Geleneksel İslam, terör örgütlerine fikri alt yapı oluştururken neden Atatürkçülük bugüne kadar terör örgütü üretmemiştir?
Bu cümleye "Sen Atatürkçülüğe din vasfı mı yüklüyorsun?" diyenler olacaktır.
Bu soru ancak Geleneksel İslam'ın verdiği din tanımı kabul edilerek sorulabilir. Geleneksel İslam'da din, tanımı yanlış yapılan bir iman mevzuudur. Oysa ki Kur'an'daki tanımı ile "Din", Bireyin dini ve Toplumun dini olarak ikiye ayrılır. Din kelimesi toplum için kullanıldığında sistem demektir, ilkeler bütünü demektir, yasalar bütünü demektir, hukuk kuralları demektir.
Geleneksel İslam 1400 yıldır birey ve toplumu birbirinden ayıramaz. Bunların ayrı organizmalar olduğunu, işleyen yasalarının farklı olduğunu kabullenemez. Toplumsal düzene, iman birliği İslam ümmeti anlayışı ile çıkar. Yurt, soy ve millet gibi gerçekleri ıskalar, toplumsal hukuk yasalarını es geçer. Toplumbilimin tüm gerçeklerini inkar ettikten sonra toplumun tüm sorunlarını bireysel imanı ile çözmeye soyunur. Aklı bilgiyi ve toplumbilimi dışlayan, her duyduğuna "İnandım" diyen insanlardan oluşan İslam ümmeti haliyle toplumsal düzende bir cehalet birliği, zann birliği oluşturur. Bu cehalet birliği de terör örgütlerinin fikri alt yapısı için biçilmiş kaftandır. Terör/Zulüm örgütlerine malzeme olan Geleneksel İslam fikriyatını benimseyenler, başlarını ellerinin arasına alsınlar ve "Biz nerede hata yapıyoruz" diye çok sıkı düşünsünler.
Atatürk ilkeleri ise hikmetin/toplumsal hukuk yasalarının a-b-c'sidir. Hikmet Arapça öğrenmekle ya da ilahiyat fakültelerinde, imam hatiplerde öğrenilecek bir şey değildir. Hikmet/toplumsal hukuk yasaları, aklen öğrenilecek sosyal bilgilerdir.
Aklın ürünü olan Atatürk İlkeleri toplumsal hukuk yasalarını dile getirmesi sebebiyle terör örgütlerine malzeme olmaya elverişli değildir.
Cehalet zulüm üretir; hukuk ise cehaleti ve zulmü, üretenlerin başına geçirir...