek isterim. Ben burada ne demek istediğinizi oldukça iyi anladım. Ancak bunca yazıdan sonra, bunu size yakıştıramadım. Yanlış yargılar, karşısında yanlış yargıları yaratır. Ancak sizin yanlış yargınıza yanlış bir yargıyla karşılık vermeyeceğim.

Dokundurma yersiz olsa da en azından sayının önemini vurgulamışsınız.

Esen kalın.
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Re: Geleneksel Dine Atatürkçü Destek / Şölen Can EVİN

İletigönderen Kuvayi Milliyeci » Cum Ağu 17, 2012 3:21

Ram bey bilgisayarda olduğumuzu unutmayalım. Mimiklerimi, ses tonumu, konuşma tarzımı duymuyorsunuz. Bir cümle okunuyor ve ona göre yazılıyor. Ve yanlış anlamlar yükleniyor.

Sinirlenmemenize yetecek kadar sayısal çokluğa sahipsiniz dedim. Ben kendimi ne zaman gizledim? Ben Müslim'im. 8-10 kişiden başka da bu kelimeye yüklediğimiz anlamı bilen bu anlamda Müslim olan yok. Bu "Müslim" kelimesinin zikredilmesinin arkasında 6 yıllık alın teri var çalışma var. Siz kendinize Müslim mi diyorsunuz ki ben size Müslim diyeyim, Atatürkçü demeyeyim? Sağlıcakla kalın...
Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir. Mustafa Kemal Atatürk
Kullanıcı küçük betizi
Kuvayi Milliyeci
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 200
Kayıt: Pzt Haz 21, 2010 2:20

Re: Geleneksel Dine Atatürkçü Destek / Şölen Can EVİN

İletigönderen Ram » Cum Ağu 17, 2012 5:04

Kuvayi Milliyeci yazdı:Ram bey bilgisayarda olduğumuzu unutmayalım. Mimiklerimi, ses tonumu, konuşma tarzımı duymuyorsunuz. Bir cümle okunuyor ve ona göre yazılıyor. Ve yanlış anlamlar yükleniyor.

Sinirlenmemenize yetecek kadar sayısal çokluğa sahipsiniz dedim. Ben kendimi ne zaman gizledim? Ben Müslim'im. 8-10 kişiden başka da bu kelimeye yüklediğimiz anlamı bilen bu anlamda Müslim olan yok. Bu "Müslim" kelimesinin zikredilmesinin arkasında 6 yıllık alın teri var çalışma var. Siz kendinize Müslim mi diyorsunuz ki ben size Müslim diyeyim, Atatürkçü demeyeyim? Sağlıcakla kalın...


Ben başka bir şeyden söz ediyordum ancak bunları yazmanız iyi oldu. Böylece aramızdaki ayrıyı gayrıyı da öğrenmiş oldum. Siz Müsilmisiniz, bizler de Atatürkçü. Peki hem Müslim, he de Atatürkçü olunur mu? Çünkü kendime Müslim demem için önce Müslimliğin ne olduğunu en ince ayrıntısına kadar anlamam ve sonra da benimsemem gerekir.

Bu bir yana, siz Atatürkçüleri kendinizden ayırdığınıza göre yalnızca Müslim olmalısınız. Yoksa ne diye ayırasınız?
Mevzuubahs olan; millete saltanatını, hâkimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız¿? meselesi değildir. Mesele, zaten emrivâki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu, behemehâl, olacaktır. Burada içtima edenler, Meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usûlü dairesinde ifade olunacaktır.

Fakat ihtimâl, bazı kafalar kesilecektir!
Kullanıcı küçük betizi
Ram
Zûlme Karşı İsyan!
 
İletiler: 8167
Kayıt: Sal Şub 20, 2007 1:06
Konum: Aç haritaya bak!

Re: Geleneksel Dine Atatürkçü Destek / Şölen Can EVİN

İletigönderen Kuvayi Milliyeci » Cum Ağu 17, 2012 5:41

Ben Rabbini bilen, aklın ve bilimin ışığında ilerleyen bir Müslim'im. Gerçeğin kime karşı ya da kimden yana olduğu ile ilgilenmiyorum. Gerçeğin kendisiyle ilgileniyorum.

Hem sosyalist hem Atatürkçü olunursa, hem Müslim hem Atatürkçü de olunur.
Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek alimler çıkabilir. Mustafa Kemal Atatürk
Kullanıcı küçük betizi
Kuvayi Milliyeci
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 200
Kayıt: Pzt Haz 21, 2010 2:20


Şu dizine dön: Kuvayi Milliyeci

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

cron

x